Bilirsiniz, kulağı duymasın etmek, diye bir deyim vardır; satılacak ya da kurban edilecek hayvanın yanında konuşulmaz. Hayvan anlar da canına mı kıyarmış, yoksa üzüntüsünden mi ölürmüş bilinmez, sonu iyiye varmazmış.
Büyüklerimiz hayvanın yanında böyle şeyler konuşmamaya aşırı özen gösterir; duyamayacağı yerlerde bile,”Satacağız, keseceğiz” yerine “Kulağı duymasın edeceğiz” deyiverirlerdi. Duruma göre satılacak mı, kurban mı edilecek anlaşılırdı.
 
                                                     …
 
Sözü bizim Kocaarap’ın kulağı duymasın edilişine getireceğim. Kocaarap bizim emektar. Bütün ev halkının sevgilisi; irice, kapkara bir eşekti.
Canalıcı durum da şu: Babam, tut sen Kocaarabı, üstelik karşı komşuya sat. Bir gün eve geldik Kocaarap yerinde yok. Ama, ara ara sesi duyuluyor derinden. Başladık aramaya; hiç kuşkumuz yok ki, ipini kırdı, bir yerlere bağladılar eve gelemiyor. Babamın tutup satacağı kimin aklına gelir.
 
                                                      …
 
Ne kadar arasak da bulamadık tabi. Sonunda babam eve gelince öğrendik acı gerçeği. Yine öğrendik ki, derinden derinden gelen Kocaarabın sesi, komşunun damından geliyormuş.
Bu kez üzüntümüz daha bir katlandı. Kocaarap yakında olduğunu biliyor ya, damdan çıktığında en yüksek sesiyle anırarak sesini duyurmaya çalışıyor. O anırdıkça biz kendimizi iç odalara kapatıp duymamaya çalışıyoruz. Ama nereye kadar saklanacaksınız? Annem Kocaarabı, bizlerden biri bellemiş, sesini duyduğu anda başlıyor hıçkıra hıçkıra ağlamaya; yatıştırmaya çalıştıkça, biz de hıçkırıklara boğuluyoruz.
Eşek anırır, biz ağlarız.
 
                                                       …
 
Evimizin ne tadı kaldı ne tuzu. Biz çocuklar, annem, yemeden içmeden kesildik. Biliyorum, babam da kahroluyor da, belli etmemeye çabalıyor.
Gerçekten de öyleymiş; bir gün gitti, ödünç bir eşek aldı geldi, “Alın size eşek” dedi, “Bundan sonra ağlamak sızlanmak yok. Eşekse bu da eşek”
Nerdee; hiç yerini tutar mı?
Yalnız yeni eşek gelince durumda bir değişiklik oldu. Bu anırınca, Kocaarap da anırıp yanıt veriyor. Biz ağlayıp sızlandıkça, ödünç eşek durumu eşekçeye çevirip Kocaaraba anlatıyor; bizim ne denli üzgün olduğumuzu duyan Kocaarap da daha bir acıklı anırıyor. 
 
                                                       …
 
Bir süre böyle iki eşek karşılıklı anırdı, biz ağladık. Babam her ne kadar “Sizin bu yaptığınız eşeklik” diye paylasa da hiçbirimizi susturamadı.
Bir gün uyandık ki, bizim ödünç eşek yerinde yok. Şaşırdık. Ama, bir şeye daha çok şaşırdık: Bizim Kocaarap çilbiri semerağacına dolanmış, tek başına sokak kapıdan girdi geldi.