Tire siyaseti gerçekten çok ilginç olaylara sahne oluyor. Bugüne kadar kendi yazdıkları senaryolarda bir kukla misali dilediğine başrol, dilediğine malzemeci rolü biçenler, laf başı geldiğinde mangalda kül bırakmadan, “Ben ağabeyim, görev verilirse kaçmam” diyerek sözüm ona mesaj gönderiyor. Karşısına birileri çıkıp da, “Gel bu işi kurtar” dediğinde de, tetikçileri çıkıyor gazetelere, “Bunlar ciddiyetsiz”…

Geç bunları anam babam geeeeeç. Biliriz biz kimin ne yaptığını. Hatta herkes biliyor. Nazım Çulcu’dan söz ediyoruz elbette. Nazım Başkan’ın, 17 yıl oturduğu koltuğun etrafında dönüp durmasını anlayabiliyorum elbette. 17 yıl başını koydu o koltuğa. Bu ağabeyimiz, memleketine olan sevdasından, iş aşkından dolayı sürekli kulislerde. Ben de şahsen gerçekten üzülüyorum. Yahu ağabey, gel şu Demokrat Parti’nin başına geç. Ses yok, tık yok. Her ne hikmetse, onun adına konuşmaya vekil Sinemacı Mehmet ağabeyimiz yine manşetlerde bir kısım medyada…

Nazım ağabeyimizin eli yok mu, dili yok mu? Eli var hem de her yerde. Yaşı başı kemale ermiş insanların edindiği önemli bir tecrübe var ki, bu tip ermişler maşa tutmak varken ateşe asla dokunmuyorlar. Şimdi Nazım Çulcu, orada burada DP Tire yönetiminde kimler olursa benim sözüm geçer, olan bitenden haberim olur diyerek ince hesaplar yapacağına, direk partinin başına geçse de, o iki de bir, ‘Ben görevden kaçmam’ deyişini ispatlasa ya. Haydi, Nazım Bey, bırakın parti yönetimine göz kulak yerleştirmeyi de, bizatihi kendiniz bu görevden kaçmayın. Bakın bu son şansınız. Eğer ki bu görevden de kaçarsanız vallahi buradan iki elim yakamda her daim…
DP yönetiminde neler oluyor peki? Biraz da bu soruyu açalım isterseniz. Seçim zamanı, oy kullanmaya sayılı günler kala evinden, işinden fırsat bulup da bir türlü yönetim kurulu toplantılarına katılamayan Hasan Sarp arkadaşımız, ilçe başkanlığına soyundu birden. Her ne hikmetse, Bekir Keseli ya da Serkan Görüşük başkanlık yaparken suya sabuna dokunmayanların bugün bu ulvi sorumluluğu üstlenerek başkanlığa aday olması çok manidar.

Olup bitenleri biraz sorgulayalım, bakalım nereye varacağız. Öncelikle belediyenin müteahhitlerinden, aynı zamanda sigortacı, aynı zamanda Tayfur Çiçek’e baba diyen Ogün Kayalar, sigortacılığı bırakınca, Tire Belediyesi’nin bazı araçlarına ait yıllık sigortalar Hasan Sarp kardeşimize geçti. Hemen ardından, eczane yerleriyle ilgili kritik oylamalar öncesinde Hasan Sarp, tıpkı, hatta Halıcı Hulki Kızıloba’nın yaptığı gibi, ortalıkta dolaşmaya başladı, ‘Milat olsun.’ Bu çabaları sonuç vermedi vermemesine de, şimdi başkanlığa aday olan Hasan Bey, Halıcı Hulki’den, Nazım Çulcu’dan ve Tayfur Çiçek’ten başkanlık için icazet aldı. Bugüne kadar yönetimle bir türlü yıldızı barışmayan Tayfur Çiçek’e, Halıcı Hulki telefon açıyor, diyor ki, ‘Başkan, bu bizim evladımız. Buna destek olalım. Sahip çıkalım, başkan olsun.’ Tayfur Çiçek de listeye bir bakıyor diyor ki, ‘Ya bu liste çok güzel, hepsi bizim evladımız’. Diğerleri bugüne kadar Ermeni evladı mıydı, bilemiyorum ama? Neyse… Devamında hemen Nazım Bey de Hasan Sarp’a diyor ki, her ay 150 TL ben yardım edeceğim, merak etme, başkanlık yap…

Nazım Çulcu’nun da bu ara her yerde gözü olsun, kulağı da. Yaklaşan genel seçimler öncesi bir bakmışsınız AK Parti’den milletvekili adayı oluvermiş. Ne dersiniz? Olmaz mı? Nazım Çulcu gibi büyüklerimiz olmayacak da kim olacak. Bu kadar sessiz sedasız her şeye el atarken, memlekete hizmet sevdası bu insanları daha büyük ideallerin peşinden koşturtmaz mı? Elbette koşturtur. Da…

‘Da’ var elbette. Şimdi DP yönetimi hazır, Hasan Bey başkan. Haydi hayırlısı. Tayfur Bey de listeyi beğendiğine göre, şimdi memlekete hizmet zamanı. Hayırlı olsun Tire, hayırlı olsun Türkiye…


Bir kısa dipnot da kent konseyi için düşmek istiyorum yazıma. Altyapısı bomboş, hazırlıkları tam tamına fiyasko bir kent konseyi izledik geçen gün. Ne adam gibi hazırlık yapılmış, ne de insanların toplantı olduğundan haberi var. Bir oldubittiye getirilmiş adeta. Bu kent konseyi var ya. Birilerinin ‘Kendi konseyi’ olma yoluna girdi bile. Zaman gösterecek elbette ama bana sakın kızmasınlar. Neyin ne olduğundan habersiz insanların ellerindeki her türlü imkana rağmen bir tahta kalemini bile hazır edemedikleri toplantıların memlekete bir faydası olacağını sanmıyorum. Üzülerek izliyorum. Bizlere haber verme nezaketini göstermeyen Kültür Müdürü’nün yaşlılığına veriyorum bunu. Allah’tan ki biz işimizi takip ediyoruz, her oluşumda en başta yerimizi alıyoruz.

Ben buradan sormak istiyorum, 18 kişiyi yürütme kuruluna alırsanız, komisyonları kim kuracak, komisyonlara kim başkanlık edecek, üyeleri kim olacak? Yani kurul dışında kaç üye kaldı? Biraz daha ciddiyet beyler… Bir şeyleri sırf kanun emretti diyerekten def-i bela cinsinden yapmanın kimseye faydası olmaz. Yürütme kurulu sendika üst birliği gibi oldu. Bir temsilci nelerine yetmiyordu anlayamıyorum…

Küçümsemiyorum, ancak eksik ve yanlış bulduğumu söyleme hakkımızın var olduğunu düşünüyorum.

Değil mi Nazım Bey?