Günümüzde teknolojinin gelişmiş icatları sayesinde toplum mühendislerinin işi oldukça kolaylaşmış durumda.
            Televizyon, internet ve telefon sayesinde toplumu avutmak ve yönlendirmek o kadar kolaylaşmış durumda ki, bu argümanları kullanabilen her toplum mühendisi amacına kolaylıkla ulaşabiliyor.
            Özellikle bizim gibi gelişmekte olan toplumları ellerindeki bu üç ateşsiz silah sayesinde şekillendirip, istedikleri biçimde yönlendirebiliyorlar, toplum mühendisleri. Oldukçada basit bir işlem oluyor yaptıkları, toplum mühendisleri.
            Teknolojinin nimetleri sayesinde düşünmeyen / düşünemeyen bir toplumu oluşturmayı başaran toplum mühendisleri, böylesi zavallı hale gelmiş toplumu istedikleri gibi yönlendirebiliyorlar.
            Telefon oldukça avutucu bir araç. Bizim toplumumuz telefon kullanımındaki bilinçsizlikte dünya sıralamasında ilk sıralarda. Vaktimizin çoğunu telefonla konuşarak veya mesajlaşarak geçiriyoruz. Bu alışkanlığımızı sürekli kılmak ve pekiştirmek için telefon şirketleri ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Kampanyaların biri bitmeden biri başlıyor. Bu kampanyaların her biri ayrı bir tuzak. Birinden kurtulsan birine yakalanıyor insan.
            Telefonun bize kaybettirdiği pek çok önemli kıymeti yitirdiğimizin farkına varamıyoruz. Ekonomik kaybımızın yanında, zaman israfına da neden oluyor. Daha da önemlisi cep telefonlarının çok konuşmaktan dolayı sağlığımıza verdiği zararın hiçbir telafisi yok.
            İnternet ise bağımlık yapabilen psikolojik bir sorun. Zamanımızın çoğunu elimizden alıp götürdüğü gibi; toplumsal yapımızın bozulmasına sebep oluyor. İnternet yüzünden aileler çocuklarını yitiriyor, karı – koca ilişkileri bozulup aileler parçalanıyor.
            Televizyona gelince sanki güdümlü bir mermi. Televizyonun etkilerinden kurtulabilmek adeta imkânsız gibi. Her türlü program ve yayınıyla bizleri zehirliyor. En masum programlarda bile bir hipnotize tekniği var gibime geliyor.
            Televizyonun hiçbir zararının olmadığını kabul etsek bile sanal reklâm uygulaması denilen ve biz farkında olmadan seyir halinde iken programlar içerisinde alt beynimize işlenen bir tehlike var ki, düşman başına. Tüketim toplumunun farkında olmadan bu uygulama sayesinde gönüllü bireyleri oluyoruz her birimiz.
            Diziler adeta zehir saçıyor…
            Tartışma programları sokak kavgasından beter…
            Magazin programları özel hayatları öğretiyor…
            Haberler deseniz aşure gibi, neresi haber bunun dedirten cinsten…
            Bütün bu zararlardan bahsetmeye görün. Hemen gericilik diye bir yafta var ki, (bırakın yapışması izi bile korkutuyor herkesi) bununla suçlanıveriyorsunuz. Neymiş efendim, kumanda sizin elinizdeymiş. İstediğinizi seyretmekte özgürmüşsünüz. Falan filan…
            Telefon ve internet içinde öyleymiş…
            Ben bu konuda uzun bir süredir şu görüşteyim. Bu toplumda esrar kullanan yok mu? Var tabii ki. Sigara kullanan yok mu? O da var. Peki, hangisi daha çok? Tabii ki sigara kullananlar daha çok. O zaman ben şunu söylersem yanlış mı söylemiş olurum? Sınırsız özgürlüğün en az yasaklar kadar zararlı sonuçları olabilir. Yani eğer esrar serbest olsa kullanan sayısının çoğalacağını söylemek istiyorum.
            Yorum sizin…
            Televizyon seyrediyoruz…
            Telefonu elimizden düşürmüyoruz…
            İnternet hayatımızın olmazsa olmazı durumunda…
            Peki, okumaya nasıl zaman ayıracağız?
            Okumayan bireylerden oluşan bir toplumun yukarıda saymaya çalıştığım araçlar sayesinde oyalanmaları ve yönlenmeleri kaçınılmaz değil mi?
            Çözüm?
            Çok zor gibi…