CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu izlerken her gün ayrı bir keyif almaya başladım. Kendisinin siyaset arenasında, ‘Elimde belge var’ diyerek boy göstermeye başladığı günleri de unutmuş değiliz toplum olarak. Aklınıza, “Kemal Kılıçdaroğlu’na niye taktı kaç haftadır?’ sorusu gelebilir. Yazıları baştan sonra okursanız aslında benim değil onun, yine kafayı bir şeylere taktığını açıkça görebileceksiniz.
Burada daha önemli olan, din, laiklik, statüko, darbe, dinsizlik altyapısı, halkın dayatması ve daha birçok konuda ironi yaşayan CHP’nin halini gözler önüne sermektir. Kılıçdaroğlu’nun sergilediği trajikomik sahneler, neye tutunacağını bilemeyen partinin geçmiş ve geleceğiyle ilgili esas olarak. Ne varsa CHP’nin özünde var anlayacağınız. Burada meseleleri bugüne kadar konuşulmadığı şekliyle konuları konuşmak, belki de bugün CHP’nin tabanını oluşturan onca iyi niyetli gencin bilemediği gerçekleri de göz önüne koyacaktır.
Manisalı avukat Ahmet Özkılınç’ın, ‘Akrebin Kıskacında’ isimli kitabında yakın tarih olarak andığımız 40’lı yıllarda CHP iktidarıyla birlikte yaşama geçirilen dayatmaların envai çeşidine belgeleriyle birlikte erişebilirsiniz. Dönemin anayasasında her türlü demokratik hak ve özgürlükler açıkça yer almakla birlikte, iktidarda olan sol partinin politikaları git gide devlet politikası haline gelmiştir.
Sadece ve sadece Kur’an-ı Kerim ile bir neslin irtibatının bir gecede kopartıldığı, dinin, ‘Türkçeleştiriyoruz’ denilerek Kur’an alfabesi ile okuyan, yazanlara baskı yapan, bu alfabeyi kullananlara türlü işkenceleri yapan, yine bu işkencelerin ardından kafa koparmaktan geri kalmayan, diğerlerini de hapislerde çürütmeye bırakan CHP iktidarının ta kendisidir. Öyle meseleler, ‘Biz de Müslümanız’ demekle halledilebilecek türden değildir. Zira yüzyıllarca İslamiyet’in bayraktarlığını yapan bir milletin genlerinden dini hassasiyetleri temizlemek de o kadar kolay değil.
Bu, ‘Biz din istismarcısı değiliz’ diye nutuk atan zevata İhsan Atasoy’un bir kitabında açıkça tanıklarıyla anlatılan iki hadiseyi aktarmak isterim.
Birincisi; köylerdeki gençleri okutmak, köyleri kalkındırmak adına açılan Köy Enstitülerinin durumuyla ilgilidir. Öğretmenleri tarafından başarılarıyla takdir edilen bir genç, bir gün namaz kılmak için abdest alırken YAKALANIR! Öğretmeni şaşkınlık içerisinde sorar, ‘Sen sürekli namaz kılıyor musun?’. ‘Evet’ cevabını alınca istihza dolu bir gülüşle şöyle der: ‘Bakalım, okuldan mezun olduktan sonra da kılabilecek misin?’. Evet. Hal böyledir. Verdikleri dinsizlik! Eğitimi sebebiyle nice Çanakkale kahramanının kahraman evlatları, okuldan çıktıktan sonra namazı, orucu terk eder ve dinle alay eder hale gelirler. Eğer CHP bu okulları dinsizlik propagandası yapmak için kullanmak yerine asli görevinde işletebilmiş olsa idi belki de gerçekten muhteşem bir çalışma olacaktı. Oysaki asıl amaçlarının, ‘Dindar nesli yok etmek’ olduğunu yüzlerce örnekten açıkça görüyoruz.
Kılıçdaroğlu’nun, ‘Din bezirganı’ ithamı aslında kendi geçmişinden, partisinin köklerinden gelen din düşmanlığının kabuk değiştirmiş, bastırılmış halinden başka bir şey değildir. Geçmişi örtme taktiğidir.
İkincisi ise, siyasetle hiçbir ilgisi olmadığı halde, dünyaya ait hiçbir beklentisi olmadığı halde, hapishane hapishane sürgün edilen, falakalara yatırılan, vatan haini gibi gösterilen oysa tek hedefleri, ‘Önce kendisinin sonra da başkalarının imanını kurtarmak’ olan Risale-i Nur talebelerinin halidir.
Bugün, devlete ve millete karşı, ‘Milli iradeye engel olma’ yani ‘Darbe’ yapma suçu işledikleri gerekçesi ile tutuklu bulunan birkaç vekilin durumunun sürekli gündeme getirilmesi sorgulanmalıdır. Üstelik Müslüman bir milletin evladı olarak Kur’an okuyan ve okutan, imani meselelerden başka hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlara, türlü eziyeti yapan CHP’nin başkanının bir yandan proje ürünü olarak vekil yapılan kişileri kurtarma gayretleri, diğer yandan içeriği bilinmez, niyeti bilinmez bir kitapla orta yere çıkıp, ‘Ülkeyi darbelerden temizleyelim, biz hazırız’ demesi komediden öte bir şeydir.
Bunun adı, samimiyetsizliktir. Bunun adı tutarsızlıktır. Bunun adı millet düşmanlığıdır. Bunun adı ‘Demokrasi bezirgânlığıdır’. Zira CHP bu ülkede çağdaşlaşıyoruz diyerek din ve dindar katliamı yapmıştır. Aksini söyleyen ya geçmişini bilmiyordur ya da sahtekârdır! Kemal Kılıçdaroğlu, yapmaya çalıştığı abuk sabuk gösterilerle kamuoyunu saptırmayı, asıl niyetlerini gizlemeyi bir ölçüde başarmaktadır.
Peki, bu feryatları niye?
Bin yıl sürer dedikleri 28 Şubat’ın tarihe gömülüşü gibi, arkalarına saklandıkları kaleler birer birer yıkılmaktadır.
Bekleyim görelim.
Tabii bu arada Kemalce şovları izlemeye devam edelim.