Terör; baskı, cebir ve şiddet korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak ve yıkmak veya ele geçirmek temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte (burada örgüt terimi iki veya daha fazla kimsenin aynı amaç etrafında birleşmesiyle, teşekkül, cemiyet, silahlı cemiyet, çete veya silahlı çeteyi kapsamaktadır) mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir”.
Bu tanım, anlayacağınız üzere terörün tanımı… İstanbul emniyetinin sitesinden aldım. Bu tanımdan yola çıkarak, herhalde yukarıda açıklanan eylemleri gerçekleştirmek için plan yapan, bu eylemleri de gerçekleştiren kişilere de “Terörist” diyoruz.
Şimdi, en tehlikeli kısma geliyoruz… Bu tanımı dikkate alarak, kimler terörist?
Aklımıza ilk gelen PKK terörü ve PKK’lı teröristler oluyor elbette. Geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan’ın basın mensuplarıyla birlikte gerçekleştirdiği toplantının ardından yaptığı basın açıklamasında kullandığı bir ifade var. İsterseniz onu bir hatırlayalım:
“…Teröre bilmeyerek de olsa hizmet etmek…” Bu ifade gerçekten günümüzün yaşananlarına bakıldığında son derece önemli bir tanım. Yıllar öncesinde ETA’ya karşı dönemin sosyologlarının önerdiği bir eylem planı vardı. “Terörün en büyük besin (eylem ve direnç anlamında) kaynağı, atılan manşetler ile oluşan korku ve endişe ortamıdır. Televizyon ve gazetelerimiz bundan hiç bahsetmesin, terörü yok sayalım.” Bu fikir elbette ki o dönemde de çok tartışıldı. Buradaki yok sayalım ifadesini, “Herkes terör yokmuş gibi yaşasın” demek olarak algılayan gündelik zihniyet, elbette ki isyan etti. Oysaki ifadenin meramı, “Kurumlar gerekeni en katı bir şekilde yapsın, mücadele her alanda sürsün, ancak ekranlarda ağlayan bir annenin gözyaşlarından terörü beslemeyelim” idi. Bugün de çok farklı değil. Terörü besleyen en temel unsur, şüphesiz ki medyanın kullandığı argümanlar ve üsluptur. Bakın oluşturan demiyorum, besleyen diyorum…
Terörü oluşturan unsurlar ise, tıpkı zamanında kurutulmayan bataklıklardan çıkan sivrisineklerle mücadele için atılan ilaca benzer ki, her birimiz evimizde çeşitli tabletler ve spreyler kullandığımıza göre, belediyelerin zamansız göstermelik ilaçlamaları demek ki fayda etmiyor. Terör için de durum aynı; yıllarca darbelerin ardından gelen ekonomik çalkantılar, oluşan sözde güven özde bunalım ve güvensizlik ortamları, yok sayılan kişilik hakları, insanlık dışı muameleler, yapılmayan yollar, susuz ve elektriksiz köyler, doktorsuzluktan ölen hastalar ve daha nice başlıklar… Merak ediyorum, bu gün ekranlara çıkıp ta terörün ilk ve tek sorumlusuymuş gibi AK Parti iktidarını hedef gösteren Kemal Kılıçdaroğlu acaba yıllardır hangi ülkede yaşıyordu? Türkiye’de demesin sakın… Seçim meydanlarında ilmek atanlar, kucaklarına bırakılan bir piyonu asamamışken, sorumlusunu başkaları olarak göstermek, üstelik bunu yaparken de insanları seçilmiş kişilere karşı düşmanlık ve ihanet duygularıyla donatanlar da terörizme dolaylı da olsa hizmet edenler değil midir?
Türk halkının terörün her türlüsünün çözümü için bir tek seçeneği vardır. O da “Kayıtsız şartsız bir arada olmak, tek vücut tek yürek olmaktır.” Oysaki organların biliyorsunuz birbiri ile uyum sorunu vardır. Bu uyum sorununu aşmanın yolu da, cehennem malzemesi olan kötü sıfatları bir kenara bırakarak hareket etmektir. Kin, nefret, kıskançlık, husumet, sahtekârlık, yalancılık, dolandırıcılık, adaletsizlik ve daha niceleri…
Geçtiğimiz gün Tire’de düzenlenen “Terörü protesto Yürüyüşü”ne katılanlardan ziyade katılmayan halkın pozisyonu, sadece izleyenlerin ruh hali ya da gerekçeleri, düzenleyenlerin halktan beklediklerinden ziyade, arkalarından gitmeyen Tire halkının sergilediği idarecilerden kopuk duruş, gerçekten analiz edilmesi gerekli bir olgudur.
Bu yürüyüşte onbinlerin olduğunu söyleyerek attığımız manşetler, milli ve hamasi duygularımızın katkısıyla ortaya çıkan geometrik katlamadan öte bir şey değildir. İşin aslı, birileri milleti terör bahanesi ile peşine takmış, yürekten protesto ederken, halkın yüreğinden protestoyu yemiştir. Günün mana ve önemine binaen bu konuya ilişkin değerlendirmemi öteliyorum. Şimdilik sadece durumun göründüğünden farklı başlık, parametreler içerdiğinin bilinmesini istiyorum o kadar…
Terörü bitireceksek, siyasetçiler, siyasetçileri suçlamayı bırakmalıdır. Amerika, noel hediyesi gibi Öcalan’ı kucaklarına teslim ederken elde ettikleri siyasi rantı düşünerek USA’yı dost bilenlerin, bugün Amerika ile görüşenleri vatan hainliği ile suçlamaları ironik ve acınası bir durumdan ibarettir.
Dedim ya, terörü aç bırakalım, terör biter. Siyasetçisiyle, medyasıyla bunu besleyenler önce bir dursun, hedef tahtası gibi taşla bile devrilecek güvenlik kulübelerini orta yere diken acayip zihniyet ordudan tasfiye olsun, adam gibi kaleler kurulsun bla bla bla.
Haydi, önce teröre diyet yaptırmaktan başlayalım, ne dersiniz?
Kızım sana dedim, gelinim sen anla!