Hayvan deyip geçmemek lazım. Her hayvanın kendine özgü özellikleri, kendine özgü değerleri, kendine özgü de adı üstünde hayvanlıkları var. Hayvanlar kimi zaman düşmanımız, kimi zaman da can yoldaşımız. Severiz evimize alır besleriz, söveriz tekmeleyerek döveriz. Birine kızarız Hayvaaaaaaaaaaaaaaan! Diyerekten bağırırız. Yolda biri bağırır, hayvan gibi bağırma diye sızlanırız. Sağımız hayvan, solumuz hayvan. Cins cins, çeşit çeşit, değişik ebat ve yapılarda.
Durduk yere bu hayvan merakı nerden çıktı demeyin. Sevdiğim bir büyüğümden beni güldüren, güldürürken de klasik olacak ama düşündüren bir fıkra düştü posta kutuma. Diyor ki deve neden affetmemiş? Buyurun siz de okuyun:
 
Adamın birisi ticaret yaparak zengin olmuş, sonunda yaşlanmış, ölüm döşeğine düşmüş;
Fakat bir türlü can veremiyor. Çocukları, babaları ile ilgili herkesi çağırmışlar ve haklarını helal etmelerini istemişler. Gelenlerin hepsi haklarını helal etmişler. Fakat adamcağız yine perişan, çırpınıyor ama bir türlü ölemiyor.
Hikaye bu ya, sonunda adamın hayvanlarını bile getirmişler, sorulmuş; Onlar da haklarını helal ettiklerini bildirmişler. Ama yaşlı adam yine ölemiyor. En sonunda yaşlı bir devesi olduğu aklına gelmiş, o deveyi de getirmişler ve sormuşlar;
- Hakkını helal ettin mi?
- Etmedim!
- Yaaa, neden etmedin?
- Bu adam bize çok yük vurdu; affettim. Aç bıraktı, affettim. Kırbaçla canımızı yaktı, affettim.
Ama biz elli devenin başına bir eşşeği getirdi ya; işte bu yüzden bir türlü affedemiyorum bu adamı...
İşimiz rüyalarla, gücümüz hikayelerle. Kıssadan hisse, koy ötsün kafeste, öterse dinleriz, ötmezse keser yeriz. .
Deve demişken; size biraz develerden bahsedeyim.
Deve, devegiller (Camelidae) familyasının Camelus cinsini oluşturan iki evcil hayvan türünün ortak adıdır. Develer yük çeki ve binek hayvanı olarak kullanıldığı gibi, yünü, sütü, derisi ve eti için de beslenir. Yalnızca evcil türleriyle tanınan bu hayvanların yabanıl atalarından bu yana pek az değişikliğe uğradığı sanılmaktadır. Devenin iki türü Hindistan, Pakistan, Afganistan, İran, Suriye, Arabistan gibi Güney Asya ülkeleri ile Afrika’da yetiştirilen tek hörgüçlü deve (C. doremedarius) ve Orta Asya’da yetiştirilen çift hörgüçlü deve (C. bactrianus) dir. Türkiye’de yaşayanları ise halk arasında bilinir ancak daha literatüre geçmemiştir.
Hayvanların çoğu böbreklerinde biriken üre kana karıştığı anda zehirlenerek ölürler. Oysa deve, vücudunda oluşan üreyi defalarca karaciğerinden geçirerek, sudan ve besinlerden maksimum derecede istifade edebilmektedir. Devenin kan ve hücre yapısı da, çöl şartlarında uzun süre susuz yaşayabilmesini sağlayabilecek şekildedir.
Hücre duvarları, hücrelerinin fazla su kaybetmesini engelleyecek bir yapıdadır. Kan yapısı ise, devenin vücudunda su minimuma indiğinde bile kan akışında bir ağırlaşmaya olanak vermeyecek biçimdedir. Ayrıca kanında, susuzluğa dayanıklılığı artıran albümin enzimi, diğer canlılardan daha fazla miktarda bulunmaktadır.
Bir hörgüçlü deve, normalde günde 30-50 kilo besin alabilirken, zor şartlarda günde sadece 2 kg kuru otla bir ay boyunca yaşayabilmektedir. Devenin ağız ve dudak yapısı, ayakkabı köselesini delecek kadar sivri dikenleri bile rahatlıkla yiyebileceği şekildedir. Dört yüzlü midesi ve sindirim sistemi ise önüne çıkan her şeyi öğütebilecek kadar güçlüdür. Normalde yiyecek sınıfına girmeyen kauçuk gibi maddelerden bile istifade etmesini bilir. Kurak ortamlarda bu özelliğin ne kadar değerli olduğu açıktır.
Yani sözün özü, deve adı üstünde devedir. Deveyi bir hana bağlarsanız, hele hele kendi elinizle bağlarsanız ortalama beş senede zor sökersiniz. Üstelik söktükten sonra o handan, deve size karşı acayip bir kin besler ve bir daha bağlamanız halinde de handa ne var ne yok yıkar döker. Her türlü zor şartta yaşar, size de hayatı zindan etmeye kalkar. Sonra siz de iki elinizi dizinize vurup “O deveyi o hana biz bağladık” diye dövünürsünüz. Bir haller içinde.
Demek ki ne yapmayacağız? Deveyi bir daha hana bağlamayacaaaaz.