Genel seçimlerden önceki bir başka önemli siyasi virajda adayların belirlenmesinde yaşanıyor. Bir süre önce aday adaylıklarını açıklayarak Meclis’e gitme niyetini ortaya koyan milletvekili aday adayları adaylıkların kesinleşeceği 11 Nisan tarihine kadar muhtemelen pek de rahat uyku uyuyamıyorlardır. Bu önemli günü sadece adaylar değil bizler de iple çekiyoruz. Çünkü bölgemizin de çok sayıda adayı var ve bizler bölgemizi tanıyan, sorunlarını bilen ve içimizden çıkacak bir milletvekili istiyoruz.
Geçtiğimiz haftalarda adayların bir kısmının ismini köşemde sizlerle paylaşmıştım. Yazımın yayımından birkaç gün sonra yazımda zikrettiğim Adalet ve Kalkınma Partisi’nden aday adaylığını açıklayan Mehmet Bayındır’la ilgili Türkiye’nin önemli kalemlerinden ve tüm ulusun tanıdığı Emin Çölaşan’ın yazsısı yayımlandı. Yazıyı dikkat çekici kılan da Mehmet Bayındır’ın parti ve seçmenler için hazırlayıp dağıttığı özgeçmiş yazısındaki bizzat Bayındır’ın kendi ifadeleri. Genellikle köşe yazarının kişisel görüşleri ile şekillenen köşe yazısı örneklerine rağmen sayın Çölaşan bu yazısında birkaç cümlecik yorumda bulunmuş. Bu da özellikle siyasi bakış açısını beğenmeyenler açısından çok önemli. Malum, bazı zihniyetler kendilerine yakın olamayan gazete, televizyon ve yazarları takip etmekten kaçınıyorlar. Sayın Çölaşan’ı da okumaktan imtina niyetinde olanlara, söz konusu yazının özellikle Mehmet Bayındır’ın kendi ifadelerini aktarması dolayısıyla ısrarla öneriyorum. Mehmet Bayındır’ın 1973 yılında başlayan siyasi gelişimi (!) o kadar hareketli ki MHP çatısında başlayan siyaset 2011 yılına kadar her defasında farklı bir siyasi parti ile MHP arasında gidip gelme ile geçmiş. Neredeyse tüm sağ partileri en az bir kez denemiş olan Bayındır’ın izlediği yol karşısında Emin Çölaşan’ın yorumu “biraz döneklik var gibi…” olmuş. Sanırım her defasında sığınmaya çalıştığı partiden beklediğini alamayınca her defasında MHP’ye dönmesi (!) sebebiyle bu tabiri kullanmış Bayındır için. Ama bu gidip gelmeler bana daha çok bumerang’ı çağrıştırıyor. Malum Avustralya yerlilerinin silahı olan bumerang hedefi bulamadığında her defasında geri dönüyor. Bayındır da bumerang misali siyasi hedefi tutturamadığında MHP kapısına geri dönmüş. Bu konuda sadece bu örnekte değil benzer örnekler karşısında ilkelere uygun davranmayanların bir daha o kapıdan alınmamasını savundum yıllarca. Elbette bir kimsenin fikirleri de siyasi yelpazedeki yeri de değişime uğrayabilir ancak bir orada bir burada yer alıp hedef tutturulamadığında tekrar sözde yuvaya (!) dönmek alkışlanacak bir davranış değildir. Buna taviz veren siyasilerin de daha ilkeli davranmaları zorunluluğunu da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Sayın Çölaşan’ın bahsettiğim yazısını hala okumayan sayın okurlarıma ısrarla (şiddetle değil !) okumalarını öneririm.
Bu arada Mehmet Bayındır ile ilgili birtakım gelişmeler meydana geldi. Bir hayli enteresan gelen bu gelişmeleri sizlerle paylaşmak istedim. Mehmet Bayındır görev yaptığı hastanede tanıdığı, selam yollayanı ve hatta tanıdığı zannettiği kişileri Hasan Celal Güzel misali sarılıp öpmesi ve hemen ilgili birime telefon açıp “hemşerimdir, yakınımdır, hemen gereğini yapın…” demesiyle tanınır. Ha haftada onlarca hatta yüzlerce aynı istekle karşılaşan bölüm görevlileri bu taleplerin ne kadarını yerine getirirler, ne kadarına “yetti artık.” derler bilinmez ama bu yüce davranış (!) karşısında Bayındır “işgören” bir hekim olarak hafızalara kazınır.
Gelelim Bayındır’ın AKP’den aday adaylığına. Yerel seçimden önceki cumartesi günü (Türkiye’nin en büyük açık alan pazarına sahip Ödemiş’in pazarının kurulduğu gündür)
AKP belediye başkan adayı ve o dönemdeki Belediye Başkanı sayın Mahmut Badem’e destek vermek (!) amacıyla çarşıda onunla gezen Mehmet Bayındır aslında bu davranışıyla CHP’nin ve dolayısıyla da şimdiki başkan Bekir Keskin’in ekmeğine yağ sürdü. Çünkü özellikle merkez sağda bulunan veya MHP’nin belediye başkanlığındaki şansını az bulan bazı MHP’liler AKP’nin adayı Mahmut Badem lehine oylarını kullanacakken Bayındır’ın bu muhteşem desteği geri tepti. Mehmet Bayındır’ın bu siyasi saltosu akşama kadar tüm ilçeye yayıldı. Neticede destek yerine köstek olan Bayındır’a sanırım bu hamle sebebiyle en çok da koltuğunu umulmadık şekilde kaybeden Mahmut Badem kızmıştır, belki de hala kızgındır kim bilir? Bu arada Bayındır’ın AKP’nin temayül yoklamasında zafer (!) kazanmasından sonra AKP’nin İl Teşkilatından ve Ödemiş İlçe Teşkilatından bazı önemli isimlerle konuşma fırsatım oldu. Ancak bu görüşmeler beni şaşırttı. Çünkü görüştüğüm herkes ağız birliği yapmışçasına “Bayındır kendi başına aday oldu, herhangi bir davet yapılmadı kendisine, listeye bile gireceği şüpheli, girse bile seçilecek yere konulmaz, toplumdaki olumsuz görüntüsü sebebiyle de bizler kendisine destek vermiyoruz…” gibi ifadelerde bulundu. Kendi başına aday olan bir aday adayı, temayül yoklamasında da birinci oluyor, tüm olumsuz tabloya rağmen temayül yoklamasını ciddiye alıp aday gösterilirse yapılacak ağır eleştiri ve bombardımana AKP karşı koyabilecek mi? Yoksa, temayül yoklamasını yok sayıp da aday gösterilmezse o zaman verilen karar ne kadar demokratik olacak? “Niye temayül yoklaması yapıyorsun?” sorusuna ne karşılık verilecek? Sorular uzayıp gidiyor ama dananın kuyruğu 11 Nisan’da kopacak. Bakalım bu kez bumerang hedefi bulacak mı? Yoksa tekrar yuvaya dönerek yeniden atılacağı hedefler mi arayacak? Belki de atıldığı hedefi bulacak ve Mel Gibson’un meşhur serisi Mad Max’de gördüğümüz sahneler gibi bumerang ulaştığı hedefine ağır yara mı verecek? Bekleyelim görelim...