Yaklaşmakta olan 2011 genel seçimleri öncesi sessiz ve derinden çalışmalar devam ediyor. ‘Ben adayım’ diyerek ortaya çıkanların yanı sıra aday olmayıp da ortada ismi geçenlerin sayısı da bir hayli fazla. Tüm bunlara karşılık ‘Tekkeyi bekleyen çorbayı içer’ misali, yıllardır partide ‘Siyaseten’ geçimini sağlayıp çorba içenlerin sayısı da azımsanmayacak kadar…

Burada esas olan halkın bu adaylık sürecine bakış açısıdır. Öyle ki milletvekili olarak görmek istediği, hatta gerçekten kendi sorunlarının çözümü için çaba sarf edeceğini bildiği birine ‘Hangi çatı altında’ oy verir? Bunun analizinin iyi yapılması gerekiyor.

Bir diğer önemli husus da siyasi parti başkanlarının buna bakış açısıdır ki asıl olan da budur zaten. Eğer ki biz halk olarak, genel başkanların bizim adaylarımıza olan yaklaşımlarını değiştiremezsek, yüzlerce anketin, binlerce söylemin boşa gitmesi an meselesi. Bunu ortaya koymama neden olan önemli bir gösterge var elimizde.

Örneğin CHP’yi ele alalım, gördüğüm kadarı ile en çok aday adayı CHP’den çıkmakta. Zira Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığa gelmesiyle birlikte özlem duydukları ön seçim lafını en çok gündeme getirenler bu arkadaşlarımız. Gerçi, bu hafta Tarım Mitingi için biraz enerji harcıyorlar ama bakalım sonrasında neler olacak. Bana göre, 2. seçim bölgesinde ne kadar CHP’li ilçe başkanı, belediye başkanı varsa bir araya gelmeli ve demelidir ki ‘Biz, ön seçim istiyoruz. Eğer ön seçim olmazsa genel seçimlerde çalışmayacağız’. Durum, diğer partiler için de söz konusu.

Bizim ilçe başkanlarımız, arkalarındaki yönetimleri bu samimiyeti göstermez, bu dik duruşu sergilemez ise ortada bir ‘Suya sabuna dokunmama’ meselesi vardır ki, bu durumda bizlerin demokrasiden, Küçük Menderes’in hakkıyla Meclis’te temsil edilmesinden dem vurmamız nafile.

Hele hele görevde olup da ‘Adım anketlerde önde çıkar da ben de bir ışık görürsem görevimden istifa ederim’ gibi düşünen il geneller var ki ortalık da, işte bana göre en çok samimiyetsiz olanlar da bunlar. Dava, duruş, Küçük Menderes… Hepsi hak getire. Varsa yoksa süper emeklilik, yani milletvekilliği. Bir kere milletvekili olduğunuz anda yedi sülalenizin geçimi garanti. Kimse kızmasın, kusura da bakmasın.
Bana göre aday nasıl olmalı?

Bunun birinci şartı, aday olacak insan, bürokrat zihniyetinden arındırılmış olmalı. Devlet terbiyesi adı altında, genel başkanının karşısında el pençe duracak insanların ne kendisine hayrı olur, ne de başkasına. Olsa olsa, cebine faydası olur ki zaten her dönem yüzlercesi gelip gidiyor bunlardan.

Bir diğer önemli şart, rüştünü ispat etmiş olmalı. Bugüne kadar temsil etmek istediği kesim için bir şeyler ortaya koymuş olmalı. İnsanlar demeli ki ‘Yahu bu adam vekil değilken bile bizim için şunları yaptı, vekâleti hak etti’. Burada hangi kesimi temsil etmek gerekiyor, en çok mağdur olan kesim hangisi? Suyun başındaki kesim, tarım kesimi. Öyleyse bu kişi tarım ve hayvancılıkla ilgili bu güne kadar hangi projeleri ürettiğini, taşın altına elini ne kadar soktuğunu bize bir anlatmalı. Köylüyle, üreticiyle iç içe olan birisi bile olsa sadece parti propagandasını yapmaktan, iktidara söylenmekten öte ortaya ne koyduğunu bir kere anlatabilmeli. Demeli ki o köylüye, o sütçüye ‘Bak kardeşim, ben hükümete kafa tuttum ama sırf muhalefet olsun diye değil. İşte bu projeyi ürettim, onlar da haklı buldu’ demeli. Yani, Türkçesi, et ithalatına söverken, ucuz diye ithal etle mangal partisi vermemeli…

Temsil ettiği kesimin içinden gelmeli. Sorunlarını bilmekten öteye yaşamış olmalı. O baş ağrısını, diş ağrısını, tohumun fiyatını, sütün nasıl sağıldığını, kar altında lahananın nasıl toplandığını, ineğin kaç dişi olduğunu, kuzunun tırnağını, samanın hasadını, pamuğun 2nci elini, yörenin akarsuyunu, toprağının kilini, sanayinin demir tozunu, organizenin arıtmasını, Bozdağ’ların kestanesini, Akyurt’un incirini, Çerikuzu’nun yol çilesini, Büyük Kömürcü’nün muhtarını, hastanesindeki hastasını ve daha nicesini bilmeli. Bilmeli ki bir kişinin vekili değil, halkın vekili olmalı.

Oraya gittiği zaman, partisinin politikaları seçim öncesi anlaşmalara, uluslar arası mutabakatlarına karşılık birkaç kişiyi ya da ülkeyi nemalandırma pozisyonuna düştüğünde, bir dahaki dönem seçilip seçilemeyeceğini sorgulamadan genel başkanının karşısına dikilerek ‘Benim halkımın, köylümün, üreticimin, sütçümün çıkarı ne olacak?’ sorusunu sorabilmeli.

Ben adayım diyenlere bunları sorun, imtihan edin, özgeçmiş isteyin, yaptığın projelerin ne, yapacakların ne diye sorun. ‘Ben sizin sesiniz olacağım’ demenin içi boş, içini doldurtun. Dolduramayanları siz atasanız ne olur vekil diye, genel merkez atasa ne olur? Bu anlattıklarımı bir arada barından bir aday görürseniz de olmasa da siz aday yapın, yapın ki her şeyiyle sizin adayınız olsun. ‘Beni halk istedi’ diyebilsin.

Özetle, hakkaniyeti her yere çakabilmek için adayınızın eli çiviyi de çekici de tutsun.

Gerisi süper emeklilik, o zaman ben de adayım.