“GARİP” BİR ŞAİR: ORHAN VELİ KANIK

 Bu hafta siz değerli Yerel Güç Gazetesi okurlarımıza Türk edebiyatının en renkli şairlerinden birini tanıtacağım: Orhan Veli Kanık. Hayatı sanatıyla ilgili malumat vermeden önce şairin kendini tanıttığı şiiriyle yazıma başlamak istiyorum.

Ben Orhan Veli
Ben Orhan Veli
"Yazık oldu Süleyman Efendiye"
Mısra-i meşhurunun mübdii..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Bir evde otururum,
Bir işte çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır usağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Oktay Rıfat'la Melih Cevdet'tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır pek muteber;
İsmini söyleyemem
Edebiyat tarihçisi bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
Sadece üdeba arasındadır.
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
Onlar da bunlara benzer.

 Şair 13 Nisan 1914’te İstanbul’da doğmuş, 14 Kasım 1950’de İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur. 36 yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı.
 Cumhuriyet’in ilk yıllarında Türk şiiri bir çıkış yaşamış, son 150 yılın edebi anlamdaki durgunluğuna inat çok güçlü eserler ortaya koyan şair ve yazarlar yetişmiştir. Böyle bir dönemde bir şairin kendini göstermesi ancak yeni bir çığır açmakla olabilirdi. Orhan Veli de öyle yaptı. Orhan Veli bu anlamda  çok şanslıydı; çünkü onun şiir anlayışında olan iki yandaşı vardı: Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday. Oktay Rifat arkadaşlıklarını şöyle anlatıyor: “Orhan’ı ilk mektebin beşinci sınıfından beri tanırım. Asıl dokuzuncu sınıfta canciğer arkadaş olduk. İkimiz de şiir delisi idik. Orhan zil çalar çalmaz yanıma gelir. ‘Teneffüsü gavur etmeyelim Oktay’ derdi. Şiir sözü edelim, şiir konuşalım demekti bu. Bir yıl sonra İstanbul’dan Melih geldi. O da bizim gibi şiire tutkundu. Üç kafadar çocukluktan delikanlılığa el ele geçtik.”  Henüz çocuk denilecek bir yaşta bir araya gelen ve şiire aynı doğrultuda bakmayı bilen bu üç isim bu durumu bir avantaja çevirmiş ve Türk edebiyatı tarihine silinmeyecek şekilde isimlerini yazdırmayı başarabilmişlerdir.

 1941 yılında kolektif bir çalışma olan Garip adlı ilk şiir kitaplarını çıkartmışlardır. Bu kitap Türk şiir dünyasında darbe etkisi yaratmıştır. Özellikle kitabın önsözü şiirin duayenleri tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Kitabın önsözü poetika (şiir anlayışı) niteliği taşımaktadır.
Burada Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’ın şiirle ilgili düşünceleri yer almaktadır. Önsözde yer alan bu görüşleri özetlemek gerekirse:
1-Vezin ve kafiyeye karşı çıkmışlardır.
2-Günlük konuşma dilini şiire uygulamaya çalışmışlardır.
3-Mecaza,süse ve suniliğe karşı çıkıp;yalnızlığa önem verdiler.
4-Halk şiirinin anlatım ve deneyimlerinden faydalandılar.
5-O güne kadar şiirimizde kullanılmayan bir takım sözcükleri kullandılar.
6-Sıradan insanlar şiire konu olmuştur.
7-Yaşama sevinçlerini fazlasıyla şiire yansıtmışlardır.
8-Kaynağını batı şiirinden alan Garip akımı eskiye ait olan her şeyin karşısında
olup özellikle şairane söyleyişin karşısında olmuşlardır.
9-Şiirde söz ve anlam oyunları bırakılmıştır.
 Bu görüşlerden hayata bağlılık,yaşama sevinci, hayatı –deyim yerindeyse- ti’ye almak, alaylı-mizahi bir anlatım onun en sadık kaldığı şiir görüşü olmuştur. Aşağıda yer alan şiirlerini okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacağınızdan eminim.

          BEDAVA
Bedava yaşıyoruz, bedava; 
Hava bedava, bulut bedava; 
Dere tepe bedava; 
Yağmur çamur bedava; 
Otomobillerin dışı, 
Sinemaların kapısı, 
Camekanlar bedava; 
Peynir ekmek değil ama  
Acı su bedava; 
Kelle fiyatına hürriyet, 
Esirlik bedava; 
Bedava yaşıyoruz, bedava.


Cımbızlı Şiir
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!


Dalgacı Mahmut
İşim gücüm budur benim, 
Gökyüzünü boyarım her sabah. 
Hepiniz uykudayken. 
Uyanır bakarsınız ki mavi. 

Deniz yırtılır kimi zaman, 
Bilmezsiniz kim diker; 
Ben dikerim. 

Dalga geçerim kimi zaman da, 
O da benim vazifem; 
Bir baş düşünürüm başımda, 
Bir mide düşünürüm midemde, 
Bir ayak düşünürüm ayağımda, 
Ne halt edeceğimi bilemem.


Delikli Şiir
Cep delik cepken delik
Yen delik kaftan delik
Don delik mintan delik

Kevgir misin be kardeşlik!

 Şair şiirlerinde fakirliğiyle dahi dalga geçmektedir. Aslında hayatın tüm zorluklarına rağmen ne kadar güzel göründüğünün bir kanıtı gibidir bu şiirler. O güne kadar görülmemiş bir üsluptur onunki. Düşüncelerini, duygularını alışılagelmiş şiir anlayışını umursamadan, rahatça dile getirişi ve bunca başarıyı kazanışı kıskandırıcıdır dahi denilebilir. Şairin alaylı bir üslupla kaleme alınan bu şiirlerinin dışında lirizm (duygusallık) yoğunluğu taşıyan ve hemen hemen herkesin diline pelesenk olmuş şiirleri de bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmını siz değerli okurlarıma paylaşmak isterim.

 Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.


Giderayak
Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığında hissemize razıydık;
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık;
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icadettik,
Avunamadık
Yoksa biz...
Bu dünyadan değil miydik?


Baharın İlk Sabahları
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası,
İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.

Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma, ne yoksulluğum.
Derim ki: "Sıkıntılar duradursun!"
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.


Denizi Özleyenler İçin
Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
"Bakar bakar ağlarım."
Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından;
Suların yeşili,göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi...
Hala tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden.
Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Köpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil.
Gemiler gecer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler,damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret.
    
  Şair 1 Ocak 1949 yılında ismiyle müsemma Yaprak dergisini çıkartmaya başlar. 28 sayı çıkabilen bu dergi, Orhan Veli’nin genç yaşta gerçekleşen beklenmedik ölümüyle macerasına son verir. Şairin 36 yaşında vefatına neden olan olay da genç yaşta ölümü kadar keder vericidir. Kasım ayında bir haftalığına geldiği Ankara'da belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve başından hafifçe yaralandı. İki gün sonra İstanbul'a döndü. 14 Kasım günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçiren şair hastaneye kaldırıldı. Beyinde damar çatlaması yüzünden başlayan rahatsızlığın sebebi doktor tarafından anlaşılamadı ve Kanık'a alkol zehirlenmesine karşı tedavi uygulandı. Aynı akşam sekizde komaya giren şair gece 23:20'de komadan çıkamayarak Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayata veda etti.

NOT : Küçük Menderes Havzası içerisindeki şairlerimiz kısa olmak koşuluyla özgeçmişleri ve şiirlerini [email protected] bana gönderirlerse fırsat buldukça onları burada “ŞİİRİN DİLİ” köşesine konuk edip tanıtmaya çalışacağım.