(Kıyam-etmek) ayağa kalkmak demektir kelime anlamıyla. Ama bizim kıyametimiz, içinde bulunduğumuz yaşam biçimi ve sistemlerimizin tamamını terk edip yeni ve daha samimi bir dünya-insan-evren uyumu bulmamız gerekiyor. Zor değil, sadece eskisine bakıp nerede yanlış ve eksik yaptığımızı; yapamadığımız ve ‘keşke’ lerimizi ortaya koymak yeterli olacaktır. Bunu beceremiyorsak gerçekten büyük bir yıkımla ırkımızın sonu gelsin. Ama ben buna inanmıyorum. AYAĞA KALKILACAK..
Çok eskilere gitmeye gerek yok. 1900’lü yıllardan itibaren büyüyen sanayi devrimi,1. ve 2.dünya savaşları, teknolojinin çok büyük bir hızla ilerlemesi… Ama halen insan ırkının acı ve yokluk içinde olması. Büyük çelişki. Peki bunun nedeni ve dinamiklerini sorgulayalım.
Dünyamızda her şey ekonomi ve kazanç üstüne kurulmuş durumda. Paylaşım, iyi niyet, sevgi, merhamet, erdemlilik gibi özellikler artık sadece eskilere ait kitaplarda ve temennilerde kalmış da ondan. Her şey alınır-satılır hale gelmiş, sevgilerde erdemlerde. Paylaşım söz konusu bile değil. İyi niyetimiz ise karşımızdakinden koparacağımız mal-paraya endeksli hale gelmiş durumda.
Dünya üstünde her türlü ekonomik üretim, ticaret sistemlerini kontrol eden ve kendi varlıkları için yönlendiren-ki ülkeler dâhil- ufak bir insan topluluğu mevcut. Ayrıntıya girersek sayfalar yetmez. Kurdukları ve yönettikleri sistemde ise insana ait her şey kullanılıyor. Aile bağları, gelenekler, kullandığımız eşya ve materyaller. Düşüncelerimizi yönlendirmek ve özendirme yöntemiyle suni toplum sınıfları yaratmak (zengin-fakir ayrımı); ülkelerin yönetim noktalarına kendi adamlarını getirmek yoluyla kendi çıkarlarına tüm halkını kullanmak, en kötüsü ise halkları boş gerekçelerle birbirine düşman edip savaştırmak. Akan kan, acının, yıkımın üstünden kazanç elde etmek. Kısacası ulaşabildikleri her yeri ve kişiyi kendi çıkar ve idarelerine bağlamak.
Bu kişiler dünyanın sadece yüzde 1’ni oluşturuyor. Yüzde 99’luk kesim ise bunlarla çalışıyor. Farkında yâda değil. En büyük handikabımız ise, çıkardıkları bütün savaşlar-karışıklıklar ve yağmalama Din adı altında yapılıyor. Bildiğimiz tüm peygamberler, kitaplar ve irfan sahipleri bizlere kardeşliği, paylaşımı, insan sevgisini emrederken-nasihat ederken bizler, saptırılmış din adı altındaki safsatalar ile birbirimizi öldürmeye yok etmeye devam ediyoruz. Çünkü en kolay kandırma yöntemi din olgusudur ve insanın yumuşak karnıdır. Mümkünse ilahi kitapları da kendilerine uygun bir şekilde değiştirirler. Yaptılar da ne yazık ki.
Din ve yaratıcı, insanoğlunun vicdani-ruhsal yönünü oluşturur. Din kriterlerini nasıl uyguladığınız sizi ilgilendirir. Yaradan’ı nasıl tasavvur ettiğiniz ve ne şekilde algıladığınız da sizi ilgilendirir. Başka kimsenin size bu yönde karışması ve baskı kurması asıl büyük günahtır. Sen nasıl algılıyorsan doğrudur. Okumak ve araştırmak ile geliştirebilirsin bunları. Maalesef kasıtlı biçimde yanlış ve hatalı yönlendiriliyoruz. Hem de yüzlerce yıldır. Büyük bir ısrar ve azimle, türlü oyun ve baskılarla, hem ülkemizde hem de başka ülkelerde insanları ve nesilleri cahil bırakmak, düşünmeyi değil söylenene uymayı( teba zihniyeti)yerleştirmek ve robotlaştırmak için uğraş veriyorlar bu yüzde 1. Büyük de başarı sağladılar görünüşe göre.Sadece etrafımızda ve dünyada neler olup bittiğine bakmak yeterli.Basit spor karşılaşmaları bile birer düşmanlık ve rant kavgasına dönüşmüş durumda.
Şu anda her şey onların istediği gibi gidiyor. Kurmuş oldukları sistem güzel işliyor. Yakında istedikleri büyük ve kapsamlı savaş için tüm hazırlıklar bile bitti. Artık tüm enerji kaynaklarına ve diğer zenginliklere konmayı bekliyorlar. Kan, yıkım ve acıyla kazanacak oldukları zenginlikler.
Bu böyle gitmeyecek. Gitmemeli. İlim irfan adamlarının, peygamberlerin ve filozofların öngördüğü ve yıkmaya çalıştığı zihniyet ve durum budur. YIKILACAKTIR. Tekâmül dediğimiz gelişme ve ilerleme kaçınılmazdır. Bütün bu sistem değişmeye mahkûm. İnsan olduğumuza uygun bir biçimde yaşamaya başlamak için büyük ve köklü adımlar atacağız. Teknolojik gelişmeler hayatımıza kolaylıklar getirecek, bilimsel buluşların ışığında sağlık-gıda-barınma-iletişim gibi alanlarda rahatlık ve bolluk içinde olacağız, temiz ve yenilenebilir enerji alanında çığır açıp eski tip enerji kaynaklarını terk edeceğiz.
En önemlisi de doğaya zarar vermeyeceğiz, bilakis bu imkânlarımızı bize dünyanın kendisi sunacak ve doğaya-tabiatın doğallığına zarar vermeden onun imkânlarıyla oluşturacağız. Sınır ve bayrak ayrımı önemini yitirecek, tüm dünya halkları tek bir dünya toplumu oluşturacaklar. İşte o zaman kıyam etmiş olacağız.
Dünyada işlenen suçların yüzde 95 i maddi sebeplere dayanıyor. İnsan ırkını köleleştiren para kazanma illetinden kurtulduğumuzda, bunların hepsi vuku bulacak. Hem de büyük bir hızla. Benim kehanetim değil; Aziz peygamberlerimizin, saygıdeğer ilim-irfan-öngörü sahibi insanlarımızın vaatleridir. En önemlisi de ulu Yaradan’ı mızın bizim için çizdiği tekâmül(gelişim) yoludur. Kötüden iyiye ve mükemmele ulaşan uzun ve meşakkatli bir yol.
Ama kolay olacağını sanmayın. Bu geçiş zorlu süreçlerin, acıların olması anlamına geliyor. Güç sahipleri ellerindeki gücü ve iktidarı kolayca bırakmayacaklar. Hegemonyalarını son fertlerine kadar sürdürecekler ve direneceklerdir. Olabilir, sonuç değişmeyecek.
Onların kurduğu boyalı dünyadan ne kadar uzaklaşırsak-bu farkına varabilmekle olur-hükümlerini hızla kaybederler. Yok, eğer bu yaşantımızdan memnunsak değiştirme isteğimiz yoksa işte o zaman korktuğumuz kıyamet gelsin derim.
Siyasetin ve siyasetçinin olmadığı bir dünyayı hayal etmeniz dileğiyle…
Sevgiyle,umtla,barışla.