Yüce yaratıcının  insanlığa son mesajı olan Kur’an, miladi 610 yılında indirilmeye başlamış ve  yaklaşık 23 yıllık süre içinde tamamlanmıştır. Bindörtyüz yıldır insanlığa ışık tutan bu kitabı anlamamız ve hayatımızı ona göre dizayn etmemiz gerekir. 

İnsanlığın Kur’an’a olan ihtiyacı, günümüzde de ilk vahiy dönemindekinden hiç bir şekilde azalmaksızın devam etmektedir. Yüce Rabbimizin insanlığa bir mektubu olan Kur’an, mü’minlerin kalplerini merhamet, şefkat, adalet, sevgi ve saygı gibi her türlü yüce duygularla sulayan manevî bir pınardır. O, bütün insanlara gönderilen en son İlahî Kitaptır. Kur’an kalplerimizin ve ruhumuzun şifa kaynağı, maneviyatımızın bitmez-tükenmez hazinesidir. Kur’an, bu gerçeği şöyle ifade eder: “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet olan Kur’an geldi” (Yunus, 57). Hayatımızın harabeye dönüşmemesi ve gönül dünyamızın imarı Kur’an’la mümkündür. Çünkü Peygamber Efendimiz, “İçinde Kur’ân’dan bir şey olmayan kimse, harabeye dönmüş bir eve benzer”  buyurmuştur.

Bir müslümanın hayatında tadabileceği en büyük mutluluklardan biri de hiç şüphesiz Kutsal Kitabını okuyabilmesidir. Sevgili Peygamberimiz, “Sizin en hayırlınız Kur’anı öğrenen ve öğretendir” (Buhârî)  buyurur. Kur’ân okumasını öğrenmek, zannedildiği gibi zor değildir. Çünkü Kur’an, Rabbimizin kelamıdır. Kuran okumak bizi Rabbimizle buluşturur.

Dinimizin en önemli ibadeti, günde beş defa tekrarladığımız namazdır. Namazın farzlarından biri de, namazda Kur’an okumaktır. Bu açıdan namazın hedeflerinden birinin, mü’mine belirli zaman aralıklarıyla Kur’an okutmak olduğunu söyleyebiliriz. İnsan her gün yemeye, içmeye, nefes alıp vermeye muhtaç olduğu gibi, sürekli kalbini ve ruhunu Kur’an’ın gönüllere ferahlık veren sedalarıyla dinlendirmeye de muhtaçtır.

Dünyadan ayrılan insanların hayatta olanlardan bir tek isteği vardır. Bütün mezar taşlarında ölüp gidenlerin Fatiha istediklerini görürsünüz. Herkes ‘Ruhuna Fatiha’ ister. Hayat, ruhu Fatiha ile doyurmanın mücadelesi olmalıdır ve bu da Kur’an okumakla mümkündür. Hiç şüphesiz hayatta olanlar da bir gün aynı talepte bulunacaktır. İşte hayatta iken Kur’an okumak, insanın kabrini aydınlatacak ve ona yoldaş olacak bir dost ve Ahirette bir şefaatçi hazırlamaktır. Zira Rehberimiz Peygamberimiz, “Kur’an okuyunuz! Çünkü Kur’an, Kıyamet günü okuyucusuna şefaat edecektir” (Müslim) buyurur. 

 Kur’an’ın indirilişinin bindörtyüzüncü yılı, Kur’an’la yeniden bütünleşme ve kaynaşma yılımız olsun. Kur’an okumasını öğrenelim, çocuklarımıza da öğretelim. Gönüllerimizi harabeye çevirmeyelim. Çocuklarımıza da, ölen yakınlarının arkasından bir fatiha bile okuyamama acısını yaşatmayalım. Kur’an’ın bize ne dediğini anlamak için de Kur’an Meali ve Tefsirlerini okuyalım. Evimizde çocuklarımızla birlikte belirli bir zamanı ‘Kur’an Saati’ olarak değerlendirelim. Hanelerimizi ve gönüllerimizi Kur’an’la bereketlendirelim.

Yüce Rabbimiz bize Kur’an’ı dünyada arkadaş, kabirde yoldaş, Kıyamet gününde şefaatçi, Sıratta nur, cennette dost, cehenneme perde ve hayırlara sevkedici bir rehber kılsın. Ne mutlu Kur’an okumasını öğrenenlere! Ne mutlu Kur’an okumayı öğreneceğim diyebilenlere ve hayatlarını Kur’anla bereketlendirebilenlere!