Geçtiğimiz hafta keyfim biraz kırık olduğu için yazı yazmayınca, hemen de kazanları kaynattılar. Nerdeymiş, kim almış, kim satmış, kaça gitmiş, nolmuş bildik teraneyi bir tutturdular ki görmeye, duymaya…
Develer tellal iken, pireler berber iken… Neyse, boş verin pireyi, tellal deveyi. Hiçbir yere gittiğim yok. Kınaları alanlar artık bir hal çaresine bakarlar elbet. Alan ne yapacağını düşünmüştür değil mi? O deve bu pire derken bu hafta sonu devenin ve develerin her türlüsünü görmeyi nasip etti Allah’ım çok şükür. Ömrümde ilk defa deve güreşi izledim Selçuk’ta.
Öncelikle böylesine müthiş bir organizasyonu gerçekleştirerek, onbinlerce insanı bir araya toplamayı başaran, başarmakla kalmayıp güneş rekorlar kitabına da ‘’20 Bin kişiyle izlenen olay’ başlığı adı altında giren Geleneksel Selçuk Deve Güreşleri organizasyonunu düzenleyen ekibe teşekkür etmek istiyorum. Gerçekten müthiş bir organizasyon, nefis bir altyapı hazırlanmış. Urgancısından, hakemine, çığırtkanından, saha komiserine varıncaya kadar her biri tam organize olmuş, eksiksiz herkes görevini yaptı.
Bu kadar kalabalık olunca da bir hayli ilginç olaylar, malzemeler görmedim de değil. Elimden geldiğince sizlerle paylaşmaya çalışacağım. İlk paylaşmak istediğim husus, ulusal bir gazetenin etiketi altındaki slogan “Deve güreşleri devam etsin, develer sucuk olmasın”. Vallahi koptum. Yahu, bu kadar insan deve sucuğunu methederken, güreş boyunca buram buram kokan sucuklardan yemek için insanlar kuyruk olurken nasıl sucuk olmasın dersiniz kardeşim. Ayrıca, genç bir deveyle miadını doldurmuş kendini tıpkı doğan görünümlü şahin misali genç bir deve zanneden içi geçmiş develer sucuk olmayacak da daha ne olacak? Kart develer varken, genç develeri mi sucuk yapacaklar. Neyse, boş verin… Dirisinden ne hayır görüyor ki insanlar develerin, sucuğundan medet umarlar anlamıyorum. Mideme oturur diyerekten tatmadım.
Dedim ya, ömrümde ilk defa deve güreşi izliyorum. Aklımda çok bir şey kalmadı aslında. Bizim bildiğimiz deve güreşi iki çeşitti eskiden. Birisi, hani denize giderdik gençliğimizde, iri kıyım olanlar, biraz daha hafif olanları, suyun içerisinde omzuna alırdı. Böyleyken, ikişer kişilik ekipler birbirini suyun içerisine yıkmaya çalışırdı. Hah, işte ilki o tip deve güreşi. İkincisini de yazmama gerek var mı bilemiyorum, artık herkes öğrendi…
Çağırtkan bağırıyor, Tire’den bilmem kimin devesi, filanca teke daldı. Öbürü makasa aldı, öbürü çatal, boynunu askıya aldı, bastırdı. Ebelek, gübelek bir bağrış, bir çığrış, diğer deve yere çökmüş, devrildi devrilecek. Allah’ım dedim. Ne develer var, diz çökmesini bilen, çöktürmesini bilen. Neyse, kızılca kıyamettir gitti, sahibi urganı havaya attı, falan filan. Amman da aman, devenin biri bir yıkılışlar yıkıldı ki yere, sanırsınız Bizans düştü. Bir başkasında da Selçuk’tan Camcı ile Çanakkale’den Gülsüm mü neymiş isimleri develerin, bir güreşmeleri vardı ki görmeniz lazımdı. Camcı tam bir makasçıymış, ne demek inanın anlamadım. Belki siz anlarsınız. Tire’den üç beş tane deve ismi duydum anons edilen ama, bağırışlardan, çığırışlardan isimleri tam anlaşılmadı, ya da ben anlamadım. Baktım bildik deve mi diye, yok, değil. Bunları pek görmedim daha önce.
Güreşlerin en heyecanlısı da hangisi oldu biliyor musunuz? Ben deve isimlerini aklımda pek tutamadım ama adı önemli değil, olay süper. Şimdi, iki deve çıktı arenaya. Birbirlerine doğru geldiler, yanaştılar. Sahipleri olsa gerek, birileri biraz itti, kaktı, tokat attı derken, bunları boyun boyuna, yanak yanağa getirdiler. Sonra, Kordon’da yürüyüş misali, iki deve, yan yana bir yürümeyi başladı ki bir tek çerezleri eksik, çıtlasınlar. Yahu, dedim kendi kendime. Oğlum İlker, tanıdık gelmedi mi bu pozisyon. Dedim oğlum nerden tanıyacaksın derken itişmeler kakışmalar güreş bir başladı…
Haydaaaaaa. Bitti. Başlamasıyla beraber, devenin biri, bir kaçışlar kaçtı ki arenadan, görmeniz lazım. Öbürü de peşinden, tangır, tungur koşturmaca. Kaçanı da gideni de zor zapt ettiler. Kaçanı bilmem ama, eğer ki kovalayan yakalasaydı, önden kaçanın hali nice olurdu bilemiyorum.
Biraz sordum, soruşturdum, başa güreşen develerden ikisi 5 Biner TL ücret almışlar, sadece güreşmek için. Kaçan ve kovalayana ise, birer halıdan başka bir şey yok. Adam gibi güreşselerdi diyorlar. 2 dakika koklaşma, kordon boyu yürüyüşü için birer halı nelerine yetmiyor…
Organizasyonda, ilk defa izlediğim için bir hayli dikkatliydim. Mesela devenin biri, diğerini sakatlayacak gibi olduğu anda, urgancı diyorlar, anında halatlar atılıyor, ve develer ayrıştırılıyor. Masa hakemi var, saha komiseri var, var var var. Her şeyin nizami olması için, gereken tüm tedbirler alınmış. Aferin, dedim kendi kendime. Adamlar hakkaniyetli. Hiç birini, diğerine kanunsuz ezdirmediler. Kurallar neyse o uygulandı.
Son olarak iki önemli husus tespit ettim onları paylaşarak yazıma nokta koyayım. Birincisi, hiçbir deve, bir insana saldırmadı. Tüm develer, hemcinsleriyle güreşti. Demek ki develer develiğini biliyor. İkinci husus da, her devenin bir sahibi var. İlla ki, filancanın devesi diyerek anons ettiler. Bunları da niye tespit ettim, bilmiyorum.
Neyse, güreşler devam etsin, develer sucuk olmasın, diyerek biz de ilk resmi deve güreşi hatıralarımızı noktalamış olalım.
Sevgiyle kalın…