1980 yılında Akhisar Hilaliye Kur’an Kursu’na eğitim için yazdırmıştı ailem beni. İlkokuldan mezun olur olmaz gitmiştim buraya. Daha doğrusu babam götürmüştü. Kuran, siyer, ahlak başlıkları altında gerçekten konusunda uzman insanların verdiği olağanüstü bir eğitim, 5 katlı, kaloriferli modern bir binada veriliyordu.

İhtilalin hemen ardından ders programımızda değişiklik oldu. Din eğitimleri programımızın içerisine Milli Güvenlik detayları eklenmişti. Bu programın da ilk konusu, sayınGenel Kurmay Başkanımızın ve kuvvet komutanlarımızın isimleri, söylemleri idi. Nereden nereye…
İşte böyle bir sürecin ardından milenyum yılında, eğitim ve öğretimin tüm imkanlarının geliştiği, gelişmiş ülkelerin uzay araştırmalarını derinleştirdiği, bilimsel tüm araştırmaların muhteşem bir ivme kazandığı dönemde, bizim üniversitelerimizde eğitim ve öğretimin patronları ellerinde pankart Gündoğdu Meydanı’nda sırıtarak sağa sola bakıyorlar: “Ordu Göreve”…

Bu da bir kenarda durakoysun…

Geçtiğimiz günlerde hatırlarsınız, birçok Hizbullahçı, tutuklu oldukları süre içerisinde her türlü bilgi, belge içeren aleni delillere rağmen haklarında hüküm verilememiş, sanki birileri bu adamların dışarıda ayakbağı olmalarını istiyormuşçasına onları serbest bırakmıştı.

Bu serbest bırakma sürecinde sağcısından solcusuna, ulusalcısından köylüsüne herkes hükümete veryansın etmiş, serbest bırakmaların suçlusu gibi göstererek, terör ve devlete karşı işlenen suçlardan tutuklu olanların serbest bırakılmalarını engelleyecek yasal düzenlemelerin yapılmasını istemişlerdi. Bununla da kalmamış, Başbakan’a neredeyse, ‘Kaldır şu hakimlere telefon, derhal içeri tıksınlar’ diyesi bir duruma gelmişlerdi…

Üzerinden çok da uzun bir zaman geçmemiş olmasına rağmen bunlar bir anda unutuldu.Devlete karşı suç işlemek, darbe yaparak halk iradesini engellemek için bir takım planlar yapan, bu planları da gerek teknik takip sonucu dinlenen telefonlar görüşmelerinde, aramalar sonucu ele geçen belgelerde, bu belgelerde yazan senaryoların açıkça uygulandığının görüldüğü bir dönemde işte o ellerinde, ‘Ordu göreve’ yazılı zihniyet yine veryansına başladı: “Demokrasi elden gidiyor, boykot edin, yemin etmeyin…”

İyi, etmeyin. Boykot edin. İşlerine geldiğinde istediği gücün yanında durmayı becerebilen, demokratik tüm değerleri ayaklar altına alarak, milletin değerlerini çiğneyenler şimdi hukuksal engellere takılan vekillerinin hapislerden salıverilmesini istiyorlar, “Çünkü hüküm giymediler…”
Peki, Hizbullahçılar da hüküm giymemişti. O zaman niye fırtına kopardınız? Bu davranışlar demokrasiyi değil de her daim işinize geleni tercih ettiğinizi açıkça göstermiyor mu?

Biz görüyoruz. Tıpkı bir banka reklamında söylendiğini gibi, “Siz görüyorsanız, biz de görüyoruz…”

Bunlardan antidemokratik bir söylem içerisinde olduğumu da anlamayın sakın. Bu sorunların çözümü herkesi kucaklayan tam sivil bir anayasa, sivil toplum, şeffaf devlet ve şeffaf kurumlar ile mümkündür.

Bunun yapılacağı yer de Meclis’tir.

İster gelin, ister gelmeyin. Tek başına referanduma omuz veren bu millet, %50 barajını size göstermekle kalmaz, %20’lik barajların altına da gömer.

Evet, ordu göreve!

Millet neyi emrediyorsa, milletin seçtikleri ne emrediyorsa o göreve!