Bazılarınız bu hikayeyi belki de duymuştur. Ama duymayanların yanında duyan ve bilenlerin de tekrar okumaktan haz alacağını düşündüğüm bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim. Malumunuzdur ki hikayeler, masallar eğlendirmenin ve hoşça vakit geçirmenin yanında düşünmeye sevk eden ve bakış açımızı genişleten anlatımlardır.
Adamın biri yanında atı ve köpeği olduğu halde uzun bir yola çıkmış. Yollarının uzunluğu yanında bir de yokuş yukarı gidiyorlarmış. Yakıcı güneş altında kan ter içinde kalmışlar ve çok susamışlar. Bir dönemeçten hemen sonra harika bir mermer kapının olduğu büyük bir yapı görmüşler. Kapı ortasında bir çeşme bulunan altın döşeli bir meydana açılıyormuş. Meydan da duran çeşmeden berrak bir su akıyormuş. Yolcu kapıdaki bekçiye dönerek 'iyi günler.' demiş. 'iyi günler,' diye yanıt vermiş bekçi.
Adam devam etmiş söze 'Burası ne kadar güzel, ne harika bir yer. Burası neresi? Buraya ne derler?' diye sorunca bekçi yanıtlamış 'Burası Cennet.' Cevap üzerine sevinci yüzünden okunan yolcu 'Ne iyi, Cennet’e gelmişiz, çünkü çok susadık.' demiş. İçeri girip dilediğiniz kadar su içebilirsiniz' demiş bekçi ve eliyle çeşmeyi göstermiş. Yolcu söze devam etmiş 'Atımla köpeğim de susadılar.' Bunun üzerine bekçi “çok üzgünüm ama maalesef bu mümkün değil, çünkü buraya hayvanlar giremez” demiş. Yolcu çok üzülmüş bu duruma. Aslında dayanılmaz sıcak ve yorgunluk sebebiyle çok susayan yolcu suyu tek başına içmek istemiyormuş. Bunun üzerine yolcu bekçiye teşekkür edip yoluna devam etmiş. Epeyce bir sure benzer zorluklarla dolu yolculuğa devam ettikten sonra eski görünümlü küçük bir kapıya varmışlar. Kapı iki yanı ağaçlıklı toprak bir yola açılıyormuş.  Ağaçlardan birinin altında, şapkasını alnına indirmiş, uyur gibi yatan bir adam varmış. 'İyi günler' demiş yolcu. Ağacın altındaki adam başını sallamış. Yolcu devam ederek 'Atım, köpeğim ve ben çok susadık. Susuzluğumuzu gidermek istiyoruz, yardımcı olur musunuz?” demiş. Ağaç altındaki adam eliyle biraz ilerisini göstererek 'şurada taşların arasında bir pınar var, dilediğiniz kadar su içebilirsiniz’ deyince gösterilen yere yönelen yolcu ve beraberindeki atı ve köpeği susuzluklarını gidermişler.
Yolcu bekçiye teşekkür edince ağacın altından doğrularak kalkan adam da “arzu ettiğiniz zaman yine gelebilirsiniz” demiş. Halinden ve durumdan son derece memnun olan yolcu
'Burası neresi? Buranın adına ne derler?” diye sorunca duyduğu cevap kendisini çok şaşırtmış “Cennet”. “Cennet mi? Ama geçerken uğradığımız mermer kapıdaki bekçi bana orasının Cennet olduğunu söyledi ?” Diğeri açıklamış “'Orası Cennet değil Cehennem’di.'
Aklı karışan yolcu 'Sizin adınızı kullanmalarına niye izin veriyorsunuz? Yanlış bilgi vermeleri büyük karışıklığa neden olmuyor mu?’ diye sormuş. Cevapla yolcu bir kez daha şaşırmış “Hiç de değil. Aslında onlar bize büyük bir iyilikte bulunuyorlar. En iyi
dostlarına sırt çevirenlerin hepsi orada kalıyor çünkü.”
İnsanlar birlikte yola çıktıkları, birlikte ilerledikleri dostlarına, yoldaşlarına ve yarenlerine sevgi ve saygı ile yaklaşmalı, yokluk gibi varlığı da onlarla paylaşmalıdır. Yokluk ve zorlukta birbirlerine sıkı sıkı kenetlenen yol arkadaşları içinde bazıları refaha ulaştığında aynı koşullar yol arkadaşları için de gerçekleşmedikçe gerçek huzura ve mutluluğa erişemezler. Gerek etrafımızda gerekse ülke genelinde maalesef benzer olumsuz örneklere rastlıyoruz. Bunlar ne yol arkadaşlarınca sevilir ve affedilirler ne de durumu görebilen çevredeki diğer insanlar tarafından sevilirler.
Bir de düşünce yapısı ortak, hedefleri ve ilkeleri aynı kişiler bazı durumlarda bu güzel düşüncelerini siyaset yoluyla gerçekleştirmek için yola çıkarlar ki o zaman sadece yol değil dava arkadaşlığı da söz konusudur. Bu yola başkoyan herkes gibi onların da düşüncesi ülkenin ve ait olduğu çevrenin daha güzel, daha yaşanır, daha mutlu ve daha refah içinde olmasını sağlamaktır, ya da en azından söylemleri budur. Yoksa siz hiç “ben zenginin daha zengin olması ve kendimi de bu zengin kitlenin bir parçası yapmak için bu işe girdim” ya da “ülkeden bana ne, gerekirse ülkeyi de satarım, önemli olan benim ve yakınlarımın geleceğidir” diyen bir tane siyasetçi duydunuz mu? Ama bazen güzel söylemlerle başlayan bu yolculuk, inandığı değerleri ayaklar altına alan hatta bırakın ülkeyi dava arkadaşlarına bile sırtını çeviren bazılarının aç gözlü davranışlarıyla büyük yara alır. Belki onlar ve temsil ettikleri siyasi teşkilat yükselebilir, ekonomik olarak değerlenebilir ancak yola çıkarken savunduğu değerleri ayaklar altına aldıkları için muhakkak sonları Cehennem azabı olacaktır. Bu azap bu Dünya’da başlarına geldiğinde iş işten çoktan geçmiş olacaktır. Gerçek Cehennem mi? Yüce Rabbim’in işine karışmak kimsenin haddi değil muhakkak ama başladıkları yoldan çıkanlar kutsal kitabımızın pek çok yerinde bu sorunun cevabı olan açık ifadeler karşısında hala kendilerine gelmeyip yeryüzü hükümranlığına soyunmaya devam ediyorlarsa söyleyecek çok da bir söz kalmamış demektir.