Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en değişik seçim sürecini yaşadık. “Değişik” diyorum, çünkü farklı bir tanım getiremiyorum. 1 Kasım 2015 seçimleri, birçok şeyin ilkini yaşattı bizlere.

                Mesela, 13 yıl iktidarda kalıp, geçici hükümette de bakanlık makamlarının tamamını elinde bulundurmasının yanında; iki seçim arasında yaşanan terör olaylarına, canlı bombalara, yüzlerce şehit ve hayatını kaybeden vatandaşımıza rağmen seçilen bir siyasi oluşum, sözünü ettiğimiz seçimlerde rakiplerini adeta ezdi, geçti.

                Bu saatten sonra ister sandıklarda şaibe var desinler, ister SEÇSİS desinler, ister “bu vatandaş doğru ile yanlışı ayırt edemiyor” desinler, yok hükmündedir.

                Eğer sandıklar ile alakalı iddialarınız varsa, sandıklara sahip çıkacaktınız. Bahaneniz yok. Zaten bu şekilde bir iddiaları da yok muhalefet partilerinin. Seçmen tarafından sosyal ağlar üzerinde bahsi geçen şehir efsaneleri bunlar. Eğer geçici hükümete bakan yollamazsanız bu süreçte bürokrasiye hakim olamazsınız.

                Seçmen davranışına gelince, 13 yıl neredeyse 2.5 yeni jenerasyon ve ilk kez oy kullanacak milyonlarca genç demektir. Demek ki, bu aşamada da rakibinizin gerisinden geliyorsunuz.

                Yenilginin, pardon hezimetin suçunu seçmende aramayın. Sorumlu sizlersiniz. Başka kimse değil. Top sana gelmiyorsa sen topa gideceksin. Bunu yapamadınız. Yenilenemediniz. Koltukları işgalden ve kırmızı plaka hevesinden başka bir işleviniz yok. Neticede şamarı yediniz. Bir tanesi her şeye “hayır” der. Bir diğeri “ben saraya gitmem” der. Gideceksin arkadaşım. Seçmen sana git o görevi al diye oy verdi. Gitmezsen, cezasını da kesiverir seçmen işte böyle. Hayırcıya hiç değinmiyorum bile. Sanıyorum partisi vefadan ve geçmişinden ötürü kendisinden vazgeçemiyor. Çünkü başka bir vasfı yok. Diğer partiye hiç girmiyorum, o benim iştigal alanım değil...

                Şimdi, muhalefet partileri bir 13 yıl daha, yani 23 jenerasyon daha, seçmen kendilerine bir şans daha tanısın diye beklemek durumundalar. Ve çok çalışmalar, yenilenmeleri gerekiyor. Yoksa meclisteki konumları figüranlıktan öteye gidemeyecek vekiller topluluğu olarak kalmaya devam edecekler. Ancak soru önergeleri verirler, o önergeler de kabul edilirse...

                Muhalefetin durumu bu. İçler acısı... Şimdi biraz da iktidara bakalım...

                İktidar partisi, terörün en üst düzeye geldiği, dış ilişkilerin çökme noktasında seyrettiği, yabancı yatırımcının artık yeteri kadar yatırım yapmak istemediği, fikren ve fiilen kutuplaşmış, 57 milyon seçmenin 29 milyonu tarafından kabul görmemiş olarak bir Türkiye devraldılar.

                İşleri hiç bu kadar zor olmadı. Eğer ellerinde bir sihirli değnek yok ise, vaat ettikleri şekilde bir an önce terörü bitirmekle mükellefler.

                Vaat ettikleri istikrarı bir an önce tesis etmeliler. Çünkü bir 28 milyon seçmen de kendilerine bu yüzden yetki verdi. Artık seçmenler takım tutar gibi parti tutmuyorlar. Stratejik olarak ölçüp, biçip, tartıp oylarını o şekilde kullanıyorlar. Bir sonraki seçimlerde bugün muhalefetin yediği şamarı yemek istemiyorlarsa, bir an evvel kronikleşmiş olan sorunlara çözüm bulmalılar.

                Ekonomiye çözüm ararken de bir yandan seçimlerde muhtara, emekliye, işçiye, memura, özel sektöre, çiftçiye, sanayiciye verdikleri ekonomik vaatleri yerine getirecekler. İşleri çok zor.

                Ek olarak, yine seçimlerde vaat ettikleri yatırımları da yapmak durumundalar. Bizim açımızdan en önemlileri İzmirÖdemiş yolu ve Organize Sanayi Bölgesi örnek vermek gerekirse. Yolumuz sıkı bir çalışmayla 23 ayda tamamlanabilir. OSB’nin de temeli atıldı. 2016'da teslimi öngörülüyor. Taahhüt ettikleri tarih ise 2017.

                Binali Yıldırım’ı belediye başkanı seçmese de, milletvekili olarak gönderen İzmir’e kendisinin vaatleri var. Ödemiş’e çeşitli vaatleri var. bunun için yetkileri de, kaynakları da var. Bozdağlar’ın delinip, söz verdikleri gibi bir an evvel Ödemiş’in çıkmaz sokak olmaktan kurtarılması gerekiyor. Belediyemiz de aynı partiden olduğu için bu konuda bürokratik bir engel de çıkmayacaktır. İş verilen vaatlerin tutulmak istenmesi, veya tutulmak istenmemesi kadar basit bir hal almıştır.

                AK Parti, rüştünü ispat etmiştir. Ama bu kez, daha önce karşılaşmadıkları kadar yoğun bir baskı altında çalışmak durumundalar. Tuttukları iktidar bayrağının karşılığı olarak, kendilerine seçmen tarafından giydirilen ateşten bir gömlek var.

                Kısacası değerli okurlarım, bir seçim macerasını daha atlatık. İktidar belli, muhalefet belli. Muhalefet kendine çeki düzen verirken (verirse), iktidar da verdiği sözleri (getirirse) yerine getirecek. Bizler de vatandaş olarak izleyip, göreceğiz.

                Seçimin kazananı AK Parti’yi kutluyorum. Unutmayın, hangi partiden olursanız, hangi görüşü savunuyor olursanız olun; seçmeni eleştirme hakkınız yoktur. Demokraside alınan sonuçların her zaman bir kaybedeni vardır. Kaybetmeyi bilmek ve bundan ders çıkartmak da erdem değil, olması gerekendir. Bizler demokrat insanlarız. İnancımız her daim demokrasiye. Eğer ülkemiz AK Parti dediyse, spekülasyon yapmayı bırakıp, kendinizde açık ve hata arayacaksınız. Bir de devlet terbiyesi gereği, gidip kazananı tebrik edeceksiniz.

                Saygılar...