Evimizde eşya eksiğimiz olsa ve gerçekten ihtiyaç hissetsek, almamız gerekir değil mi? Her eşyanın zamanla evimizde olmasını isteriz. Hatta o kadar ileri gideriz ki; özellikle cemiyetlerde, sünnet ve düğün öncelerinde borca girer evimizi yeni eşyalar ile donatırız. Zamanla bu eşyalarımız da eskir, yıpranır veya bozulur. Gerektiğinde bunları da değiştirir, yenilerini alır evimize yeni bir model oluşturmaya bakarız.
İnsan maddi bir varlık olduğu gibi aynı zamanda da manevi bir varlıktır. Ruhu ve ahlaki özelliklerinin gelişmesi ve iyi olması için iman üzere salih amellere ihtiyaç vardır. Nasıl ki; bir gaz lambasının ışığını sönmekten koruyan bir fanus varsa, imanımızı da koruyan ibadetler yani salih amellerimiz olmalıdır.
Soğuklar olmadığında nasıl ki odun ve kömürün değerini bilmiyor ve ihtiyaç hissetmiyorsak; ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin, zaman sermayemiz bitmeden önce vaktimizin, hastalık gelmeden önce de sağlığımızın değerini iyi bilmemiz gerekir. Çokça boşa geçirdiğimiz zamanımızı bir düşünelim. Kahve köşelerinde boşa harcadığımız oyun vakitleri, ne sakıncası var dediğimiz top seyirleri, televizyondaki diziler, boyalı magazin gazeteleri, internet başında lüzumsuz face paylaşımları, at yarışları, içki, piyango, oyun ve eğlenceler v.b. bütün bu yaklaşımlar bizim boş işlerle meşgul olmamızın göstergeleridir.
Belki ilk etapta bunlar bize kötü görünmeyebilir. Ama zamanla bu tür boş işlere öyle zaman harcıyoruz ki, ibadete, okumaya, düşünmeye bile fırsat bulamıyoruz. Şeytan bize bu yaptıklarımızı güzel gösteriyor.
Benim de yakınlarım, akrabalarım var. Bir düğün öncesinde giydiği açık kıyafetinden dolayı eleştirdiğim yeğenim, bana “Ben yine normalim. Daha ne açık giyinenler var.” Demişti. Zamanında yabancı erkeklere saçının bir telini bile göstermekten çekinen bacılarımız, şimdilerde minicik kıyafetlerle karışık bir alanda dans edebiliyorlar… Evet; zaman öncesine bir dönüş yapalım. Bundan kırk sene önce toplum böyle miydi. Nereye gidiyoruz? İlla kıyamet mi gelsin. Ölünce mi eyvah diyelim.
Artık aklımızı başımıza alalım. Kötü huylarımızı, bozuk alışkanlıklarımızı değiştirelim. Bizde batıl, boş, lüzumsuz ne kadar huy varsa, onların yerine Allah ve Resulünün bizler için tavsiye ettiği güzel örnekleri yaşayalım, eğer Mü’min ve Müslüman isek…
Bakın aylar, yıllar geçiyor ancak geçmiş günahlarımızdan, hatalarımızdan tövbe ediyor muyuz? Kararmış olan kalplerimizi, yepyeni bir İslam kalbiyle değiştiriyor muyuz? Zayıflamış ve bozulmaya yüz tutmuş imanımızı tövbe gözyaşlarıyla yıkıyor muyuz? Bir Müslüman olarak ahrete hazırlık yapıyor muyuz? Her ne kadar iyi bir insan olduğumuzu düşünsek de, tövbe ve istiğfarlarımız devam etmeli. Şirk, Tağut, İlah, Rab, İman ve İslam konularını yeniden gözden geçirmeliyiz. İçinde bulunduğumuz ortam bizi değiştirmeden, biz vaktimizi İslami ve imani olarak değiştirmeliyiz.
Hz.Adem (a.s.) ve Hz.Havva validemiz şeytanın vesvesesiyle bir hata yapmışlardı. Hemen Allah’tan tövbe, istiğfar ile bağışlanma istediler. Duaları kabul edildi. Ama şeytan tövbe etmedi, değişmedi ve inat ile değişmekten uzak oldu. Cehennem ile anılır hale geldi.
Üç ayların ilki olan Recep ayına girdiğimiz şu günde; şeytan ve dostlarının vesveseleriyle değiştirilmeden, Kur’an-ı Kerim ile değişelim. Batıl ve boş işleri bırakalım ki, karşılığında cenneti kazanalım.
Ne mutlu oyun ve eğlenceden ibaret olan dünyasını ahret ile değiştirenlere.
Ne mutlu üç ayların hürmetine, batıldan hakka değişenlere.
 
      [email protected]