Yaradılışımızın gayesi, Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmektir. İman ise, hem dünya, hem ahiret saadetini sağlayan en değerli manevi sermayemizdir. İmanın kutsal iklimi, renkleri, dilleri ve düşünceleri farklı olan insanları ortak bir duyguda birleştirerek onları kardeş yapmış ve bu husus Kur’an’da: “Mü’minler ancak kardeştirler.” buyurularak ilahi kurala bağlanmıştır. Mü’minler bu duygu ve imanla birbirlerini severek bütün çağlara örnek bir iman kardeşliği sergilemişler ve ihtiyaç sahibi olsalar bile kardeşlerini kendi nefislerine tercih etmişlerdir. Bu manzarayı Allah Rasülü şöyle anlatmaktadır. “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı hasta olduğu zaman, diğer organlar da bu sebeple rahatsızlanır.”
İmanımız da, hayatımız da Allah’ın lütfu, ikramı, hediyesi ve rahmetidir. Hayata yansımayan bir iman; dalı, yaprağı kurumuş bir ağaca benzer. Çünkü Yüce Allah yaratılış gayemizi Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklıyor. “Ben insanları da cinleri de ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” öyleyse imanın gereği amel etmektir. Yani imanımızı hayatımıza yansıtmaktır. Düşünce alanından eylem ve hareket alanına çıkamamış olan iman, meyvesiz bir ağaca benzer. Kalpde mevcut olan iman ışığının hiç sönmeden parlaması, giderek gücünü artırması Salih amellerle mümkün olur. Salih ameller ise samimi imanın bir göstergesidir. Salih ameller, imanımızın güçlenmesini ve ahlaken olgunlaşmasını sağlar. İbadetler ile beslenen iman ağacının meyvesi ise güzel ahlaktır. Peygamberimiz (s.a.s), iman ve hayat ilişkisine şöyle dikkatlerimizi çekmektedir:
“İman yetmiş küsur şubedir. En yükseği, “Allah’tan başka ilah yoktur” demek; en aşağısı ise, yoldan eziyet veren şeyleri gidermektir. Utanmakta imanın bir şubesidir.” buyurmuşlardır.
İman; yalnızca “inandım” demekle gerçekleşen bir hal değildir. Aksine başlı başına bir hayat tarzıdır. Dünya ahretin tarlasıdır. Ahiret tarlasını dünyada iken iman ve amel ile ekmeyenler, vakti gelince Ahiret yurdunda cennet biçemezler. İman edip, imanıyla amel edenler, bunun karşılığını elbette alacaklardır. Çünkü iman insanın en değerli kazancıdır. Karanlık ile aydınlık bir olmadığı gibi inanan insan ile inanmayan insan da bir değildir.Tabi günümüzün maddeci anlayışının bunu anlayıp kavraması ve hayatına uygulaması beklenemeyebilir, bunu ancak inanan ve bir imana sahip olanlar daha kolay kavrayabilir.
Bu haftaki sohbetimi, kalbe yerleşmiş imanın hayata yansımalarını en güzel şekilde ifade eden bir ayet mealiyle bitiriyorum; “Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun âyetleri kendilerine okunduğu zaman(bu) onların imanlarını artırır.