Stres, kişinin baş etme yeteneğini aşan ya da zorlayan bir durum (sosyal tehdit)  algılandığında ortaya çıkan; bedensel, psikolojik ve davranışsal belirtilerle kendini gösteren bir tepkidir. Stres bireyin sosyal tehditle etkileşiminin sonunda hissettiği deneyim durumu olup; stresin şiddetini bu tehdidin kişi tarafından nasıl yorumlandığı belirler.

Tehditlerin yorumlanması ve bireyin bunların üstesinden başarılı bir şekilde gelebilmesi;  deneyimlere, inançlara, amaç-beklenti ve ihtiyaçlara bağlıdır. Bu deneyimler ise kalıtım, kişilik, eğitim, yetişme, yaş, cinsiyet, fiziksel ve akli sağlığın durumuna bağlıdır. Bu nedenle bir deneyim bir kişi için stres kaynağı iken diğeri için olmayabilir. Stres yerine göre dost, yerine göre yıkıcı ve hırpalayıcıdır. Stres iyi kullanılıp iyi yönetildiğinde kişiyi ileri götüren, olgunlaştıran, güçlendiren ve geleceğe daha iyi hazırlayan bir araç haline de gelebilir. Nitcthze bunu “Acılar insanı öldürmezse güçlendirir” olarak formüle etmiştir.

Çocukluk döneminde ailesi tarafından bebeğe yaşatılan stresin çocuğun kişiliğinin gelişmesinde önemli aksamalara, duraksamalara ya da kişilik gelişiminin bazı noktalarında daha olumsuz özelliklerin ortaya çıkmasına neden olabileceği gösterilmiştir.

Stress Kaynaklarını şöyle sıralayabiliriz;

Çevresel Stresler: Önemli yaşam olaylarını ve günlük sıkıntıları içerir. Örneğin bir aile bireyinin ölümü, boşanmak, iş kaybı, üniversiteye başlamak, bir yerden bir yere taşınmak, ya da ciddi hastalık gibi, büyük bir değişim ya da uyumu gerektiren olaylardır. Stresin en büyük kaynağını günlük sıradan tekrarlayıcı ve çözümlenmeyen sıkıntılar oluşturur.

Kişisel Stres Kaynakları: Zihinsel Faaliyetlerimizle (Düşüncelerimiz ve kendi kendimize söylediklerimiz) ya da Davranışlarımızla (alışkanlıklarımız, beceri eksikliklerimiz, sosyal iletişim biçimimiz) ilişkili olabilir. Yaşam olaylarına yaklaşırken ve onlarla uğraşırken kendimizle yaptığımız diyalogun şekli yaşadığımız stresin yoğunluğunu azaltır ya da artırır.

Strese yol açan temel düşünme biçimleri ise şöyle sıralanır;

Ya hep ya hiç türü düşünme: Her şeyi  “siyah ya da beyaz” kategorisi içinde düşünmek. Örnek, “İnsan bir işi en mükemmel bir biçimde yapamayacaksa hiç yapmasın daha iyi” düşüncesi.

Aşırı genelleme: Tek bir olaydan hareketle, bütüne yönelik olumsuz düşünceler geliştirmek. Örnek, “En iyi arkadaşım beni anlamadı, zaten beni hiç kimse anlamıyor,”

Zihinsel süzgeç: Sadece Olumsuz Ayrıntıların alınıp onlara yoğunlaşılması. Örnek, “ Bütün aksilikler hep beni buluyor”,

Olumluyu geçersiz kılmak: Olumlu olayları dikkate almayıp, olumsuz taraflarını görmek. Örnek, “Bu iyi notu arkadaşımla çalışarak aldım. Kendi kendime asla başaramazdım”,

Hemen bir sonuca varmak: Küçük bir olaydan büyük sonuçlara varmak gibi. Örnek: “Daha ilk sınavdan kötü bir not aldım, bu gidişle sınıfı geçebilmem olanaksız”,

Olumsuz etiketleme: Kendinizin ya da başkalarının hatalarını anlamak yerine, bunları bir kalıba oturtmak. Örnek: “O bencilin tekidir.” “Ben bir hiçim” gibi.

Stresin Fizyolojik Açıdan Sonuçları: Hazımsızlık, astım, yorgunluk, kalp-damar hastalıkları, baş ağrıları, kalp krizleri, yüksek tansiyon, cilt bozuklukları, yerinde duramama, ülser / gastrit.

Zihinsel –Duygusal Açıdan: Kaygı bozuklukları, depresyon (çökkünlük), öfke ve aşırı sinirlilik, unutkanlık, dikkat eksikliği.

Davranışsal Açıdan: İçe kapanma, madde bağımlılığı, saldırganlık, uyku bozukluğu, sakarlık, sosyal ortamlardan kaçınma vb.