Çocukları neyle ve nasıl yetiştirdiğiniz sizin onları gelecekte nasıl insanlar olmasını hayal ettiğinizi de gösterir. Yanlış eğitim,  oyuncak ve oyunlarla dünyayı ve ülkeyi kan gölüne çevirebilirsiniz.

Hitler’in iktidara geldiğinde ilk yaptırdığı şeylerden biri, milyonlarca savaşan oyuncak askerler, oyuncak tanklar, tüfekler, toplar vs. olduğunu ve bunun ülkedeki bütün Alman çocuklara dağıttığını biliyoruz.  Hitler 2. Dünya savaşına çocuklarla başladı aslında. İktidara geldiğinde oyuncak asker dağıtılan olan bu 8-9 yaşlarındaki çocuklar, çok değil 8-10 yıl sonra savaşmaya ve öldürmeye hazır, nefretle dolu Nazi Ordusunun birer mensubu olmuşlardı. Eminim ki Hitler’in zamanında televizyon bugünkü kadar gelişmiş olsaydı; çizgi filmler kanlı savaşlı, nefret içeren çizgi filmler olurdu ve bütün Alman çocukları o filmlerle büyütülürdü.

Uzun yıllardır eğitimim içinde pedagog ve psikolojik danışman olarak görev yapıyorum.  Bu yüzden çocuklara sunulan model kahramanları, oyuncakları vb. yeterince yakından izleyebiliyorum.

Çok açık biçimde kanıtlarla da sunabilirim ki 2000’li yılların başlarına kadar özellikle, TRT’nin çocuklara yönelik izlediği yayın politikası eleştirilebilecek çok şey vardı.

Özellikle dış kaynaklı, içinde kavganın gürültünün bolca olduğu, kahramanların durmadan öldürdüğü, yakıp yıktığı çoğu Amerika’dan Japonya’dan ithal çizgi filmler çocuklara izletilirdi . Türkçeye çevrilip Türkçenin kurallarını önemsemeyen, kendi öz kültürümüzden zerre kadar eser taşımayan bu çizgi filmlerin çocuklarımıza nefreti aşıladığını görmek zor değildi. Bunların arasında en çok izlenenlerden biri olan Tom ve Jerry de kedi köpek ve fare birbirine girerdi. Farklı olana karşı nefret duymayı, onu yok etmeyi öneren mesajlarla doluydu bu ve benzerleri.

Farklı olana, başkasına tahammülsüzlüğümüzde bu yayınların önemli bir rolü vardır. Bugün toplumumuzdaki ayrılıkların kaynaklarında geçmişte nefret ve şiddetle yetiştirilmiş çocukları görürsünüz.

Örnekler daha da artırılabilir.

2000'li yıllardan ve özellikle 2010 yılından sonra özellikle TRT’de yayınlanan çizgi film ve programlarda dikkate değer, olumlu bir değişim söz konusudur.

Öncelikle bu programların isimleri değişmeye başladı. Program isimleri Türkçe olmaya başladı. Sonra onlarca yıldır İngilizce ya da Japonca akan jeneriklerde Türkçe isimlerin aktığını görmeye başladık. Bununla kalmayıp konular da değişmeye başladı. Keloğlan, Pepe, Elif’in düşleri, Rafadan Tayfa, Maysa ile Bulut, Canım Kardeşim, İstanbul’un Muhafızları vb.  

TRT'DE yayımlanan, Keloğlan günümüze oldukça başarılı bir biçimde uyarlanmış, iyilik peşinde, yaratıcı, zeki Keloğlan kardeşlik ve barış mesajları veriyor. Değişim yüzyılında Keloğlan’ı saçlı yapmak zor değil; çünkü çocuklarımız kelliği sevmiyor. Özellikle kanser hastası çocukların saçları döküldüğünden onlara hastalığı anımsatıyor belki.

Öte yandan Pepe’nin verdiği mesajlar son derece pedagojik ve barışçıl. Birde Doru diye bir çizgi film var ki doğa ve hayvan sevgisini çok iyi bir dille sunuyor. 

Rafadan Tayfa da tamamen bize özgü bir mahalle kültürünü izlerken, Çadırda yaşayan bir Türkmen ailenin hayatını anlatan Maysa ile Bulut’ta Türk kültürünün izlerini çok net biçimde görüyor, elinde saz ile türkü söyleyen kahramanlardan türkü dinleyebiliyoruz. Bu kahramanlar yabancıların danslarını etmiyor, harmandalı zeybeği oynuyor, horon tepiyor, halay çekiyor, kaşık havası, çiftte telli oynuyor.

Batıdan ithal edilen ‘Montaj Kültür’ün, BİZ olmaya uzak etkilerini düşünecek olursak bunlar çok önemli atılımlar. Eğer TRT yerli ve bizden olan bu prodüksiyonlara yönelmeseydi halen bu yabancı kültürlerin etkileriyle çocuklarımızı büyütmeye devam edecektik.

Benze bir şekilde yetişkinler de bir zamanlar Amerikan Dizileriyle kuşatılmıştık. Dallaslar, Çarli'nin Melekleri, Brezilya dizilerine milyonlarca dolarlar ödeyerek bizimle hiç alakası olmayan,  olumlu örnek ve model de olamayacak bir kültürel saldırıya maruz kalıyorduk. Şimdilerde bazılarınca eleştirilen Osmanlı kültürüne ait dizilerimizi bu yabancı dizilere kesinlikle tercih ederim. Çünkü doğrusu yanlışıyla onlar bize ait ve topyekûn yanlışlar değil. TRT de Yunus Emre’yi dizi olarak izlemek önemli bir olaydır. Bugün bizim dizilerimiz başka ülkelere satılmaktadır.  BU yazımızda çocuklar olduğu için bu konuyu başka bir yazıya bırakıyorum.   

Şimdi çok da uzatmadan başa dönelim.

Hitler geleceğinin Nazi ordusunu yaratmak için nasıl çocuklara savaşı ve nefreti öneren oyuncaklar dağıtmıştı, hatırlayın…

Bugün TRT’nin yayın politikasından gelecekte nasıl insanlar yetiştirmek istediğini de anlayabiliriz. Bana kalırsa güzel bir gelecek hayalleri var ki kendi öz kültürümüzden ve değerlerimizden yola çıkan prodüksiyonları çocuklarımıza izletmeye çalışıyorlar.

Örneğin Kültür Bakanlığı’nın GENÇDES projesi kapsamında çocuklar ve gençlere yönelik animasyon, bilgisayar oyunu, çizgi roman, kısa film vb. projelerine verdiği önemli destekler de bize ait değerler ve kültürlere ait projelerin desteklenmesinin, geleceğin Türkiye’sini yaratmaya yönelik eşsiz girişimler olduğunu düşünüyorum.  ([http://www.gencdes.kulturturizm.gov.tr%27den/]www.gencdes.kulturturizm.gov.tr’den ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz)

Adalet duygusu bize atalardan, efelerden, Çakırcalılardan kalan bir duygu.

Biz yiğidi öldür ama hakkını yeme, adaletiyle büyüdük. Yanlışa yanlış, demek kadar doğruya da doğru demek, Efeliğin içindedir.

Ben bir ülkenin nasıl insan yaratmak istediği ile ilgili girişimlerinden onun iyi ya da kötü niyetini anlayabilecek bir eğitim sürecinden geçtiğim düşünüyorum.

İktidarın çocuklarımıza ve geleceğin yetişkinlerine dair planları pedagojik ve kültürel olarak isabetlidir. Montaj bir kimlik yerine öz bir kimlik yaratmak istiyorsak yapmamız gerekenler bellidir: Bizden olanı, bizden olanların, bize anlatması ve aktarması. Elden medet ummak büyük yanılgı.

Bu konuyu önemsiyor ve bu faaliyetlerimizi artırarak devam edersek;  yetişen genç kuşakların kendi kültürlerini özümsemiş, nefret söylemlerinden uzak ama vatanını ve milletini seven, değerlerine sahip çıkan gençlerin yetişeceğine inanıyorum.