HABER/BURCU TUNÇ
KAMERA/BUSE BAĞCI

PARTİMİZ TÜRKİYE’NİN HER DÖNEMİNE TANIKLIK ETMİŞ BİR PARTİDİR

Burada bir açıklama yapan Demokrat Parti İzmir Milletvekili Haydar Altıntaş, “Demokraside siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Dolayısıyla Türkiye’de Cumhuriyetin ilanından sonra Ulu Önder Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyet Halk Fırkası, tek partili bir sistemle Türkiye’yi belirli bir noktaya kadar idare ederek Atatürk’ün sağlığında da çok önemli hizmetler ve halk için çok önemli işler yapmıştır. 1946’da Türkiye’nin çok partili demokratik bir hayata geçmesiyle birlikte Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşlarından bir gurup Cumhuriyet Halk Fırkası’yla yollarını ayırarak Demokrat Parti’yi kurmuşlardır. Demokrat Parti Türk siyasetinde Türk halkının yaşam biçimini en iyi kavrayan özgün sentezli, milliyetçi, muhafazakar, sağcı bir partidir. Bizim partimizin temel unsurlarından bir tanesi demokrasinin temel ilkelerini ve demokrasinin kurum ve kurallarını itirazsız kabul etmesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Devletin yapısı üniterdir, Devlet tektir, eğitim dili Türkçedir. Partimiz ortaya koyduğu bu temel prensiplerin sonucunda Türkiye’nin üzerinden gelip geçen bütün ekonomik sıkıntılardan sonra halkın ihtiyaçlarını kapsayarak, kavrayarak halkı ön plana çıkaran ve onunla birlikte ülkenin ve toplumun ihtiyaçlarını kavrayan bir merkez sağ partidir. Dolayısıyla biz milletin milli ve manevi değerleriyle de her zaman barışık olmuş ve bu barışıklığı ekmek, hürriyet ve adalet bağlamında götürerek uzun yıllar Türkiye’de siyasette var olmuş ve Türk Milleti’nin hizmetinde olmuş kadroların temsilcisiyiz. Partimiz Türkiye’nin her dönemine tanıklık etmiş bir partidir. Biz bu özgün sentezdeki hürriyetçi, demokratik nizam içerisinde ekmeyi sürekli büyüten ve büyüyen ekmeği adaletle taksim eden bir prensibin temsilcisi olarak bu sefer Türkiye’de üç milletvekili ile parlamentoda partimizi temsil ediyoruz. Bugün de buraya İl Başkanımızla beraber İlçe başkanımızı ziyarete geldik. Bundan sonra Türkiye’nin siyasi hayatında eski geleneksel kimliğimizi geleceğe taşıyarak onu geleceğin değerleriyle birleştirip ülkemizin içine düştüğü dar boğazdan ve sıkıntıdan çıkması için elimizden gelen gayreti yapacağız. İktidar meşruiyetini sandıktan alır. Sandık sonuçlarını kabul etmemek, ona saygı duymamak ve halkın iradesiyle kavga etmek gibi bir düşüncemiz asla yoktur. Eğer halk bizi iktidardan uzaklaştırmışsa “Nerede yanlış yaptık?” diye önce soruyu kendimize sorarız. Ve bizim anlayışımızın içerisinde Ak Partililerden en bariz farklılıklarımızdan bir tanesi, biz laikliği dinsizlik olarak asla kabul etmeyiz. Laikliği din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olarak görürüz. Ve bu ülkede vatandaşların ihtiyaç duyduğu en temel hürriyet ilkelerinden bir tanesi de din ve vicdan özgürlüğü olmalıdır. Ak Partililerden farklı bir sentezimiz de Demokrasi’yi şirk ve küfür olarak asla kabul etmeyiz ve Cumhuriyetin kurucularıyla ve kurumlarıyla kavga etmeyiz. Hele hele bu ülkenin tapu senedi olan Atatürk ve arkadaşlarının milletle birlikte kurdukları bu devletin tapu senedi olan Lozan Antlaşmasını da hiçbir suretle dilimize pelesenk ederek hezimettir diye tartışmayız. O bakımdan mevcut iktidarla bizim hem sağcılık anlayışımız, hem din anlayışımız, hem milliyet anlayışımız, hem de insanları bölüp parçalamadan yönetmek anlayışımızda temel farklılıklar vardır. Ben özellikle şunu söylemek istiyorum. Bir takım siyasi, iktisadi ve cuntacı hareketlerin sonunda Türkiye’nin üzerinden gelip geçen bütün problemler bir iktisadi krizin sonunda Türkiye’ye AK Parti gibi bir iktidarı getirip koymuştur. Geliş sebeplerinde ve gelişteki icraatlarıyla bugün ki Ak Parti’nin taban tabana zıt eleştirileri vardır. Şu anda Türkiye ve vatandaş çok ciddi ekonomik ve sosyal sıkıntıyla karşı karşıyadır. Türkiye’de sayısı ne kadar diye değişik rakamlar telaffuz edilmekle beraber en bariz problemlerden bir tanesi emeklilerdir. Ortalama 16 milyonun emekli olduğunu varsayarsak emekli bugün aç ve perişandır. Türkiye’de milletin başına gelen açlık ve perişanlığın ve kronik olarak tekrar eden döviz krizlerinin ve ekonomik krizlerinin milleti içine soktuğu sıkıntının temel sebebi iktidarın bize anlattığı gibi dış güçler, bizi yere diz çöktürmek isteyenler falan değil devletin aciziyetidir. Ayrıca bir insan bir yere emeğini, ömrünü, hayatını vererek belirli bir noktadan sonra emekli olmuşsa alacağı para da anasının ak sütü gibi helaldir. Çünkü o para milletindir, o para o emekliliği hak eden insanlarındır.  Bugün Türkiye’de   İnsanlar geçim sıkıntısıyla karşı karşıya. Dolayısıyla yaşama hakkı da ipotek altına alınmıştır.bu gibi pek çok sorunu  aşmak için Türkiye’de Demokrasi bütün kurum ve kurallarıyla birlikte çalıştırılmalıdır. Türkiye’de özellikle 2018’den sonra 76-77 sene evvelki sisteme geri dönerek ihtas(veya iflas ettiğimiz de olabilir) ettiğimiz partili başkanlık rejimi bugün ki sıkıntıların en temel noktalarından bir tanesidir. Çünkü eğer bu ülke sandıksal meşrutiyetin dışında, sandıkta hesap vermenin dışında yaptığı diğer uygulamalar ve icraatlar dışında hukuka hesap verecekse, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti demoratik, laik, sosyal hukuk devletidir diye tarif ediyorsa bu iktidar diyor ki “ben bir Allah’a hesap veririm bir de sandıkta millete hesap veririm.”  Hepimiz Allah’a hesap vereceğiz. Topraktan geldik toprağa gideceğiz. Ama hukuka hesap vermeyi reddetmek demokrasinin yok olmasını temin etmekten başka hiçbir sonuç ifade etmeyecektir. Bir iktidar parayı nereden bulacak? Vergi alacak milletten. Ama aldığınız verginin hesabını da vereceksiniz. Şimdi Türkiye’nin Parlamentosunda ben milletvekiliyim. Parlamentonun haline baktığımda Parlamento, yasama hakkını yeteri kadar kullanamıyor,  denetleme  hakkını hiç kullanamıyor. Çünkü meclis adına denetleme yetkisi verdiğiniz kuvvetler ayrılığı ilkesinin temel prensiplerinden biri olan Sayıştay’ın yetkileri bu hükümet tarafından elinden alınmıştır. Basın susturulur. Konuşmak isteyen insanların elleri ters kelepçeyle arkadan bağlanılır. Sorgusuz sualsiz götürülür.. Eğer hukuk gerçek manada çalışıyorsa suçunuz varsa size hüküm verir değilse beraat ettirir. “ Ben derdimi söyledim. Feryat ettim figan ettim” diye halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten ters kelepçeyle bağlanıp tutuklanmayı hiçbir vatandaşın haketmediğine inanırım.Şimdi iktidar yeni bir projeyle meclisin karşısına geliyor. İki temel ortakla biri MHP biri AKP. İkisinin de bir sivil anayasa iddiası var. MHP diyor ki “ Cumhuriyetin yüzüncü yılında yüz il, bin ilçe ve yüz maddeden oluşan bir sivil anayasa yapacağım. Diğer büyük ortağı da diyor ki “Ana sütü gibi Ak, herkesi kapsayan ve kucaklayan bir sivil anayasa yapacağım. “ Hâlbuki Türkiye’deki problemlerin önemli bir bölümünü halletmek için Anayasa değişikliğine değil de zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Haksızlık yapıp kul hakkı yiyerek milyonlarca genci sistem dışına attığınız, mülakatı kaldıracağınızı vaat ettiğiniz halde hala kaldırmadıysanız bunun anayasayla alakası mı var? Veya tarikat ve cemaat yurtlarında kimisinin yandığı kimisinin tecavüze uğradığı onlarca çocuğun, küçücük yaşta evlendirilen çocukların hak ve hukukunu korumak için anayasa değişikliğine mi ihtiyaç var? Hiçbirisine ihtiyaç yok. Gelin deyin ki “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu kaldıracağım. Cumhurbaşkanı’na verdiğimiz namütenahi yetkilerin önemli bir bölümünü meclise geri iade edeceğim deseniz  o zaman söyleyecek bir sözüm yok. Ama bunların hiçbir tanesini ortaya getirmeden kapalı bir ortamda konuşup sonra da geniş bir mutabakatla deniyor. 
Bütün dünyanın kabul ettiği bir sistem var ki enflasyon nitelikli bir soygundur. Bir milleti görünür veya görünmez bir şekilde soymak için bilerek ve isteyerek enflasyonu arttırırsınız. Bugün Türkiye’de uygulanan enflasyon geçmiş  enflasyonlardan çok daha farklı olarak döviz ve faiz sarmalında bir noktaya gelmiş insanların geçinmesini iyice zorlaştırarak fakirleştirmiştir. Eskiden fiyatlarla beraber kazançlar da iyi kötü artardı. İnsanlar çok fazla satın alma güçlerini kaybetmezdi. Şimdi ekmek almak problem, otobüse binmek, çocuğu okula göndermek, ayağına ayakkabı almak, tuz, gaz, mazot her biri bir problem haline gelmiş. Onun için Türkiye’nin milletin nefes alabilmesi için bir zihniyet değişikliğine ihtiyacı var. Ama iktidar kafaya şunu taktı. “Millet geçim derdinde olursa olsun ben seçim derdindeyim. Mahalli seçimlerde bir şekilde kazanmam lazım. Öyleyse o seçimlere talip olan insanlara o şehrin sorunlarını çözebilecek misiniz diye sormak lazım. Seçimlere talip olan adaylara vatandaş olarak benim için ne yapacaksın? Benim verdiğim parayı nasıl harcayacaksın? Sorusunu sormak gereklidir. Demokrat parti her seçimde olduğu gibi adayını hazırladığı her noktada adayını hazırlayacaktır. Bilgi birikimimiz ve geçmiş tecrübelerimizle nitelikli, halkın içinden, ufku açık, zihni açık insanlardan adaylar çıkarıp milletin hizmetine talip olacağız” dedi.

Editör: Tutku Küpeli