Geçen hafta yoğun gündem sebebiyle ara verdiğim yemeği anlatmaya, bu hafta devam ediyorum. Son olarak müdürüm “bak avukatım bu memlekette neler oluyor bir bilsen” diye içini dökmeye başlarken uzun zamandır görmediğim bir dostumla karşılaşıp masaya buyur etmiştim. Kaldığımız yerden devam edelim.
Arkadaşımı müdürümle tanıştırıp havadan sudan konuşmaya başladık. Neler yaptığından, çocuklarından, işlerinden biraz da eski günlerden konuştuk. Arkadaşım bir ara müdüre bakarak “valla müdürcüğüm bu devirde müdür olmak da zor, baksana pek çok yerde müdürleri paldır küldür içeri alıyorlar” diye konuyu bambaşka bir mecraya çekti. Müdürüm “Valla kardeşim yarası olan gocunur, bak ben kaç yıldır müdürlük yapıyorum elimde olan ortada. Ama bazıları var ki adam maaşının tamamını kenara koysa bile yapamayacağı yatırıma sahip. Bir halt yiyen varsa cezasına da katlanacak. O yüzden benim hiç korkum yok ama dediğin gibi maalesef usulsüzlük yapan da var, ihmalde bulunan da. Çoluk çocuğumuza haram lokma götürmemeye dikkat etmeliyiz. Beğensek de beğenmesek de devlet bize maaşımızı veriyor, beğenmeyip gözü yüksekte olan istifa eder başka iş yapar. Sadece haramdan kaçmak yetmez, işini de ihmal etmeden özenle yapmak gerek” dedi. Doğru söze ne denir ki? Her ikimiz de müdürümün tespitine katıldığımızı söyledik. Bu arada ayağa kalkan arkadaşım çok ısrar etmeme rağmen, yanında arkadaşları olduğu için fazla kalamayacağını söyledi ve izin isteyerek yanımızdan ayrıldı.
Arkadaşım yanımızdan ayrıldıktan sonra müdürüm derin bir “of” çekti. Tam “hayırdır, neden içlendin müdürüm?” diyecektim ki kendisi konuya giriverdi. “Avukatım arkadaş çok güzel bir noktaya parmak bastı, son günlerde pek çok kurum ve kuruluşla ve oradaki yetkililerle ilgili soruşturma yapılıyor. Kimisi siyasi çekişmeler sebebiyle olurken maalesef bir kısmı da gerçek yolsuzluklar sebebiyle ortaya çıkartılıyor. Layıkıyla çalışmayı enayilik gören, devletin malını deniz, yemeyeni keriz gören aklı evveller hem ülkeye hem de kendilerine zarar veriyorlar. Bu işler eninde sonunda ortaya çıkar. Allah yaptıklarımızın karşılığı bir şekilde bize döndürür, hiçbir iyilik ya da kötülük karşılıksız kalmaz. Ben inançlı bir adamım, şurada iki duble atıyoruz diye dinsiz imansız sanmasın kimse bizi. Ben Yaradan’ı hem severim hem O’ndan korkarım. Ama inancı daha da kötüsü vicdanı olmayan insanların ne yapacağı belli olmuyor. Mutlaka çalıp çırpmak da değil mesele, bazen bir haksızlığı görmezden gelmek, bazen bir işi kuralına kitabına göre yapmamak da kötü sonuçlar verir” diye uzunca bir nutka başladı. Ben de benzer birkaç cümle ile kendisine karşılık verdim. Doğru ve dürüst olmanın “erdem” değil, “olmazsa olmaz” niteliklerden olduğundan bahsettim. Bir ara sessizlik oldu. Sessizliği bozan yine müdür oldu. “Avukatım seni uzun zamandır tanırım, her ne kadar çok içli dışlı olmasak da senin güvenilir ve gözü kara biri olduğunu biliyorum. Aslında sana söylemek istediklerim var. Ancak öncelikle senden bir söz almak istiyorum. Sana anlatmak istediğim birkaç konu var. Bunlarla ilgili her şey belgeli ve dökümleri bende mevcut bunu da ancak senin gibi cesur biriyle paylaşabilirdim. Dediğim gibi bu konuda bir isteğim var, konuyu 12 Haziran’dan sonra açıklayacaksın. Bu konunun siyasi malzeme konusu olmasını istemiyorum.  Anlaştık mı? “ diyen müdüre karşı söylenecek tek sözü sarf ettim “elbette müdürüm, sen nasıl istersen. Bu konu her neyse 12 Haziran’dan sonra açıklayacağım” Müdürüm bunun üzerine el çantasından çıkardığı bazı belgeleri masaya bıraktı. Bunlar katlanmış birkaç sayfadan ibaretti. Gözüm bir masadaki kağıtlara bir müdüre gidip geliyordu ve müdürüm içine atmak istemediği konuları anlatmaya başladı.
Müdürümün talebi ve verdiğim söz karşısında çok ses getirecek anlatıları sayın okuyucularımın da affına sığınarak, 12 Haziran’dan sonraya bırakıyorum. Yemeğin son bölümünde buluşmak üzere, şimdilik hoşçakalın.