SÖZBAŞI... A.GÖKTÜRK
 
ONSUZ GEÇEN ZAMAN !...
 
O’nsuz geçen 74 yıl...
Dile kolay tam 74 yıl geçti O’nu ebedi istirahatgâhına uğurlayışımız.
Yaptıkları ile, söyledikleri ile Türk Milleti’nin,Türklüğün varlık mücadelesinde “müstesna” bir yere sahip olan ATATÜRK hâlâ özleniyorsa “birileri” ellerini başlarının arasına alacak ve düşünecektir. Düşünmelidir de...
 
Bu hafta sizlerle bir yazıyı paylaşacağım. Genç,yürekli,milli değerlerle bezenmiş “yiğit” bir sesin yazısını... Umudumuz odur ki bu sesler,bu gençler olduğu müdetçe Türklüğe de, Atatürk’e de, Türkiye Cumhuriyetine de  unutulmak-yok olmak asla olmayacaktır.
 
Söz şimdi o seste...

O Varken…

Bundan tam 74 yıl önce bir Kasım günüydü. “Atamızı”, kahramanımızı, Atatürk’ümüzü kaybettik. Sadece O’nu sevenler değil; bulutlar da ağlıyordu o gün. Saatler, “9’u 5 geçe” durdu. Akreple yelkovan bile ilerleyemedi şaşkınlığından. Çalışmak istemedi saatler, geçmek istemedi zaman, inanmak istemedi insanlar. Kimse yakıştıramadı O’na ölüm denen sessizliği, çaresizliği… Hiç beklenilen zaman mıydı Türk Milletinin “Atasını” kaybetmesinin? On yılda, on beş yılda çok şeyler yapmıştık. Daha pek çok şey yapacaktık bu vatan için…

Bu Millet nasıl izin verirdi ki o masmavi gözlerin sonsuza dek kapanmasına. 10 Kasım’dan sonra nasıl doğardı “Güneş” Anadolu’nun üstüne? Isıtır mıydı eskisi gibi Türk Milletini? O’nun yokluğu buz gibi kaplıyorken gökyüzünü, nasıl ısınırdı Türk Milletinin yüreği?

O ki, milleti için tüm ömrünü vermiş, ana kucağı olarak hep Anadolu’yu görmüş, yetim ve öksüzlüğünü milletinin bağrında gidermiş, bizden biri olmuştu gözlerini yumasıya dek… Bu yüzden O’nun yeri 10 Kasım 1938’ten beri gönüllerimiz oldu.

O’nun âzâmetli bir dağ gibi Türk Milletine sahip çıkıp her ferdini kucakladığını, Altaylardan, Ötüken’den, Toroslar’dan, Ağrı’dan, Süphan’dan, Kaçkarlar’dan, Erciyes’ten daha güçlü olduğunu sadece biz değil dünya biliyordu.

Öyle ki, hasımlarının; “önce cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost kaybettik” diyecek kadar üzüntü duyduğunu, tüm dünyanın önünde saygı ile eğildiğini söylemeye bile gerek yoktur.

Çünkü O, sadece cumhurbaşkanı değil, kendi milletiyle bütünleşmiş, dürüst bir insan, dünya insanlığına örnek olmuş dahi bir liderdi.
 “Köylü milletin efendisidir” diyecek kadar asil, zeybeğin diz vuruşunda yüreği titreyecek kadar duygusal, sanatı ve sanatçıyı hayat damarlarına benzetecek kadar hassas, düşmanlarına “geldikleri gibi gidecekler” diyecek kadar realist, dizelerde ve satırlarda dile gelmemiş bir Anadolu kadar saf ve masumdu.
Bugün bu milletin evlatları olarak hayatımızda ne varsa O’nun mirası, gönlümüzde ne varsa O’nun eseri olduğunu bilmeliyiz. O varken nasıl huzurluysak O’nun eserleriyle de aynı huzuru duymalıyız. O’nun bizlerden istediği de, en büyük eserim dediği Türkiye Cumhuriyetini -her şeye rağmen- yaşatmaktır.
O’nsuz ama O’nunla nice 10 Kasımlara…
Seher İlay SEMERCİ