Çok uzun bir süredir, 19 Mayıslarda yaşanan anlamsız ve külfetli sözüm ona kutlamaları eleştirir, arkadaşlarla biraraya geldiğimiz zamanlarda konunun 19 Mayıs günü yapılan kutlamalardan öteye; o güne gelene kadar süreç olduğunu dile getirir dururduk. Bugün gelinen noktada üçüncü sınıf dünya ülkelerine has fiesta kültürünün taklidinden ibaret olmaktan öteye gidemeyen bir kutlama anlayışı…
Daha önceki yazılarımda eğitim ve öğretim sürecinde bazı aksamaları dile getirmiş ve yeterince s-övgü almıştım. Manasını ifade ettiğine kanaat getirdiğim için burada kısaca değinmekle iktifa edeceğim. Malum bizim öğrencilerimiz; kitap ve gazete okuma alışkanlığından yoksun bir yaşantının içerisinde, kendisine model aldığı yaşantıların peşinden giden özenti heveslisi bir gençlik. Erkeğinden kızına elinde cep telefonu, dersler de dahil 7/24 mesajlaşmaktan başka bir şey yaptıkları var mı? Facebook sosyal paylaşım sitesinde hesaplarımıza gelen arkadaşlık isteklerine baktığımda sözüm ona 18 yaş sınırını aştığını iddia eden 7 ila 15 yaş arasındaki kullanıcıların sayısını hiç de yabana atmayalım. Bu konuda bir sıkıntı olduğu ortada, bu nedenle sebeplerini ayrı bir ortamda tartışmak için erteliyorum.
Şimdi, bu kadar boş ve amaçsız bir yaşantının içerisinde ülkedeki üniversite sayısından habersiz, hangi branşların ne tür iş imkanları olduğunu araştırmadığı için bilmeyen, ülkenin yöneticilerini tanımayan, siyasi görüşünü özentilerinden öteye tahkikatla şekillendirme kabiliyetinden aciz bir gençlik. Bu gençliğimizi bir de 50 günü aşkın bir süreçte sola, sağa, yukarı, tekrar sola evet, şimdi mola, söylemleri arasında güneşin altında, toz toprağın içerisinde amele yanığı bezenmiş bir nesil yetiştirebilmek için mi bu kadar tantana?
Topu topu üç saat sürecek ve gerçekten de çok da bir anlam ifade etmeyen abuk subuk figürler içeren bir gösteri için günlerce hazırlanmak, üstelik bunu da en çok eğitim ve öğretime ihtiyaç duydukları anlarda yapmak akıllı işi midir?
Ben 19 Mayısların kutlanmasına karşı değilim. 19 Mayıslar kutlanmalı, Cumhuriyetler kutlanmalı, bizim tarihimizde, kültürel mirasımızda yeri olan her olay bir şekilde kutlanmalı; gençlerimize unutturulmamalı.
Biz bence 19 Mayıs’ın statta hiçbir anlam taşımayan biçimde kutlanması yerine daha bir anlamı olan etkinliklerle nasıl kutlanabileceğini tartışmalıyız. Mesela, kaçıncı 19 Mayıs’ı kutluyoruz; 60’ıncıyı. Her bir gencimize 60 kitap okutmalıyız o yıl. Her ilçede 60 gencimize üst düzey eğitim ve araştırma imkanı sağlamalı, 60 seçme genci özel bir eğitim sistemi ile eğiterek; bilim insanları yetiştirme gayretine girmeliyiz. 60. yılda 60 öğretmen her hafta 60’ar dakika ücretsiz hafta sonu eğitimi için gönüllü olmalı. Ne bileyim bunun gibi yüzlerce etkinlik olabilir. Sonrasında okullarda düzenlenecek düşünsel ve sanatsal etkinliklerle gençler o günün anlam ve önemini hafta boyunca yaşamalı. Bu sanatsal etkinlikler de bir öğretmenin, ‘Bunu yapacaksınız’ demesi yerine öğrencilerin, ‘Biz bunu yapacağız’ demesiyle yapılmalı. Başarılı öğrenciler ve gruplar bursla ödüllendirilmeli. Ve daha yüzlerce farklı etkinlik düşüncesi olabilir.
O zaman ne yapmalıyız?
Birileri bir şeyleri iptal ediyor ya da kaldırıyor diyerekten veryansın etmek yerine; kaldırılan uygulamanın olumsuz ve yanlış yönlerini masaya yatırmalı; daha iyisi ne olabilir onu önermeliyiz. Yoksa kimsenin 19 Mayıslarla 29 Ekimlerle derdi yok. Dilek Kart arkadaşımın güzel bir tespiti var, ‘23 Nisan çocuklara armağan edilmiş ama koca memeli kızları seyrediyoruz’ diyor. Gerçekten öyle değil mi?
Minikler rengarenk kıyafetlerle gönüllerince kutlasalar, şehri dolaşıp el sallasalar annelerine babalarına, mutlu olsalar, bizler de onların bu mutluluğuna eşlik etsek daha iyi olmaz mı?
Eğitim ve öğretimin en kalitelisine ihtiyaç duyan gençlerimizi boş yere günlerce statlarda debelendirmek yerine ellerine kitap verip okutsak olmaz mı?
Olur olmasına da şu statükocu yaklaşımları önce bir rafa kaldıralım önce; gerisi olur gider…
Olur olur…