Siyasetteki üslup sosyal hayatımızdaki üsluba aynen etki etki etmeye devam ediyor.

   Ağzımızdan çıkanı kulağımız mutlaka duymalıdır. Bugün söyleyeceklerimiz, söylediklerimiz ileride karşımıza çıkması kesindir. Özellikle yerel ya da genel iktidarda seçmenlerine yön verecek olan siyasiler kullanacakları kelimeleri titizlikle seçmek durumundadır. Atalarımızın dediği gibi; “Bin düşün, bir söyle.”

   Türk insanına yakışmayan kelimeler - ki bunları maalesef liderler söylemekte-   ulu orta söylenmekte, medya aracılığıyla da kamuoyunda dillendirilmektedir. Bu kelimeleri duyan bazı kişiler de hesapsızca, ahlaksızca aynı kelimeleri fazlasıyla ağızlarına almaktadırlar. Bu da edep ve dil seviyesini çekebildiği kadar aşağıya çekmektedir. Bunun da ilk sorumlusu siyasi liderlerdir. Bir dönem Türk siyasi hayatında derin izler bırakmış olan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan birbirlerini en sert şekilde eleştirmişler ama küfre varan hakaretlerde asla bulunmamışlardır.

   Düşünün, bir siyasi lider başka bir siyasi lidere kavgada bile söylenmeyecek ağır hakaretlerde bulunmakta; bir zaman geçtikten sonra da o sözleri hiç söylememiş gibi yan yana gelerek el ele tutuşmakta; birbirlerine tebessüm etmekte hatta “yol arkadaşlığı” dahi yapabilmektedirler.

   Bu durumu bizler de ibretle izlemekte; zaman zaman hafızamız kabul etmemekle birlikte susmayı tercih etmekteyiz. Yanlışlık bizde mi yoksa yönetenlerde mi bir türlü anlayamamaktayız. İşin kötü tarafı yukarıdaki bu üslup aşağıda daha da çirkinleşmektedir. Canı sıkılan, siyasi düşüncesini beğenmeyen, “gaz”a gelenler; karşı düşüncedeki insanlara, liderlere hatta devlet kurumlarına yakışıksız ithamlarda bulunmakta, utanmadan küfredebilmektedirler. Korkumuz odur ki bu “ahlâksız durum”un seçim sathına yaklaşıldığında daha da artmasıdır.

    Şunu hiç kimse unutmasın ki; “Söz ağzımızdan çıkasıya kadar bizim esirimiz; ağzımızdan çıktıktan sonra ise biz o sözün esiri” oluruz.

    Hepimiz aynı köyde, aynı ilçede, aynı ilde, aynı ülkede yaşıyoruz. İleride birbirimizin yüzüne söylediklerimizden dolayı nasıl bakacağız? Yüzümüz kızarmadan nasıl selamlaşacağız? Nasıl yan yana gelip birbirimize tebessüm edeceğiz? Aynı mecliste nasıl bir arada olacağız?

   Eleştirmek, beğenmemek, kabul etmemek en doğal ve demokratik hakkımız ama bunları yaparken “edep” sınırlarını aşmamak zorundayız. Yoksa bir zaman sonra “birileri” çıkar birbirimize söylediğimiz o “laf”ları hatırlatır.

   Toplumun kamplaşmaması adına herkesin ama herkesin ağzından çıkanı bir kez de olsa tartması gerekir.

Çünkü; bizim gidecek başka ülkemiz yok.