Geçtiğimiz günlerde iktidar partisinin 2 bakanı muhalefet partisi MHP aleyhinde ilginç ve çirkin söylemlerde bulundu. Devlet Bakanı ve baş müzakereci Egemen Bağış “Benim Kürt kardeşimin özerklik diye bir iddiası, talebi, bir beklentisi olduğuna inanmıyorum ama birileri bir şeyleri kaşıyarak bu ülkede kendilerine bir rant yaratmaya çalışıyor”“Vatanı sevmek, bu ülkenin kişi başına düşen gelirini artırmakla olur. Yoksa ‘şunu bunu isterim’ demekle, abuk sabuk bıyıklar bırakıp el kol işaretleri yaparak vatan sevgisi göstermeye çalışmak bu ülkenin insanına haksızlıktır” derken, İçişleri Bakanı Beşir Atalay da “Birileri iki dil, özerklik gibi tartışmaları gündeme getirince, içi de doldurulmamış ne istediği belli olmayan bu konulara muhalefet dört elle sarılıyor. MHP ‘Türkiye bölündü’ diye hemen atıldı. Hadi MHP'yi anlıyorum; ekmeği suyu bu, bu sorun biterse kendisi bitecek. Onun için bitsin istemiyorlar” diye garip bir söylemde bulundu.
İki bakanın da söyleminde ortak bir şey dikkatinizi çekti mi ? Her ikisi de yaşanan gelişmeler karşısında herhangi bir sıkıntı ya da tehlike görmüyor. Bağış Kürt kardeşlerinin özerklik iddiası olmadığına inanma saflığına nasıl sahip oldu bilinmez ama başta milletvekilleri ve liderleri olmak üzere pek çok Kürt milliyetçisi “özerklik”, “eyalet sistemi” gibi söylemleri her gün dillendirmeye devam ediyor, milletin meclisinde yasaları hiçe sayarak Kürtçe söylemlerde bulunuyor, KCK denilen oluşum ve benzer örgütler hemen her gün eylem yapıyor, polis panzerlerine molotof atıyor, araçları ve kamu kuruluşlarına ait binaları yakıyor. Resmi tabelalara Kürtçe isimler ekleniyor, televizyonlarda tehdit içerikli söylemler ardı ardına geliyor. Devleti temsil eden Başbakan terör örgütü ile kendilerinin değil Devletin (!) konuşabileceğini beyan ederek teröristlerle pazarlık yapılabileceğini açıkça beyan etti. Tüm bu gelişmeler olurken sayın bakanların hiç bir şey yokmuş da muhalefet veryansın ediyormuş gibi söylemlerde bulunması trajikomiktir. Hele hele MHP ve bu yola gönül vermiş milliyetçilere dil uzatması, vatanseverliklerini eleştirmesi, onları alay konusu yapması çirkinliktir, basitliktir ve ifade özgürlüğü sınırlarının fazlasıyla aşılmasıdır.  
Makamlarına saygı duyduğumuz iki bakan kimdir? Bu güne kadar neler söylemişlerdir. Egemen Bağış Bingöl doğumlu, Amerika’nın New York şehrinde "The Baruch College of The City University of New York" isimli Yahudi cemaati hakimiyetindeki kolejde okumuş, 2002’den itibaren de AKP milletvekili ve Başbakan’ın sağ kolu. Bağış MHP’nin Ani Harabeleri’nde kıldığı cuma namazı sonrasında da “Maun suresini okusunlar” diyerek söz konusu cuma namazının gösteriş için yapıldığı iddiasında bulundu. Aynı bakan referandum öncesinde “hayır diyenlerin aklından zoru vardır, ya da vatan sevgisi ile sıkıntısı…” diyerek farklı siyasin görüşlere karşı ne kadar anlayışlı (!)  ve demokrat (!) biri olduğunu göstermiştir. Yine sayın bağış 16 Haziran 2010’da İzmir Musevi Cemaati Yönetim Kurulu ile Swiss Otel’deki toplantıda “"Azınlık ve gayrimüslim terimlerini beğenmiyorum. (!) Bu ülkede kimin köklerinin daha eskiye dayandığı araştırma konusudur. Dolayısıyla, kimin azınlık kimin çoğunluk olduğu bilinemez.(!)" dedi. Yani "Bu topraklarda biz Yahudilerin kökleri Türklerden daha eskiye dayanmaktadır." Demek istedi ki bu nasıl vatanseverliktir ? Nasıl Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanlığıdır? Herkesi şaşırttı. Son günlerde gündemi meşgul eden öğrencilerin yumurtalı protestosuna ise kendi deyimiyle Kürt kardeşlerinin (!) gerek taşlı sopalı gerek molotoflu gerekse sözlü eylemlerine gösterdiği hoşgörüyü göstermeyerek “omzuna yumurta gelmesi” sebebiyle öğrenci hakkında dava açılmasını sağlayarak ne kadar demokrat (!) olduğunu bir kez daha gösterdi. Ben sormam da birileri “yıllarca ABD’de okudun, çalıştın, milletvekilliği sıran gelince ülken aklına geldi, sana mı kaldı vatanseverlik nutukları atmak ?” diye sorarsa ne yanıt verir merak etmiyor değilim. Ancak sayın Bağış’a sormadan geçemeyeceğim bir şey var. İfadesindeki vatanseverlik kişi başına düşen geliri arttırmakla olur derken maneviyatla ilgili olan vatanseverlik ile tamamen menfaatle ilgili olan ekonomiyi nasıl aynı kefeye koyuyor? Kaldı ki son sekiz yılda kişi başına düşen gelirdeki sözde artıştan maalesef fakir halkın başına hiçbir şey düşmüyor. Tam tersi birileri hastane, gemi, fabrika sahibi olup her geçen daha da zenginleştikçe az gelirli günden güne dibe vuruyor. Belki bu durum sayın bakanca görülememiş olabilir zira Ankara ve yurtdışı arasında mekik dokuduğundan ve çevresinde her daim kalburüstü insanlar olduğundan halkın fakirliğini gözlemleyememişi olabilir. İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise Kırıkkale Üniversitesi rektörü olarak görev yaparken Türkiye tarihinde YÖK tarafından irtica gerekçesiyle görevine son verilmiş ilk ve tek rektör. Yüksek Öğretim Kurulu, daha sonra Atalay’ın hiçbir üniversitede görev yapamayacağına karar vererek, ‘meslekten men’ cezasını uygulamaya koymuştu. Aynı dönemde üniversiteye Atatürk büstü diktirmemesi de konuşulmuştu. Dolmabahçe olayları sırasında ekranlarda ayan beyan dayak yiyen öğrencilerin herkes tarafından görülmesine rağmen “öğrencilerin polise saldırdığını” ve “kendilerini yerlere attıklarını” söyleyerek ne kadar tarafsız ve protesto hakkına saygılı (!) bir siyasetçi olduğunu gözler önüne serdi. KCK lideri Duran Kalkan’ın  İnegöl ve Dörtyol’da yaşanan olayları “Beşir Atalay’ın örgütü”nün yaptığını iddiasını ya da BDP’nin sadece bir siyasi parti olmadığı bu konularda meşru muhatap olduğu, görüşmelerin devam edeceğini ve BDP’yi önemsiyoruz demesinden bahsetmiyorum bile. Açıkçası her iki bakanın da arşivlerde ve hafızamda bulunan bu söylemleri karşısında vatanseverlik konusundaki ifadeleri ve MHP’ye eleştirileri karşısında olsa olsa yaklaşan seçim sebebiyle merkez sağdaki tek ve ciddi rakibi olan MHP’yi yıpratma çabalarının olduğunu sanıyorum. Yine de tüm bu söylemler karşısında aklıma bir atasözü geliverdi “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” (!).
 
Görüş ve önerileriniz için : [email protected] 0-532-592 01 88