YERELGÜÇ/SILA AVŞAROĞLU

45 YAŞINDAKİ ADAM EVİNDE ÖLÜ BULUNDU 45 YAŞINDAKİ ADAM EVİNDE ÖLÜ BULUNDU

Konser başlamadan önce Eğitimsen üyelerinden Ulaş Barış Konuk bir konuşma gerçekleştirdi.


Eğitimsen üyelerinden Ulaş Barış Konuk şunları söyledi, “Ölümünün 61. yılında şiirleriyle mücadele azmimizi hala canlı tutan Nazım ustayı anmak için tekrar bir aradayız. Kuruluşundan bugüne kadar laik, bilimsel eğitimi savunan; savunduğu ilkelerin haklı mücadelesinden hiçbir zaman vazgeçmeyen sendikamız Eğitimsen’in hazırlamış olduğu, Nazım Hikmet’i Anma Gecemize hepiniz hoş geldiniz. 2009 yılında başladığımız Nazım Hikmet’i anma gecelerimiz 2020 yılında pandemiyle kesintiye uğramıştı. Bu 4 yıllık ayrılıktan sonra nihayet tekrar beraberiz. Aramızdan 61 yıl önce ayrıldı Nazım Hikmet. Bir karanfil kırılganlığındaki şiirlerinin içinde yatan, bükülmez çelik gibi dizeler mücadelemize hala kılavuzluk ediyor. Bugünün karanlığına ta o günlerden ışık tutan Nazım Usta’nın en büyük silahı şiiriydi. Şiirlerini silah, düşüncelerini mermi yaptı kendisine. Eşitlik ve özgürlük mücadelesinin her anında gericiliğin karanlığına, sermaye düzeninin talanına, halkı uyutmak isteyenlerin yalanına karşı şiirleriyle mücadelenin en önde gelen şairi oldu Nazım Hikmet! Kavganın, aşkın, hayatın şairiydi kısacası. Evet dostlar, Nazım'ın şiirlerine, mücadelesine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var bu zor günlerde. Yıkıcı, baskıcı, hukuksuz günler yaşıyoruz. Eğitimin her geçen gün dincileştirilmeye çalışıldığı, kamusal eğitimden uzaklaşılarak özel, paralı eğitime insanların teşvik edildiği bir eğitim anlayışıyla karşı karşıyayız. Kendi çocuklarını yere göğe sığdıramadıkları İmam hatiplerde değil de sözde eleştirdikleri yurt dışlarında; özel, paralı okullarda okutanlar istiyorlar ki bu halkın çocukları nitelikli, bilimsel eğitim almasın. İmam hatiplerde, tarikatların ellerinde körleşsinler, köleleşsinler. Çünkü saraylarında hizmet edecek insanlar lazım; çünkü fabrikalarında sömürecekleri işçiler lazım; çünkü kendileri bu han-ı iştiha içerisinde aksırıncaya tıksırıncaya kadar yerken yoksulluklarına şükredecek celladına âşık zavallılar lazım! İşte eğitimin, laikliğin, bilimin ayaklar altına alındığı bir karanlık, bir belirsizlik, bir şaşkınlık içindeyiz. Yüzümüz gülmüyor. Gencecik beyinlerin, taptaze gülüşlerin payına hapishaneler, kendi vatanlarından bir an önce kaçma isteği ve maalesef ölümler düşüyor. Gerici bir yobazlık dolduruyor günlerimizi. Kör bir karanlığın içinde, hızla Ortadoğu bataklığına saplanan bir belirsizlik içindeyiz. Hiç kimse yarınını göremiyor. Dinci, milliyetçi sosla yedirmeye çalıştıkları yoksulluğu iliklerimize kadar yaşıyoruz. Nefes alıp vermeyi yaşamak, bir kuru ekmekle doymayı zenginlik sayan cahil bir güruhun kıskacında debelenip duruyoruz. Onlar rahatça saraylarında yaşasın, devletin olanaklarıyla zenginliklerine zenginlik katsın diye susmamızı, her şeye eyvallah etmemizi istiyorlar. Şimdi onlara sormak lazım... Yani canı sıkılmayana yani haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlara... "Ama abi adamlar yapıyor be!" diyene sormak. "Sen de paranoya yapıyorsun." diyene sormak lazım. Siz, "Ne olacak bu işlerin sonu?" derken sizin kederinize, endişenize karşı gülene sormak. Gördüğü, bildiği halde susana sormak. Umursamayana sormak lazım. Sorun onlara... Ülke nedir, vatanseverlik nedir? Yolsuzluğu ayyuka çıkmış politikacıların yağmaladıkları kamu gücü müdür ülke? Kamunun, hazinenin, yoksul halk çocuklarının tarikatlara fütursuzca peşkeş çekilmesi midir ülke?     Suriye topraklarında gençlerimizin Osmanlıcılık hayalleri uğruna ölmesi midir? Çocuk tecavüzcülerinin, kadın katillerinin iyi halden yırtması mıdır yoksa ülke? Ben söyleyeyim, ülke asıl olarak  “hukuktur”. Bedeli kanla, gözyaşıyla ödenen ve üzerinde uzlaşılan hukuka inanan insanların yaşadığı toprak parçasıdır ülke. Bırakın Anayasayı, tek bir yasayı çiğnerseniz, basit bir yönetmeliği takmazsanız geriye mafyaya dönüşmüş bir devlet kalır. Bu yüzden de ülkeleri gerçekten bölenler o toprak parçası üzerinde, herhangi bir yerde herhangi bir bahaneyle hukuku, ahlakı askıya alan, çiğneyen, yok sayanlardır. Sorun onlara... Nedir bu öfke? Memleketin yarısını içeri alıp, diğer yarısıyla ne yapacaklar sorun! Herkesin saklandığı, herkesin kaçtığı, yıldırıldığı bir ülkede kiminle konuşacaklarmış, sorun. Nasıl güleceklermiş? Kiminle yiyip içeceklermiş. Torpille, kayırmacılıkla yerlerine oturduklarının koltuklarında rahat oturabilecekler miymiş? Sorun bakalım, çocuklarının yüzlerine nasıl bakacaklarmış? Peki biz ne yapacağız arkadaşlar? Hukukun, cumhuriyetin cenaze töreninde sessizce gözyaşları mı akıtacağız? Düşlerinde özgür dünya olan, Gezi’nin kahramanı gencecik çocukların sorumluluğu var üzerimizde. Unutursak kalbimiz kurusun demiştik. Şimdi bir kenara çekilip kalplerimizin kurumasını mı seyredeceğiz? Ben artık haberleri bile izlemiyorum deyip, sosyal mecralarda beğenilen etkili laflar etmekle mi yetineceğiz? Gocuklu celep sopasını kaldırınca, salhaneye en önce biz mi koşacağız? Unutmayın, faşizmin giremeyeceği hiçbir yapı, yerle bir edemeyeceği hiçbir duvar yoktur. Hiçbir duvar sizi kurtaramayacak, hiçbir özel okul, dört tarafı kapatılmış hiçbir site, hiçbir Avrupa ülkesi yok sizi kurtaracak olan. Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber, ya hiçbirimiz... Faşizmin giremeyeceği, faşizmin yenemeyeceği tek bir yer var, size söyleyeyim: vicdanımız, yüreğimiz. Vicdanlarımızı kaybetmediğimiz müddetçe yenilmeyeceğiz. Tarihin hiçbir döneminde cumhuriyete, aydınlığa inananlar, ilericiler, devrimciler hayata seyirci kalmamışlardır. Bizzat hayatın öznesi olmuşlar, hayata yön vermişlerdir. Bugün de olması gereken budur. Tarih bizlere bugün ağır bir sorumluluk yüklemiştir. Şimdi sıra bizde arkadaşlar; kaçış yok, teslim olmak yok, boyun eğmek yok. Mevzilerimizi kaybetmeden; okullarımızın, mahallelerimizin, kentlerimizin sahibi olup çocuklarımız için yeni ve özgür bir gelecek inşa edeceğiz. Sen yanacaksın, ben yanacağım, biz yanacağız; karanlıkları aydınlığa çıkaracağız. Bakmayın bugün böyle olduğuna! Bakmayın geleceğe dair umutlarımızın masa oyunlarıyla çalındığına! Aslında yaşanır bir Türkiye mümkün! Şu an yaratılan korku imparatorluğu, geleceğimizin çalınması yurttaşlar olarak hak ettiğimiz şeyler değil. Başka bir Türkiye mümkün. Yaşam hakkının ciddiye alındığı,  düşünce açıklamanın suç olmadığı, hukukun bütün kurallarıyla hayatımıza girdiği laik, sosyal bir devlet anlayışı… Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir güven ve istikrar ortamı… Yurtta ve dünyada barış şiarıyla, kimsenin vatanından koparılmadığı ve buna sebep olunmadığı bir komşuluk hukuku… Yıldızlı bir gecede hep beraber şarkı söyleyebiliriz  pek ala. Daha pek çok şey! Bu devran elbet bir gün dönecek. Böyle gelmiş böyle gitmez demeye bakıyor iş. Zulmün, hukuksuzluğun, ezilenlerin, yok sayılanların olduğu her yerde faşizme karşı direniş var. Eğer sen vazgeçmezsen bitecek bu saltanat. Bir daha geri dönmemek üzere yıkılıp gidecekler. Ve elbette ki, dostlar, elbet, dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya, bu güzelim memlekette hürriyet” dedi.


Konser sonunda Sercan Güzelant bir konuşma gerçekleştirdi. 


Güzelant konuşmasında, “Eğitimsen halka uygulanan faşizm karşısında yıllardır bir kalkan gibi dimdik duruyor. Bildiğiniz gibi Gezi Direnişi’nin 11. Yılı. Nazım Hikmetin’de dediği gibi Gezi Parkı eylemlerinde beraber güneşe yürüdüğümüz arkadaşlarımızı saygı ile anıyoruz. Hepinize çok teşekkür ediyorum” dedi.
 

Editör: Tutku İç