Bir seçim süreci daha başladığında, belki de ilk defa bu kadar ayyuka çıktı sesimiz: “Biz Küçük Menderes’iz.” Havzadaki halkımızla beraber biz, gazeteciler olarak bunları dillendirmeye başladık başlamasına da, söz konusu seçim olunca, konu da milletvekilliğinde düğümlendi kaldı. Oysaki havzamızdan bir ya da birkaç milletvekilinin çıkması için verdiğimiz uğraş, eğer ki bunu başarırsak, sadece küçük, evet önemli ama küçük bir adım. Esas süreç bu noktada başlıyor.
Bir köşede kendi kaderine terk edilmiş Kiraz ve Beydağ, diğer yanda beldelerinden beslenme gayreti içerisindeki Ödemiş, seracılıkla yok olmaya yüz tutan nüfusunu koruma çabasındaki Bayındır, zirvede güzelliğiyle örnek köşelerden biri olan ama unutulmuş Gölcük ve Bozdağ, diğer yanda da organize sanayisini ayağa kaldırma çabasındaki Tire… Hepsinin ortak dertleri burada sıralamakla bitmez.
Kendi kabuğunda yaşam mücadelesi veren ilçelerle bezenmiş bir Küçük Menderes Havzası, hoş artık onun da sadece adı kaldı ya. Bu ilçelerin bir kere yolu yok. Memleketin birçok noktasında duble yollar yapılmışken, havzamızdaki ilçelerin yolları yakın civardaki ilçelere göre bir hayli eski. Burnumuzun dibindeki otobana, ancak uzun uğraşlar sonucunda girebiliyoruz. Bir gidemiyorsak, turist nereden gelecek, yatırımcı yükünü hangi yoldan taşıyacak. Halen daha yağmur yağdığında tarlalardan farksız bir görüntü çizen karayollarımız ile mi bu havza gelişecek?
Yolumuzu yapsak, bir üniversitemiz yok. Küçük Menderes Üniversitesi yakışmaz mıydı bu havzaya? Binlerce öğrenci havzaya hücum etse, esnafımızın makus talihi tersine dönse yakışmaz mı? Bu havza içerisinden ne vergi rekortmenleri çıkardı bilmez misiniz? Ülke ekonomisine yaptığı katkının acaba kaçta kaçını geri aldı ilçelerimiz? Bunun rakamını bilmesek de bir şey almadığımız kesin…
Bu havzanın en büyük sorunu tarım ve hayvancılıkta. Binlerce üreticimiz, kalıcı, ayakları yere basan politikalar üretilmediği için, büyük tüccarların tekelinde, bankaların girdabında boğulup gitmek üzere. Bu havzaya göletleriyle, barajlarıyla, duble yollarıyla, organize sanayileri ile, üretim yollarıyla, üniversitesi, fakültesi, yüksek okullarıyla adam gibi yatırımlar lazım. Bunlar olmayacaksa 26 milletvekilinin hepsinin de havzamızdan çıkmasının bir faydası olacak mı bize?
Tarım ve hayvancılık sektörü yeniden ele alınarak, organik tarımıyla, köy çiftlikleriyle baştan sona yapılandırılmalı ve bu kadirşinas üreticiye hak ettiği değer verilmelidir. Tarıma aktarılan ve aktarılacak olan kaynaklar da bu çerçevede yeniden gözden geçirilmelidir. Yoksa seçimi belki kurtarırız ama köylümüze ne olur bilinmez…
Bu paylaştıklarımın malumu ilandan öteye bir hükmü yok aslında. Şimdi birileri çıkıp da bu yazılanları kendine siyasi pay biçerek yorumlarsa, olan yine köylümüze olur. Bizim üreticimizin tek derdi geçim, seçim değil, vekil değil.
Üreticimize ve hatta yerel siyasetçilerimize düşen bir tek görev ver. Tek yumruk, tek ses, tek yürek olmak. Aslında biz bunu milli maçlarda, şehit cenazelerinde büyük ölçüde başarıyoruz. Ama her ne hikmetse iş seçime ve geçime gelince herkes bir türkü tutturup gidiyor kendi başına. Biz bu birlik ve beraberliği sağlayamadığımız müddetçe anca karnımızı doyururuz.
Ben diyorum ki, bütün partiler seçilmesi muhtemel sıradan havzadan en az birer aday göstermelidirler. O veya bu parti demiyorum, bütün siyasi partiler bunu yapmalıdırlar. İşte bizim birlik ve beraberliğimiz bu noktada başlamalı. Havzadan aday göstermeyen siyasi partiye oy vermeyeceğiz diyebilmeliyiz. Bizimle yol, okul, üniversite, sanayileşme, tarım ve hayvancılık gibi konularda mutabakat imzalamayan siyasi partilere oy vermeyeceğiz diyebilmeliyiz. Küçük Menderes artık üvey evlat olmayacak, hep ver hiç alma devri bitti diyebilmeliyiz. Barajlar 18 yıl beklemeyecek diyebilmeliyiz. Köylümüzde, üreticimizde, esnafımızda bu bilinç oluşmadığı müddetçe, değil 18, 118 sene daha çok barajlar bekleriz.
Artık bekleme Küçük Menderes, haklarını arama zamanın geldi de geçiyor bile. Bu birlik ve beraberlik sağlanmazsa Menderes gücü yettiğince denize gidiyor da bizi bilemem…