Geçen haftalarda, EGE internet sitelerinde gezinirken; aşina bir ismin tuhaf yazısıyla karşılaştım. Yazan genç ile bir-iki selâmlaşma dışında tanışmak nasip olmadı. Fakat, politikadaki hızlı çıkış serüvenini takdir ve merakla izliyor, siyaset alanında kendi gençliğimi onda görüyordum. Taa ki, bahis konusu yazıyı okuyuncaya dek. Okurken sesli düşünceden olacak, eyvah! demişim, yanıbaşımda gazetesini okuyan eşim boş bulunmuş olacak ki, n’oluyor diye tepkimi sorguladı.
Siyasilerde küçük tökezlenmeler görülür, gençlerde biraz daha çokça görülen durumdur bu. Büyükler, sözlü-yazılı bu çıkışları itidal çağrısı için; birlikte yenilecek bir yemek veya gel, şöyle bir çıkalım deyip yakındaki parkta yenilecek bir dondurma molası ile incitmeden ama bir ders niteliğindeki sohbette gencin gazını almasını bilmelidirler. Tatlı ikazları ile dalgalı denizi sükûnete dönüştürmesini bilmelidirler, tabii incinen tarafı da ihmal etmeden.
İşte burada liderlik vasfı gerekir. Bir lider böyle davranır, davranmalıdır. Gencin veya yönetimden herhangi bir ferdin yakışıksız (hadi böyle demeyelim de) sıradışı, sınırları zorlayan hatta depreme sebebiyet verebilecek söz veya davranışı sükûnet ve suhuletle (kolaylık) geçiştirme görevi, toplu çalışma alanı olan (parti, sendika, meslek odası, dernek vb.) ağabeylere düşer. Meselâ bahsolunan yazının yapacağı tahribatın, yüksek derecede bir gerilime sebep olabileceğini sade okur hissetmiştir. Canı acıtılan kişinin
muarızları belki ellerini ovuşturarak, amiyane tabirle, “kim tutar seni, devam arkadaş” diyebilirler. Bu durum ne insani açıdan, ne de ait olunan toplum lehine asla bir sonuç veremeyeceği gibi, hoş olmayan artçı depremlere de gebedir. İşte o toplumda lider hüviyetli eksikliği var ise önlemez sonuçların başlangıç noktasıdır, durum.
Muhatabın, canı yanan kişinin; kâğıt, kaleme sarılmadan, tekzip gibi ülkemizde zaten iyi işlemeyen bir olguya tevessül etmeyişi, elindeki gücün hiçbir yönünü işe karıştırmayıp, suskun duruşu asaletindendir. Onların, bu duruma kaba kuvvetle mukabele edilsin tarzında, yanlış çevresi de azımsanmayacak kadar çoktur. (Güç bende He-men) misali. Gazetelerin üçüncü sayfalarında bu tür siyasi yanlışlıklar çok görülür.
Sivil toplum kuruluşlarında, meslek odalarında, partilerde güçlü görünen, aslında bu gücü sadece örgütçülük damarından alan kişiler pek çoktur. Tek bildikleri örgütçülük onların medyada, örneğin kırk yıldır falan sendikanın başkanı (esas ağası denmek isteniyordur ama iyi saatte olsunları ürkütmemek gerekir.) Kimilerine baba diye hitap ederler, yaşı itibari ile olsa bu söylemin yarı hissesi mafya ağzına tekabül eder. Örneğin yürekli bir kız çocuğu çıkar, otuz yıllık mührü elinden alıverir. Bu babalara kimileri de duayen derler oynamak, şişirmek için. Bülent Ersoy ne kadar diva ise bu tipler de o kadar duayendirler. Hele hele farklı etkenlerle kazanılan başarılarla, sonucun kendilerinden mülhem (ilham olunmuş) gibi çevrenin gazı ile şişirilen egoyu kabartan, artık önlenemez BEN SENDROMU, lâzım olan ahvalde kişinin sağduyu melekesi çoktan dumura uğradığı için olaya taraf olup, itidalli davranılamadığından tansiyonun yükselmesi kaçınılmaz olduğu kadar, incitileni daha çok acıya sevkeder. Ve biz Türklerin çok sevdiğim hasletlerinden olan mazlumun yanında yer almak düşer. Ne konu, ne kişi, ne bu tepişmenin olduğu kurumun üyesi veya sempatizanı olmayanlar nezdinde bile makes bulmaz bu tür yazı veya söylemler.
Yine geliyoruz lider ağabey-yönetici faktörüne. Başkan olmak, yönetimin bir ferdi olmak, başka şeydir.
Toplumuzda, eksikliği hep hissedilen lider imajı, bu yapıdaki kişilerin hep kenarda kalmaları kaliteyi de verimi de düşürüyor kanımca. Bir Bülent Ecevit klâsiği dağa taşa umut yazdırmış, siyasi dengeleri altüst etmişti 1970’li yıllarda. O bir parti genel başkanından önce liderdi. Osman Kibar, Ahmet Piriştina lider kişiliklerdi. Süleyman Demirel lider olduğu için “Barajlar Kralı” ünvanını başarıları ile pekiştirerek kazandı. Osman Kibar’a niye “Asfalt Osman” dendiğini, bu sıfatın altında yatan şehircilik başarılarını o devri yaşamış İzmirliler iyi bilir. Yine şehircilikte parlamış, Burhan Özfatura ve Ahmet Piriştina dışında lider gösteremezsiniz İzmir’de. Yazımı okuyan CHP’lilerin, Yüksel Çakmur’u unutma dediğini duyar gibiyim. O lider olmadığı gibi, idoolog kimliği ve davranışlarıyla, her olumlu girişimi mahkemelere taşıyarak, İzmir’i bitiren kişidir. Ekonomisi, finans çöküşüyle İzmir kaybedilmiştir. Seküler-lâikçi emeklilerin toplaştığı iri bir köydür İzmir artık. Bir gün başka bir yazı ile İzmir’in nasıl her yönüyle popüler bir şehir olduğunu da yazarım inşallah. Yılların Pınar Süt’ü bile genel müdürlüğünü İstanbul’a taşıdı, daha nice kuruluşla birlikte.
Lider demişken, hizmetleriyle, hitabeti ile karizması ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Süleyman Demirel’i bile solladı. Gerçek bir lider O. Darısı diğer siyasi partilerin başına.
Dengeleri koruyabilen kişidir aynı zamanda lider. Hani yalnız örgütçülüğü bilirler dedik ya. Konu ile ilgisi yok ama etrafınıza bir bakın. Beyinlerinin sadece para kazanma bölümü iş gören başka hiç ama hiç eylemi, sohbeti, iltifat etme becerisi, paylaşımcılığı, ne müzik, ne spor uğraşısıne fikir alışverişi hiç ama hiç başka yönleri yoktur. Tuttuğu takımdan üç oyuncu sayamaz, en sevdiğin bir-iki şarkı desen bilemezler. Edebiyat, şiir, roman, sinema, hatta dizi. Hak getire. Ben örgütçüleri de onlara benzetirim. Allah’ın sonsuz donanımlarını koyduğu güzelim beynin küçücük işlevi ile yetinirler. İşin acı tarafı toplumun önde kişisidirler. Ben bu çelişkiyi ömrümce çözemedim. Sosyologların, psikologların işi bu.
Belki toplumun davranışı sahte. Toplum hasta o zaman. Çevrenin sözüm ona verdiği değer sahtedir. Onlar bunu anlamazlar.Ego ve BEN bünyeyi sarmıştır.
Toplumun her kesimi için liderlere ihtiyacımız var. Lütfen bunlar devreye girsinler artık. Yaşadıkları güzel ülkeme borçları var. Yer alsınlar, partilerde, odalarda, derneklerde ki şikayet etmesinler üç kişi bir araya geldiklerinde.
 
ATANMIŞ SİYASİ – SEÇİLMİŞ SİYASİ
 
Siyasi partilerde, belde, ilçe, il, genel merkezde görev alanlar, atanmış kişilerdir. (Burada itiraz seslerini duyar gibiyim, biz seçimle geldik türünden) hayır, onları partilileri, parti delegeleri, partinin muhtelif kurullarına işaretle atamışlardır. Tayin etmişlerdir.
Belediye başkanı, belediye meclis üyesi, İl Genel Meclisi üyesi, milletvekilleri, tüm halkın iştiraki ile yapılan seçimler sonucu bu görevlere getirilmişlerdir. Siyasi partideki yönetim kurulu üyesi ile örneğin belediye meclis üyesi bir değildir. Belediye başkanı ile siyasi parti ilçe başkanının bir olamayacağı gibi. İşte biz bu noktada tüm halk olarak seçtiklerimize büyük değer veririz. Farklı siyasi görüş sahibi olsak da. Çünkü onlar benim (halkın) temsilcimizdirler. İşgal ettikleri makam halk adına görev yapılan yerdir, kutsaldır. Tarafsız görev yapma durumundadırlar. Demokrasinin fazileti işte budur. Belediye başkanı, atalarımızın deyişiyle: Şehr-Emini’dir. Şehrin emin, güvenilir, saygın kişisi. Amerikalıların Şerif dedikleri gibi…
Bir anımı sizlerle paylaşayım:
Belediye meclisinde kendisiyle görev yapmaktan büyük şeref ve gurur duyduğum, rahmetli Muzaffer Gönen dört dörtlük liderlik vasfını haiz bir kişiliğe sahipti. Belediye başkalığı ve sonrasında bile ağzından parti adı duymadım, çok yakınında biri olarak, partizanlık ise asla. Zamanın Ödemiş Kaymakamı ile tartışmışlar. Sebebini sormadım, halen de bilmiyorum. Bir yanda Muzaffer ağabeyin bildiğimiz o mükemmel kişiliği ile bir belediye başkanı diğer yanda, Kaymakam. Benim için T.C.Devleti. Çok gençtim ve aşırı üzülmüştüm olayın tam üstüne odasına girerken. Kaymakam beyin kapıyı çarpıp gitmesine üzülme demişti, kovaladığını sandığım için. Dert etme demişti, ben bu şehri ve bu şehrin insanını temsil ediyorum, bu yönümle tarafım.
Sözün özü. Bir belediye başkanı, partisinin başkanı veya diğer partililerin emrine giremez, aksi kukla olur. Tarafsız hizmet edemez. Ben elli yıldır Onbir belediye başkanı gördüm. (Seçim 12 kez.M.Gönen, iki dönem). Başkanlarımızın hepsi, evet hepsi de Ödemişli’ye eşit davranmışlar, adam gibi görev yapmışlardır. Çünkü onlar hep bizimle yaşadılar, yaşayacaklardır.
Ülkede iktidarlar, muhalefet eleştirilir. Hele bu günlerdeki gibi tansiyon zaman zaman gerilebilir. Acımasızca atışılabilir (olmasa iyi de). Söylemlerle, yazılarla incitici de olunmuştur. Ama seçim sonucu demokrasi gereği kabullenilir. Hele yerel seçimler sonucu, ben şahsen hiç üzülmeden, başarı dilek ve dualarımı iletmişimdir, seçilen farklı partiye mensup olsa da. Halk olarak bizler hep böyleyizdir, övünmek gibi olmasın, biz Ödemişliler.
N’olur, seçtiklerimizi sevelim. Bu moral, kendilerinde pozitif etki ile hizmet aşkını pekiştirecektir. Hoşcakalın başınızı ağrıttım.
Saygılarımla. Bahar esintili, sağlıklı ömürler dilerim.