İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran ve üstün kılan en önemli özellik, onun akıl sahibi olmasıdır. Bu akıl sayesinde İnsan dünyadan en iyi şekilde istifade eder ve karşılaştığı problemleri de rahatlıkla çözebilir. Bununla birlikte bazı meselelerin sadece bir insanın aklı ve düşüncesiyle çözülemeyecek kadar zor ve karmaşık olması sebebiyle ortak  akla ihtiyaç duyulmaktadır.Ortak  akıl da ancak fertlerin bir araya gelmeleri, karşılıklı görüşmeleri ve tartışmalarıyla ortaya çıkar. İşte bu ortak aklın ortaya çıkmasına vesile olan müesseseye istişare, ya da şûra adı verilmektedir.

Atalarımız asırlar boyu elde ettikleri tecrübeler neticesinde “akıl akıldan üstündür'' hükmüne ulaşmışlar ve her meselede başkalarına danışılmasını, başkalarının bilgi, fikir ve tecrübelerinden faydalanılmasını tavsiye etmişlerdir. İstişare, İslâm dininin ilk kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'de açık bir şekilde emir ve tavsiye edilmektedir: Cenab-ı Allah, Ali İmran suresinde “...İş hakkında onlarla müşavere et (danış). Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever” (buyurarak, şûra, meşveret (danışma)istişare prensibinin İslam'daki önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kur'an-ı Kerim'in 42. suresinin Şûra suresi olarak isimlendirilmesi de konunun ehemmiyetini bir kat daha artırmaktadır. Bu sûrenin 38. ayetinde istişare müessesesinden ayrıca bahsedilmekte ve “... Onların (mü’minler) işleri aralarında danışma iledir...''buyrulmaktadır.

Allah’ın kendisine emir buyurduğu danışma müessesesini Hz. Peygamber (s.a.s.) bizzat uygulamalarıyla ortaya koymuştur. Bu konuda İslâm tarihi kaynakları birçok örnek aktarmaktadırlar. Hz. Peygamber (sav), yönetimle ilgili işlerde karar vermeden önce daima ashabıyla istişarede bulunmuştur. Hatta ihtiyaç duyulduğu takdirde gayr-i müslimlerin görüşlerini dahi dinlemiştir.

Hz. Peygamber (sav) hicret sonrası Medine'de yine bir toplum oluşturma gayretlerini sürdürürken Allah Rasûlü (sav) burada yaşayan Yahudilerle görüşmeler yapmış, onların fikirlerini de almıştır. Bedir savaşına karar verilmesi esnasında ashabı ile istişare etmiştir. Aynı şekilde Bedir savaşı öncesinde Hubab b. Münzir'in teklifi doğrultusunda ordunun yerini değiştirmiştir. Yine savaştan sonra esirlere yapılacak muamelenin nasıl olması gerektiği hususunda ashapla istişare yapılmış, Hz. Ebû Bekir'in görüşü benimsenerek esirler fidye karşılığı serbest bırakılmıştır. Rasûlüllah (s.a.s.) Müslümanlar ile Mekke müşriklerinin ikinci büyük savaşı olan Uhud harbinden önce de stratejinin belirlenmesi için ashabın fikrini almıştır. Hendek savaşında da Rasûlüllah (sav) Selman-ı Farisi'nin teklifi olan şehrin zayıf ve açık yerlerini korumak için Medine'nin etrafında hendek kazılması teklifini kabul etmiş ve savunma buna göre planlanmıştır.Hz. peygamberimiz bir hadisinde de ‘’istişare edenler o işin sonunda pişman olmazlar’’buyurmuşlar


Gerek Kur’an ayetleri gerekse Hz. Peygamber'in uygulamalarında, İnsanların her türlü işlerinde mutlaka başkalarının görüş ve tecrübelerinden yararlanması sonucu çıkmaktadır. Bu hem Allah’ın bir emri, tavsiyesi hem Hz. Peygamber’in bir sünneti hem de Müslümanların menfaati gereğidir.Sohbetimi bir ayet mealiyle bitiriyorum; Bir kere karar verdin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.