İçimdeki korku gerçek oldu. Yaşadıklarımıza bir bakın. Demokrasiyi görebiliyor musunuz? Tam 7 yıldan beri bu ülke “darbe yapacaklardı” diye uyutuldu. İnsanlar öyle korkutuldu ki telefonda “Göğsüme darbe var.” demekten bile çekinir oldular. Bu sivil darbe de değil. Sivil olan biziz. Seçilmişlerin darbesi. Askeri darbeden tek farkı ellerinde silah olmaması. Aslında silah da var. Emniyet örgütünü ele geçiren bunlar değil mi? Sonsuza dek hep iktidar olalım istiyorlar. Tıpkı Menderes gibi. Ve son gelişmeleri hala hükümete darbe girişimi diye kabul ediyorlar.

Bugün seçilmişlerin darbesi ilk olarak orduya karşı yapıldı. Önce ABD ve AB’nin emri, cemaatin ortaklığı ile ordu kontrol altına alındı. Hükümet asıl darbeyi yaparken sürekli kışladaki askeri taciz edip suçladı. Buna 2. Cumhuriyetçiler, Türk sözünden rahatsız olanlar destek verdi. Cumhuriyete ve orduya karşı sinsi, planlı programlı, dış destekli bir proje uygulamaya konuldu.

Referandum yapıldı, anayasa iktidarın istediği şekilde değiştirildi. Medya susturulup çoğunluk ele geçirildi. Artık toplumun büyük bölümü yandaş medyanın etkisine girmişti. Tek yanlı yayınlar, gerçeklerin topluma yanlış aksettirilmesi vs. Ne zaman ki dershaneler kapatılacak, dendi, cemaat, yandaş medyanın bir bölümü, 2. Cumhuriyetçiler 180 derece tersine döndü. İktidarın borazancılığını yapanlar saf değiştirdi.

Yargı ele geçirildi. Ne zaman mı? 2007 yılı Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası. Burada kusura bakmasınlar MHP’nin de payı büyüktü. Keşke CHP gibi meclise girmeseler, 367 rakamına ulaşılmasa ve Gül, cumhurbaşkanı seçilmeseydi. A. Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı zamanında bunlar istediklerini yapamıyordu. Çünkü Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı vekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçiyordu. Gül cumhurbaşkanı olunca bu kurumlara cemaat kadrolarını yerleştirdi.

Artık cemaat yargıda köşeleri tutmuştu. Ergenekon, Balyoz, şike davalarında iktidar-cemaat kol kola idiler. Savcı Zekeriya Öz harika işler çıkarıyordu. Cep telefonuna sehven yükleme yapılan teğmen Çelebi’den Orgeneral Başbuğ'a kadar bu şerefli kişiler, düzmece iddialar, sahte tanıklarla töhmet altında bırakılırken hiç sesleri çıkmadı. TSK’nin şerefli subayları terörist diye hapishaneyi boylarken, Atatürk'ün adı her yerden silinirken, Suriye’ye tırlar dolusu silah gönderilirken ağızlarını açmadılar. Gezi olaylarında gençlerin sokak ortasında gözleri çıkarılıp beyinleri sopalarla parçalanırken emniyet güçlerini kahraman ilan edip aylıkla ödüllendirdiler.

Savcı aynı, emniyet aynı, yargı aynı. Peki, ne değişti de bugün hepsi kötü oldu? Foyaları ortaya çıktı da ondan. Aynı savcılar, aynı emniyet mensupları görevden alınıyor, aynı HSYK hükümete darbe yapmakla suçlanıyor. Savcı Öz için “senin de sonun evinde ölü bulunan savcı gibi olur” tehdit mesajı yayınlanıyor.  Bu HSYK’nın yapısı 12 Eylül referandumuyla AKP ve onun yardakçıları sözde aydınlar aracılığıyla "yetmez ama evet" naralarıyla değiştirilmedi mi? Şimdi AKP kendi eliyle kurduğu düzeni yine kendi eliyle karalamakta ve yine kendi eliyle değiştirmeye çalışmakta. Meğer yargı cuntası kurulmuş da haberimiz yokmuş. Bugüne kadar AKP’ye çalıştıklarından hiç sorun olmamış.

HSYK’da yapılacak düzenleme ile yolsuzluk soruşturmalarının önü kesilmek, üstü kapatılmak isteniyor. Çünkü ucu sonunda kendilerine dokunacak. Korkuyorlar, tedirginler. Hukuk eğilip bükülerek bir gecede yönetmelik değiştiriliyor. Savcının gözaltı emrini İzmir’de polis uygulamıyor. Böylece iktidar ve çevresine bir tür suç işleme ayrıcalık ve özgürlüğü yaratılıyor.

Bugün HSYK, aldığı hiç bir kararı takmayan hükümetle karşı karşıya olan, sonu sadece Tayyip’in ağzından çıkacak söze bağlı, üstünlüğü yitirmiş bir kuruldur. Yeni düzenleme ile HSYK bakın ne duruma getiriliyor. Hâkim ve savcıların ataması, görevden alınması gibi son derece kritik işlemler iktidarın emrine girecek. İktidar kafasına uymayan kişilere kafasının estiği muameleyi yapacak. Teklif kanunlaştığında HSYK tek kelimeyle boşalacak ve dört yıl önce seçimle gelen 22 HSYK üyesi ve Teftiş Kurulu Başkanı Adalet Bakanınca yeniden seçilecek. Bakan istediğine inceleme izni verecek, istemediğine vermeyecek. Yani yargı Adalet Bakanına bağlanacak. Anlamı hükümetin istemediği hiçbir soruşturma yapılamayacak. Kısaca AKP “Eyvah! Nasıl yargıyı serbest bıraktık?” diyerek kurduğu düzeni zarar görünce kendi elleri ile yıkıyor.

Bundan sonra Türkiye’de bağımsız yargıdan söz edilemez. Yasama, yürütme ve yargı hükümetin elindedir. Bu ülke hiç tasvip etmediğimiz askeri darbeler gördü. Ancak darbeden 1-2 yıl sonra anayasa yapılarak yargı bağımsız işlemeye başladı. AKP’nin HSYK değişikliğini onlar bile düşünmemişti. Bunlar için demokrasi başbakanın dediği gibi amaç değil araçtır. Kafalarında kesinlikle demokrasi yok. Bir başbakan nasıl “Yetkim olsa HSYK’yı anında yargılardım.” der. bu işitilecek son sözdü. O da söylendi.

Artık demokrasi sizlere ömür. Buyurun helvasını yemeye. Saygılarımla, hoşça kalın.