Grevlerin artan toplumsal huzursuzlukların bir göstergesi olduğunu söyleyen Altıntaş, "Gelir adaletsizliği derinleştikçe, emeğin karşılığı ödenmedikçe bu tür grevler ne ilktir ne de son olacaktır" ifadelerini kullandı.

Altıntaş, açıklamasında Adalet ve Kalkınma Partisi’ni hedef alarak, belediyelerin yıllardır siyasi bir rant alanına dönüştürüldüğünü, hizmet üretmeyen ancak algı yaratan bir anlayışla yönetildiğini öne sürdü. Mevcut ekonomik baskıların mimarı olan merkezi yönetimin, suçu yerel yönetimlere yükleyerek toplumun öfkesini başka yönlere kanalize ettiğini savundu. Milletvekili Altıntaş, "İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde yaşanan grev, sadece bir toplu iş sözleşmesi krizinden ibaret değildir; aynı zamanda Türkiye’deki yerel yönetimlerin içinde bulunduğu yapısal sorunların ve emekçilerin gittikçe derinleşen geçim sıkıntılarının bir yansımasıdır. Bu grev, ne ilktir ne de son olacaktır. Gelir adaletsizliği derinleştikçe, emeğin karşılığı ödenmedikçe ve halkın ihtiyaçları siyasal hesaplara kurban edildikçe bu tür toplumsal huzursuzluklar dalga dalga yayılacaktır. AKP, yıllardır belediyeleri siyasi bir rant alanına dönüştürmüş, hizmet üretmeyen ama algı üreten bir belediyecilik anlayışını dayatmıştır. Şimdi ise, belediyeleri asli görevlerini yapamaz hale getiren ekonomik baskıların mimarı olduğu halde, suçu yerel yönetimlere atarak toplumsal öfkeyi yönlendirmeye çalışmaktadır.

Yenilenebilir enerjide öncelik kırsal alan ve yaşam Yenilenebilir enerjide öncelik kırsal alan ve yaşam

Bugün geldiğimiz noktada;

- KİT’ler kapatıldı, yerine personel rejimini istediği gibi şekillendiren BİT’ler kuruldu.
- Kamu hizmetleri, asıl görevli kurumlar yerine belediyelere yıkılarak hem mali yük arttırıldı hem de sorumluluk bulanıklaştırıldı.
- Nüfusun üçte ikisi on büyükşehirde toplanırken, plansız ve kontrolsüz kentleşme politikalarıyla şehirler kısa süre içinde yaşanamaz hale getirildi.

Şimdi, bu çarpık düzenin yarattığı ekonomik ve sosyal bunalımın faturasını ne emekçiler ne de halk ödemek zorunda değildir. Üstelik, belediyelere merkezi iktidar eliyle uygulanan bütçe kısıtlamaları, gelir payı adaletsizliği ve siyasi kayyum uygulamaları, yerel demokrasiyi fiilen askıya almıştır. Eğer bu “kayyumcu zihniyet” devam ederse, yarın hangi partiden olduğunun da bir önemi kalmayacaktır. Belediyecilik halk için değil, merkez için yürütülen bir gösteriye dönüşecektir.

İzmir’de yaşananlar bu tablonun bir parçasıdır.

- Belediyeler, personel giderlerini karşılayamaz hale getirilmiş,
- Emekçiler haklı olarak greve çıkmış,
- Vatandaş ise çöp dağlarının ortasında yaşamaya mahkûm edilmiştir.

Bu kriz, ne yalnız İzmir’in ne de yalnız CHP’li belediyelerin sorunudur. Bu, merkeziyetçiliğin, baskıcı rejimin ve sosyal adaletsizliğin ülke geneline yayılan bir sonucudur" dedi.

Grevin çözümü için dört maddelik öneri sunan Altıntaş, "Çözüm önerimiz şunlardır:

1- Toplu sözleşme görüşmeleri derhal sosyal diyalog ilkesi çerçevesinde yeniden başlatılmalıdır. İşçi temsilcileri ve belediye yönetimi, halkı mağdur etmeyecek, uzlaşı odaklı bir masa etrafında buluşturulmalıdır.

2- Merkezi yönetim, belediyelerin gelirlerini kısıtlayan ve yatırım yapamaz hale getiren mali politikaları gözden geçirmeli; adil bir kaynak paylaşımı sağlanmalıdır.

3- Tüm Türkiye’de yerel yönetimlerin mali ve idari özerkliği güçlendirilmelidir. Belediyeler, hizmet üretme ve çalışanlarına hak ettikleri ücreti ödeme konusunda özgür bırakılmalıdır.

4- İşçilerle halk karşı karşıya getirilmemelidir. Toplumsal barış, emeğe saygı ve halkın yaşam kalitesinin korunması ile mümkündür.

İzmir’de yaşanan grev, siyasallaştırılacak bir kriz değil, çözülmesi gereken bir emek meselesidir. Bu ülkede emeğin hakkını savunmak, hizmeti savunmakla çelişmez. Emekçinin yanında duranlar, aynı zamanda halkın yaşam hakkını da koruyanlardır. Bu vesileyle tüm tarafları aklıselime, merkezi iktidarı ise sorumluluk almaya davet ediyoruz" ifadelerini kullandı.