12 Eylül referandumunda, Demokrat Parti’de yaşanan eksen kaymasının ardından partinin başına devşirilen kafatasçı kadrolar siyasi arenaya epeyce renk kattı. DP’nin İzmir İl Başkanı Naşit Birgüvi’nin kendi kimliğine AK Parti’de karşılık bulan DP tabanı için, ‘AKP güç kaybedecek. Bu kadar süre iktidarda kalan bir partinin yıpranmaması mümkün değil. İşte o zaman seçmenimiz bize geri gelecek’ söylemi, bu parti tabanına ne denli uzak olduğunun açık bir göstergesi idi.
Alenen halkın seçtiği iktidarı yıpratmak, yıkmak için internet siteleri açanlar, medyada savaşanlar ve daha nicelerinin devlet imkanlarıyla yaptıklarının hesabını vermeleri anlamına gelen düzenlemeleri içeren Anayasa değişiklik paketine hayır diyenler, bugün partinin kalan üç közüne de kül atmak için uğraşıp duruyorlar.
Demokrat Parti’nin Tire ilçe yönetimi gerçekten şahsına münhasır arkadaşlarımızla örülü. Kimi belediyeden müteahhit olarak iş alır, ilçe başkanı sigortalarını alır. Almasınlar mı? Elbette alacaklar. Buna sözüm yok. Bu işi biri yapacak, ben de olsam kendimden birine verirdim.
Burada beni endişelendiren husus, münafıklık. Münafıklığın ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Kısaca ikiyüzlülük. Açarsak, yüzüne ayrı arkasından ayrı konuşmak diyebiliriz. Belediye başkanının her fırsatta yanlışlarını dile getirmekten kaçınmayanlara, ‘Haklısınız ama ne yapalım’ diyenlerin o başkanı gördüklerinde el pençe divan durmaları münafıklıktan başka nedir? İl başkanının bile, ‘Malzeme belli ama ne yapalım’ dediği bir durum var ortada.
Şimdi o insanlar, sözüm ona demokratlar, partideki son demokratı, ‘Gemiyi terk etti’ dedirtmeyi ağrına yediremediği için içi kan ağlaya ağlaya partide duran İlhan Ağat’ı partiden ihraç etmek için disiplin kuruluna sevk ettiler. Ne için? Tayfur Çiçek O’nu partide istemediği için. O kim?
Tayfur Çiçek’e deyim yerindeyse hayat öpücüğü veren, samimiyeti ve samimiyet yeminine, şeref sözüne inanarak partiye kayıt edip aday gösteren dönemin teşkilat başkanı.
O kim?
Seçim meydanlarında halka verilen sözlerin tutulması için kelle koltukta mücadele veren birisi. ‘Satmayacağız dedik, sattırmam. Çocuğumun önüne geçip baban şeref sözünü tutmadı. O da klasik siyasetçi, dönek’ demesinler diye her şeyi göze alan bir memleket sevdalısı.
İhraç edin bakalım. Geride kalanlar sen ben bizim oğlan orta yerde cascavlak kalınca renginiz nasıl gözükecek, hep birlikte göreceğiz. Köylerle birlikte kalan 9 yüz oyunuz da 90’a çakılır, bu millet de sizi bir güzel tokatlar sandıkta hep birlikte göbek kaşırız artık…
*****
Bir diğer hatırlatmam da Tire Süt Kooperatifi Başkanı Sayın Mahmut Eskiyörük başkanımla ilgili olacak. İlginçtir, tüm çalışmalarını yakından izlediğim halde, kendine has yoğurt yiyişi ile 8 yılda 15 kat büyüttüğü kooperatifin geldiği noktada çok enteresan bir manzara duruyor. Türkiye’nin hatta dünyanın her bir yanından insanlar bu çalışma modelini incelemeye geliyorlar. Birlik ve beraberlik gerçek anlamda tesis edildiğinde neler başarılabileceğinin en bariz örneğinin alt yapısını öğrenmeye geliyorlar.
Geçmişte hatırlarsanız TİMPAŞ vardı. Bu markette bir gün kavga çıktı. Bir de baktım, şirket hissedarlarından tanınmış bir köfteci, ‘Ben buranın ortağıyım, haddini bil, seni işten attırırım’ diyerek elemanı tehdit ediyordu. Biraz dinleyince acı bir tablo çıktı ortaya. Market kampanya yapmış, yağlı, yemeklik kıyma misal 15 TL. Bu arkadaş da kıyma 10 TL ya; üç kilo bonfileyi kıyma yaptırmış. Barkodunda 30 TL/kg bonfile parası yazınca yıkıyor ortalığı. Neymiş kıyma fiyatı yazacakmış. Çocuk ne yaptıysa anlatamadı o adama bonfilenin 15 liralık kıyma olamayacağını.
Şimdi bu örnekle tekrar günümüze dönersek, sadece biraraya gelmek yetmiyormuş demek ki. Elinde nalıncı keseri ile dolaşan idarecilerin kendine doğru yonta yonta ilerledikleri bir beraberlikte itiraz edenleri de, ‘Biz birlik beraberlik olsun istiyoruz, nifak sokmayın’ şeklindeki hamasi söylemleri tutar mı bilmem.
Kooperatifi Suriyeliler, Belçikalılar bile incelerken burnumuzun dibindeki idarecilerin incelememesi tuhafıma gidiyor. Mahmut Başkanı beğenmeyebilirsiniz, siyasi görüşünü, tuttuğu takımı, gömleğinin rengini sevmeyebilir, eleştirebilirsiniz. Ama ortada böylesine bir gerçek varken de eleştirirken bodoslama dalanların, ‘Vardır bekleyip alamadığı bir şey’ demekten öte bir konu gelmiyor aklıma.
Sevgili başkanımız sayısını unuttum, bilmem kaçıncı ödülünü alacak bu sene, ‘Yılın başarılı işadamı’. Onun için belediyeyi yönetenler, fabrikaları yönetenler şu 2012’de bari şapkalarını önlerine koyup da biraz düşünsünler. Kendilerine sorsunlar:
‘Ödül listesinde yer alamadık, o halde biz bu komedinin neresindeyiz?’