Morumsu, pembe çiçekleriyle yüzyıllardır olduğu gibi baharı müjdeleyen Erguvan ağaçlarının ilk fidanları 1453’te Fatih Sultan Mehmet Han tarafından Tire’den göç ettirilen yaklaşık 200 kadar aile tarafından İstanbul’a götürülmüş.

Tireli, Araştırmacı- Yazar Yılmaz Göçmen, İstanbul’un çehresini değiştiren tarihi gerçeği gün yüzüne çıkardı. Morumsu, pembe çiçekleriyle yüzyıllardır olduğu gibi baharı müjdeleyen Erguvan ağaçlarının ilk fidanlarının 1453’te Fatih Sultan Mehmet Han tarafından Tire’den göç ettirilen yaklaşık 200 aile tarafından İstanbul’a götürüldüğü anlaşıldı. Kendisinin de, Erguvan tutkunu olduğunu belirten Göçmen, “Her yıl bahar aylarının hemen başında açan Erguvanlar beni derinden etkiler. Bu güzel ağacın pembe ve morumsu nadide çiçeklerini görmek için hemen hemen her yıl Güme dağına gider, Erguvanları doğal ortamında seyrederim” dedi.

VEFA YALNIZCA BİR SEMT ADI DEĞİL

Erguvanların Tire’den, İstanbul’a götürülmesinin hikâyesinin oldukça ilginç olduğunu anlatan Göçmen, “Bu gün, İstanbul Boğazını süsleyen Erguvanlar’ın 1453’ten sonra Tire’den götürüldüğü tarihi kaynaklarda da açıkça belirtilmiştir. Rivayete göre, İstanbul’u fetih eden cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet, o dönemde kendisine tehdit olarak algıladığı Karamanoğullarına mensup yaklaşık 200 aileyi Tire’den İstanbul’a göç ettirmeye karar verir. Fatih’in emriyle göç yoluna düşen aileler uzunca bir yolculuktan sonra İstanbul’a gelirler. Göç ederken de yanlarında Güme dağında topladıkları doğal ortamında yetişen Erguvan fidanlarını getirirler. Gösterilen bölgeye yerleşerek, ‘Vefa’ semtini kurarlar. Tire, tarih boyunca ‘Yeşil Tire’ olarak anılmıştır. Vefa’nın renkleri de o yüzden yeşil- beyazdır. Yüzyıllar önce yanlarında götürdükleri Erguvan fidanları bugün İstanbul boğazına eşsiz bir güzellik katmaktadır” ifadelerini kullandı.

ŞAİRLERİN İLHAM KAYNAĞI

Nisan ayının ortalarında açan Erguvanlar, Mayıs ortalarında çiçeklerini dökmesinin ardından her biri kalbi andıran yaprakları Kasım ayına kadar yeşil kalır. Erguvan ağacı, İstanbul’u, özellikle de Boğaz’ı her bahar o kendine has rengine bezediğinden İstanbul’un simgesi sayılmış, birçok şair ve yazara ise ilham kaynağı olmuştur. Erguvanları, Boğaz vapurunda, Rumeli Hisarı’na doğru uzanırken Eşsiz İstanbul manzarası eşliğinde güverteden seyrine doyum olmadığı söylenir.

RENGİ BÜYÜLÜYECİ

Erguvan ağacının ismi çiçeğinin o büyüleyici renginden geliyor. Hikâyesi ise günümüzden başlayarak, Osmanlı, Roma-Bizans, Yunan dönemlerine kadar uzanıyor. Elde edilmesi en zor renk olan ve en eski kutsal kitaplardaki hikâyelerde sözü edilen erguvan çiçeği, tarih boyunca peygamberlerin, kralların, kraliçelerin, imparator ve imparatoriçelerin rengi olmuştur. Roma imparatorları, zenginlik ve güç belirtisi olan bu rengin yegâne sahibi olma iddialarından tabii ki vazgeçmemişlerdir.

Erguvan Şiirleri

Dillere destan olan Erguvanlar, Ziya Osman Saba, Edip Cansever, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi önemli isimlerin kalemlerine de dolanmış eşsiz mısralara dönüşmüştür. Yahya Kemal Beyatlı dizelerinde, Erguvan’ı şu şekilde ölümsüzleştirmiştir.

İstemem artık ışık, râyiha, renk âlemini,

Koklamam yosma karanfille, güzel yâsemini.

Beni bir lâhza müsâit bulamaz idlâle,

Ne beyaz bâkire zambak, ne ateşten lâle.

Beklemem fecrini leylâklar açan nîsânın,

Özlemem vaktini dağ dağ kızaran erguvanın.

Her sabah başka bahâr olsa da ben uslandım,

Uğramam bahçelerin semtine gülden yandım…

Yahya Kemal Beyatlı, Ağaç şiirinde ise

‘Gün bitti, Ağaçta neşe söndü.

Yaprak ateş oldu, kuş da yakut;

Yaprakla kuşun parıltısından

Havuzun suyu erguvana döndü’… demiştir.

Editör: Haber Merkezi