Soruşturmada belediyenin dahli olmadığını söyleyen Tugay, "Kendi kurumumuz içerisinde bir iç denetim, teftiş süreci olduysa, bu normal prosedürler çerçevesinde oldu. Yoksa özel bir talimatla herhangi birilerinden hesap sormak, intikam almak, rövanş almak için yapılmış bir şey kesinlikle değil" dedi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, kooperatif operasyonlarına ilişkin olarak Sözcü Gazetesi'ne açıklamalarda bulundu.
-Önceki gün CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’le bir araya geldiniz. Gündeminizde neler vardı?
Doğal olarak İzmir’deki operasyon sürecinde yaşananlar vardı. Onlarla ilgili genel başkanımız tabii her şeyi görmedi, bilmiyor. Biraz benim gördüklerimi de aktardım kendisine. Onlarla bağlantılı olarak biraz geçmişten biraz da gelecekten bahsettik. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin tamamında olduğu gibi İzmir’de de olumsuz algı çalışması ve saldırı altında. Halkla bağını koparmadan Türkiye için bir şeyler yapmaya çalışıyor, önemli bir siyasi mücadele veriyor. Bu mücadelenin bir ayağı İzmir’de. Ben genel başkanımıza bana düşen neyse bunu yapma konusunda kararlı olduğumu söyledim. Daha çok görüşmeye karar verdik. Şu anda Türkiye’de ve İzmir’de yaşadığımız krizi en doğru şekilde atlatmaya çalışacağız.
“SORUŞTURMANIN SİYASİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
-Önceki dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer, belediye bürokratları ve CHP İzmir İl Başkanı Sayın Şenol Aslanoğlu dahil 60 kişinin tutuklandığı soruşturma hakkında sizin değerlendirmeniz nedir?
Ben soruşturmanın büyük ölçüde siyasi olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir konuda savcılık soruşturma yürütebilir ama bunlar şafak operasyonuyla insanların evinden alınması, basın üzerinden algı operasyonuyla olmamalıydı. Hatta servis edilen operasyon görüntüleri de çakmaydı, gerçek değildi. O soruşturma çerçevesindeki herkes ifadeye çağırıldığında adliyeye gidebilecek insanlar. Herhangi bir kimsenin suçu varsa biz suç örtülsün diye düşünemeyiz. Ama şu anda yürüyen süreç sadece İzmir’de değil Türkiye’nin tamamında Cumhuriyet Halk Partisi’ni halkın gözünde itibarsızlaştırmayı amaçlayan bir süreç. Bundan dolayı çok üzgünüm ve endişeliyim. Mücadele etmeye devam edeceğiz.
SORUŞTURMADA BELEDİYENİN DAHLİ VAR MI?
-Operasyonun sizin şikayetiniz üzerine başladığı iddia edilmişti.
Bizim kendi iç denetimlerimiz, elde edilen bulguların kendi teftiş kurulumuzca değerlendirilmesi sonrasında bazı bulguların savcılığa bildirilmesinin zorunlu olduğu söylendi. Bu benim kararım değil, müfettişlerimizin ve iç denetçilerimizin verdiği bir idari karardı. Ben de bunu tabii ki onayladım. Yani böyle şeyler bulunduysa bildirmeyin deme hakkım yok, aksi halde ben birilerinin hatalarını örtmeye çalışıyor gibi bir duruma düşerim. Ama şu anda yürüyen soruşturmanın kapsamına bakıldığı zaman bizim yaptığımız o iç denetimdeki bulgularımıza dayalı değil, daha çok kooperatifle ilgili konular üzerinden yapılan bir soruşturma gibi duruyor. Tunç Soyer’in, Şenol Aslanoğlu’nun, özellikle bu iki ismin ve gözaltına alınanların pek çoğunun suçlandığı konu kooperatif konusu.
-Belediye teftiş kurulu raporunda bu husus var mı?
O konuda bizim savcılığa bildirimimiz, herhangi bir dahlimiz yok. Ama kendi yaptıkları operasyonu sanki Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi içinde çatışma varmış gibi bir şekle sokmaya çalışıyorlar. Yandaş medyada da bunu çokça görüyorum. Kasıtlı bir algı çalışması olduğunu düşünüyorum.
“İNTİKAM VE RÖVANŞ ALMAK İÇİN YAPILMIŞ DEĞİL”
-Size dair, parti içi çekişme ve halef – selef kavgası nedeniyle suçlamalar da var.
Çok üzüldüğüm nokta şu ki, kendi partimiz içindeki bazı insanlar da bunun ortağı olmuş durumdalar, maalesef. Bunun da arka planına baktığım zaman benim değişim taraftarı olduğum, sanki eski ve yeni ekipler arasında çatışma varmış gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Kendi kurumumuz içerisinde bir iç denetim, teftiş süreci olduysa, bu normal prosedürler çerçevesinde oldu. Yoksa özel bir talimatla herhangi birilerinden hesap sormak, intikam almak, rövanş almak için yapılmış bir şey kesinlikle değil.
-Nedir bu kooperatif meselesi? Bir de sizden dinleyelim.
2012 yılında, Aziz (Kocaoğlu) başkan döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi Karabağlar – Uzundere, Gaziemir - Aktepe, Emrez ve Karşıyaka – Örnekköy’de kentsel dönüşüm alanları belirliyor. Bu alanlarda bazı vatandaşlarımızın tapulu evleri var. Gecekonduvari evler bunlar. Onlarla oturuyorlar, diyorlar ki, “Siz bize tapularınızı verin, biz size taahhüt edeceğimiz belli süre içerisinde yaptıracağımız yeni binalardan konutlar vereceğiz.” Ondan sonra Büyükşehir Belediyesi bazı etapları ihale edip müteahhitlere yaptırıyor. Ama çok karlı projeler olmadığı için bazı etaplarda da müteahhit bulunamıyor. Tunç Soyer döneminde ise bazı ihalelere müteahhitler girmeyince “Bu ihaleleri belediye şirketi İzbeton A.Ş. yaptırsın” deniliyor. Büyükşehir belediye meclisinde İzbeton’a yetki veriliyor. Sonra da kooperatif modeli geliştiriliyor. Bu modelde genellikle iş dünyasından insanlar yönetici oluyorlar, onlar kooperatife üye yapıyorlar, sonra kooperatif ”Bu kentsel dönüşüm projesini ben yapacağım diyor. Yüzde 50’si müteahhidin, yüzde 50’si belediyenin ve hak sahiplerinin olacak. Yani belediyenin tapularını aldığı insanların. Kendisine düşen yüzde 50’yi kooperatif üyelerine vereceğini ve bütün projenin parasının da kooperatif üyelerinden sağlanacağını söylüyorlar. Yani böyle bir model. Normalde müteahhidin yapıp da kendine kar olarak alacağı payı kooperatif ben yaptırayım, ben onu üyelerime dağıtayım, bu arada da bütün inşaat maliyetini üyelerimizden aldığımız paralarla yapalım diye yola çıkıyorlar. Baktığınız zaman bu mantıklı, akla yatkın bir fikir.
-Sorun nerede çıktı?
Uygulamada bir taraftan kooperatif üyelerine vadedilen rakamların yetmeyeceği anlaşılıyor bir taraftan da kooperatifin aslında İzbeton’dan bu işi almasının yasal olmadığı, kooperatifte müteahhit olmadığı için işin bir başka taşeron şirkete veriliş sürecinin de yine hukukla uyuşmadığı aşama aşama ortaya çıkıyor.
KOOPERATİF PROJESİNİ KİM DURDURDU?
-CHP Sözcüsü Deniz Yücel önceki gün basına yaptığı açıklamada “Cemil Tugay kooperatif projesini durdurduğu için Tunç Soyer hapiste” dedi.
Bu kesinlikle doğru değil. Böyle olmadığını her şekilde ispatlayacak durumdayız. Bunun doğru olmadığını en başta kooperatif üyesi hak sahipleri biliyor. Herkes hatırlasın; geçen dönemde Büyükşehir Belediyesi Örnekköy’de de Uzundere’de de defalarca protesto edildi. Kemal Kılıçdaroğlu o zamanlar buralara geldiğinde insanlar önünü kesiyordu, “Bizim taahhüt edilen evlerimiz yapılmıyor, problem var” diyorlardı. O zamandan bir sürü haber hatırlanabilir. Problem olmasaydı insanlar bu protestoları yapar mıydı? Geçen dönem Büyükşehir Belediye Meclisinde de sıkça bu konu açılır, AKP ve MHP üyeleri usulsüzlük olduğunu, suç duyurusunda bulunduklarını filan söylerlerdi. O dönemde bu konu sorunlu olarak devam etti. Biz göreve geldiğimizde kooperatifler inşaatları devam ettirmiyordu. Durmuştu.
-Durmasının sebepleri neydi?
Değişik nedenleri vardı. Bir neden; para yoktu. Bir neden; Örnekköy’deki projede yapım hatasıydı. Büyükşehir Belediyesi o zaman Örnekköy’deki bu inşaatların mühürlenmesini istedi. Sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu işe el koydu. Bir kısmı yıkıldı ve tekrar yapıldı. Bu süreçte biz kesinlikle dahil değildik. Büyükşehir Başkanı Tunç Soyer’di, genel müdürünün Heval Savaş Kaya olduğu İzbeton sorumlu müteahhit pozisyonundaydı, o kooperatiflerden birisinin yöneticisi İl Başkanı Şenol Aslanoğlu’ydu. Yani böyle bir ortamda oldu bunlar. Biz göreve başladığımızda çok düşük seviyede yapılmış olan inşaatlar devam etmiyordu. Bizden önce durmuştu. Hal böyleyken haksız bir suçlamaya maruz kalmamız üzüntü verici.
YURTTAŞLARIN MAĞDURİYETİ GİDERİLECEK Mİ?
-Peki siz ne yaptınız?
Biz göreve geldikten sonra, Temmuz ayında İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi burada incelemesinin ardından inşaatların kooperatiflere verilmesinin usulsüz olduğunu, o yüzden sözleşmeleri iptal etmemiz gerektiğini söyledi. Sonra o süreci başlattık.
-Kaç yurttaşımız mağdur durumda?
İki ayrı grubun mağduriyeti var: Bir tanesi evi ya da arsası olan ve tapusunu Büyükşehir’e devretmiş olan hak sahipleri. Yaklaşık 5 bin kişinin üç bini bu vatandaşlarımız. İkinci mağduriyet grubu ise ev sahibi olmak için kooperatife üye olup, bir miktar para ödeyen insanlar.
-Partinizin genel başkanı Sayın Özgür Özel kooperatif üyesi vatandaşların mağduriyetinin giderilmesini istedi. Ne yapacaksınız?
Çözüm için üzerimize düşeni yapıyoruz. Bunu kooperatif yapmayacak. Maalesef bunu hukuki olarak sağlayamıyoruz. Ama nihayetinde yapılan evlerden kooperatif mağdurlarına da hakları verilecek. Orada sadece şartlar hakkında uzlaşmamız lazım. Çünkü kullandığımız para belediyenin, halkın parası. Bir kamu zararına sebep olma hakkımız yok. O nedenle maliyetler üzerinden yapılacak hesaplamalarla bu uzlaşma gerçekleşecek. Mümkün olan en kısa zamanda tamamlanarak insanlara evleri teslim edilecek.
***
-Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal kimliğinin ve örgütün tamamının baskı ve cendere altına alınmasıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
CHP’nin ilkeleri bellidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi çatısı altında siyaset yapan insanlar neyi savunmamız gerektiğini çok iyi bilen insanlarız. Değerlerimizin en önemlisi şudur: Laik, çağdaş, bilime, sanata, ahlaka önem veren bir ülke hayalimiz var. Bunun siyasi mücadelesini veriyoruz. Yanlış gördüğümüz her şeyde de mutlaka halkın ve haklının yanında yer alma sorumluluğumuz var. Bizler hiçbir yanlışı savunamayız. Dava arkadaşlarımıza sonuna kadar sahip çıkarız ama ilkelerimizi savunmak her şeyin önündedir. Türkiye’yi içinde bulunduğu dejenerasyon, adaletsizlik, haksızlık ortamından bir an önce çıkarabilmemiz için yanlış gördüğümüz her şeye karşı çekinmeden mücadele etme zorunluluğunda olduğumuzu düşünüyorum. Popülizmden ve korkudan uzak durmamız gerekir. Doğru bildiğimizi yapmaya devam etmeliyiz. Bu cendereden ancak böyle çıkarız.
***
-Belediye İş Sendikası’yla uzlaşma aşamasına geldiniz mi?
26 Mart 2024 tarihinde, yani benim seçildiğim seçimden beş gün önce Belediye İş Sendikası’yla imzalanan toplu iş sözleşmesinde günün ihtiyaçlarının çok ötesinde artış verildi. Sözleşme uyarınca altı ayda bir artış verilmeye devam edildi. Bu sendikaya bağlı personel diğer sendikaya bağlı işçi ve memurlardan çok daha yüksek ücret alıyorlar. Orantısız bir ücret politikası oluşmuş oldu. DİSK Genel İş Sendikası’yla yaşanan sorunun temelinde de bu vardı. Normalde bizim teklifimizi kabul ediyorlardı fakat Belediye İş Sendikası’na verilen imkanları göz önüne alarak “Eşit işe eşit ücret” söylemiyle hareket etmek durumunda kaldılar. Genel İş ile toplu sözleşmeyi imzaladık. Ancak onların aldığı zamma rağmen Belediye İş’teki personelin maaşları hala çok yüksek. Ben Ankara’da Belediye İş Sendikası Genel Başkanı’na da giderek maaş dengesizliğini gidermek istediğimizi söyledim, “Eylül’deki maaş artışını yapmayalım” dedim. Kabul etmediler. “O zaman belediye bütçesinin bu yüksek ücretleri karşılayabilmesi için çalışan sayısında azaltmaya gitmemiz gerekiyor” dedik. Hukuki karar aldık ve 1030 çalışanı tazminatlarını ödeyerek çıkarmayı öngördük. 350 civarında çalışan işten çıkarıldı.
-İşçi çıkarmalar devam edecek mi?
Orman yangınları, siyasi krizler gibi nedenlerle toplumun stresini artırmayalım, daha fazla sorunu büyütmeyelim diye daha düşük rakamda bıraktık çıkarma işini. Başka şekillerde sorunu çözmeye çalışıyoruz. Belediye İş’le de görüşüyoruz, tekrar tekrar rica ediyoruz. Her şey dengesini bulursa işten çıkarma da olmayacak.
“BAKANLIK YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI ALMAMIZA İZİN VERMEDİ”
-Orman yangınlarının bilançosu nedir?
26 bin hektardan fazla alan yandı, 400 civarında ev ve işyeri, tarlalar, bahçeler yandı. Orman alanlarındaki yangınlara müdahale Orman Genel Müdürlüğü’nün yetkisinde. Haklı tarafları var, koordinasyon içinde çalışılması gerekirken çift başlılık olmamalı. Bazı bölgelerdeki yangınlara karadan ulaşılamıyor, havadan müdahale etmek gerekiyor. Orman Genel Müdürlüğü her yıl helikopter ve uçak kiralıyor. Fakat gördük ki bunların sayısı yeterli değil. Üstelik bu hava araçlarının bir kısmının kira ücretinin ödenmemesi nedeniyle havalanmadığını öğrendik. O nedenle biz de belediye olarak yangın söndürme uçağı alıp, ilave personel alımı yapıp, katkıda bulunmak istedik. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı “Yetkiniz yok” dedi, izin istedik, vermedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi yakın zamanda Türkiye’nin en iyilerinden olacak ama hava aracı alamıyoruz maalesef.
YANGIN MAĞDURLARINA YARDIM KAMPANYASI
-Yangınlar yurttaşları nasıl etkiledi? Halkımız ne durumda?
Yangın alanlarını gezdiğimde kırsalda yaşayan vatandaşlarımızın ciddi mağduriyetleri olduğunu gördüm. Evleri yanan, hayvanları telef olan, tarlaları ve bahçeleri hasar gören dar gelirli insanlarımız ağır bir mağduriyet yaşıyor. Onlara geçici barınma, gıda, sağlık hizmeti gibi acil yardımları sağlıyoruz. Ama evlerinin yeniden yapılması veya tamir edilmesi, ölen hayvanlarının yerine yenilerinin verilmesi, tarla ve bahçelerinin yeniden oluşturulması lazım. Çokça alanda mağduriyet oluştuğu için belediyenin imkanları destek için yeterli olmayacaktır. O nedenle bir yardım kampanyası yapmaya karar verdik.
SU KRİZİNDE TEHLİKE ÇANLARI
-İklim krizi ve kuraklık İzmir’i nasıl etkiliyor? Su sorunu var mı?
Türkiye’de su sorunu olmayan yer neredeyse yok. Pek çok tedbir alıyoruz, yeni su kaynaklarına ulaşmaya çalışıyoruz. Ama Ekim ayına kadar kuvvetli yağmurlara ihtiyacımız var. Yağmazsa sadece İzmir’i değil, bütün Türkiye’yi daha ciddi bir su krizi bekliyor.
Soruşturmada belediyenin dahli olmadığını söyleyen Tugay, "Kendi kurumumuz içerisinde bir iç denetim, teftiş süreci olduysa, bu normal prosedürler çerçevesinde oldu. Yoksa özel bir talimatla herhangi birilerinden hesap sormak, intikam almak, rövanş almak için yapılmış bir şey kesinlikle değil" dedi.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, kooperatif operasyonlarına ilişkin olarak Sözcü Gazetesi'ne açıklamalarda bulundu.
-Önceki gün CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’le bir araya geldiniz. Gündeminizde neler vardı?
Doğal olarak İzmir’deki operasyon sürecinde yaşananlar vardı. Onlarla ilgili genel başkanımız tabii her şeyi görmedi, bilmiyor. Biraz benim gördüklerimi de aktardım kendisine. Onlarla bağlantılı olarak biraz geçmişten biraz da gelecekten bahsettik. Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin tamamında olduğu gibi İzmir’de de olumsuz algı çalışması ve saldırı altında. Halkla bağını koparmadan Türkiye için bir şeyler yapmaya çalışıyor, önemli bir siyasi mücadele veriyor. Bu mücadelenin bir ayağı İzmir’de. Ben genel başkanımıza bana düşen neyse bunu yapma konusunda kararlı olduğumu söyledim. Daha çok görüşmeye karar verdik. Şu anda Türkiye’de ve İzmir’de yaşadığımız krizi en doğru şekilde atlatmaya çalışacağız.
“SORUŞTURMANIN SİYASİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
-Önceki dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer, belediye bürokratları ve CHP İzmir İl Başkanı Sayın Şenol Aslanoğlu dahil 60 kişinin tutuklandığı soruşturma hakkında sizin değerlendirmeniz nedir?
Ben soruşturmanın büyük ölçüde siyasi olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir konuda savcılık soruşturma yürütebilir ama bunlar şafak operasyonuyla insanların evinden alınması, basın üzerinden algı operasyonuyla olmamalıydı. Hatta servis edilen operasyon görüntüleri de çakmaydı, gerçek değildi. O soruşturma çerçevesindeki herkes ifadeye çağırıldığında adliyeye gidebilecek insanlar. Herhangi bir kimsenin suçu varsa biz suç örtülsün diye düşünemeyiz. Ama şu anda yürüyen süreç sadece İzmir’de değil Türkiye’nin tamamında Cumhuriyet Halk Partisi’ni halkın gözünde itibarsızlaştırmayı amaçlayan bir süreç. Bundan dolayı çok üzgünüm ve endişeliyim. Mücadele etmeye devam edeceğiz.
SORUŞTURMADA BELEDİYENİN DAHLİ VAR MI?
-Operasyonun sizin şikayetiniz üzerine başladığı iddia edilmişti.
Bizim kendi iç denetimlerimiz, elde edilen bulguların kendi teftiş kurulumuzca değerlendirilmesi sonrasında bazı bulguların savcılığa bildirilmesinin zorunlu olduğu söylendi. Bu benim kararım değil, müfettişlerimizin ve iç denetçilerimizin verdiği bir idari karardı. Ben de bunu tabii ki onayladım. Yani böyle şeyler bulunduysa bildirmeyin deme hakkım yok, aksi halde ben birilerinin hatalarını örtmeye çalışıyor gibi bir duruma düşerim. Ama şu anda yürüyen soruşturmanın kapsamına bakıldığı zaman bizim yaptığımız o iç denetimdeki bulgularımıza dayalı değil, daha çok kooperatifle ilgili konular üzerinden yapılan bir soruşturma gibi duruyor. Tunç Soyer’in, Şenol Aslanoğlu’nun, özellikle bu iki ismin ve gözaltına alınanların pek çoğunun suçlandığı konu kooperatif konusu.
-Belediye teftiş kurulu raporunda bu husus var mı?
O konuda bizim savcılığa bildirimimiz, herhangi bir dahlimiz yok. Ama kendi yaptıkları operasyonu sanki Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendi içinde çatışma varmış gibi bir şekle sokmaya çalışıyorlar. Yandaş medyada da bunu çokça görüyorum. Kasıtlı bir algı çalışması olduğunu düşünüyorum.
“İNTİKAM VE RÖVANŞ ALMAK İÇİN YAPILMIŞ DEĞİL”
-Size dair, parti içi çekişme ve halef – selef kavgası nedeniyle suçlamalar da var.
Çok üzüldüğüm nokta şu ki, kendi partimiz içindeki bazı insanlar da bunun ortağı olmuş durumdalar, maalesef. Bunun da arka planına baktığım zaman benim değişim taraftarı olduğum, sanki eski ve yeni ekipler arasında çatışma varmış gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Kendi kurumumuz içerisinde bir iç denetim, teftiş süreci olduysa, bu normal prosedürler çerçevesinde oldu. Yoksa özel bir talimatla herhangi birilerinden hesap sormak, intikam almak, rövanş almak için yapılmış bir şey kesinlikle değil.
-Nedir bu kooperatif meselesi? Bir de sizden dinleyelim.
2012 yılında, Aziz (Kocaoğlu) başkan döneminde İzmir Büyükşehir Belediyesi Karabağlar – Uzundere, Gaziemir - Aktepe, Emrez ve Karşıyaka – Örnekköy’de kentsel dönüşüm alanları belirliyor. Bu alanlarda bazı vatandaşlarımızın tapulu evleri var. Gecekonduvari evler bunlar. Onlarla oturuyorlar, diyorlar ki, “Siz bize tapularınızı verin, biz size taahhüt edeceğimiz belli süre içerisinde yaptıracağımız yeni binalardan konutlar vereceğiz.” Ondan sonra Büyükşehir Belediyesi bazı etapları ihale edip müteahhitlere yaptırıyor. Ama çok karlı projeler olmadığı için bazı etaplarda da müteahhit bulunamıyor. Tunç Soyer döneminde ise bazı ihalelere müteahhitler girmeyince “Bu ihaleleri belediye şirketi İzbeton A.Ş. yaptırsın” deniliyor. Büyükşehir belediye meclisinde İzbeton’a yetki veriliyor. Sonra da kooperatif modeli geliştiriliyor. Bu modelde genellikle iş dünyasından insanlar yönetici oluyorlar, onlar kooperatife üye yapıyorlar, sonra kooperatif ”Bu kentsel dönüşüm projesini ben yapacağım diyor. Yüzde 50’si müteahhidin, yüzde 50’si belediyenin ve hak sahiplerinin olacak. Yani belediyenin tapularını aldığı insanların. Kendisine düşen yüzde 50’yi kooperatif üyelerine vereceğini ve bütün projenin parasının da kooperatif üyelerinden sağlanacağını söylüyorlar. Yani böyle bir model. Normalde müteahhidin yapıp da kendine kar olarak alacağı payı kooperatif ben yaptırayım, ben onu üyelerime dağıtayım, bu arada da bütün inşaat maliyetini üyelerimizden aldığımız paralarla yapalım diye yola çıkıyorlar. Baktığınız zaman bu mantıklı, akla yatkın bir fikir.
-Sorun nerede çıktı?
Uygulamada bir taraftan kooperatif üyelerine vadedilen rakamların yetmeyeceği anlaşılıyor bir taraftan da kooperatifin aslında İzbeton’dan bu işi almasının yasal olmadığı, kooperatifte müteahhit olmadığı için işin bir başka taşeron şirkete veriliş sürecinin de yine hukukla uyuşmadığı aşama aşama ortaya çıkıyor.
KOOPERATİF PROJESİNİ KİM DURDURDU?
-CHP Sözcüsü Deniz Yücel önceki gün basına yaptığı açıklamada “Cemil Tugay kooperatif projesini durdurduğu için Tunç Soyer hapiste” dedi.
Bu kesinlikle doğru değil. Böyle olmadığını her şekilde ispatlayacak durumdayız. Bunun doğru olmadığını en başta kooperatif üyesi hak sahipleri biliyor. Herkes hatırlasın; geçen dönemde Büyükşehir Belediyesi Örnekköy’de de Uzundere’de de defalarca protesto edildi. Kemal Kılıçdaroğlu o zamanlar buralara geldiğinde insanlar önünü kesiyordu, “Bizim taahhüt edilen evlerimiz yapılmıyor, problem var” diyorlardı. O zamandan bir sürü haber hatırlanabilir. Problem olmasaydı insanlar bu protestoları yapar mıydı? Geçen dönem Büyükşehir Belediye Meclisinde de sıkça bu konu açılır, AKP ve MHP üyeleri usulsüzlük olduğunu, suç duyurusunda bulunduklarını filan söylerlerdi. O dönemde bu konu sorunlu olarak devam etti. Biz göreve geldiğimizde kooperatifler inşaatları devam ettirmiyordu. Durmuştu.
-Durmasının sebepleri neydi?
Değişik nedenleri vardı. Bir neden; para yoktu. Bir neden; Örnekköy’deki projede yapım hatasıydı. Büyükşehir Belediyesi o zaman Örnekköy’deki bu inşaatların mühürlenmesini istedi. Sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu işe el koydu. Bir kısmı yıkıldı ve tekrar yapıldı. Bu süreçte biz kesinlikle dahil değildik. Büyükşehir Başkanı Tunç Soyer’di, genel müdürünün Heval Savaş Kaya olduğu İzbeton sorumlu müteahhit pozisyonundaydı, o kooperatiflerden birisinin yöneticisi İl Başkanı Şenol Aslanoğlu’ydu. Yani böyle bir ortamda oldu bunlar. Biz göreve başladığımızda çok düşük seviyede yapılmış olan inşaatlar devam etmiyordu. Bizden önce durmuştu. Hal böyleyken haksız bir suçlamaya maruz kalmamız üzüntü verici.
YURTTAŞLARIN MAĞDURİYETİ GİDERİLECEK Mİ?
-Peki siz ne yaptınız?
Biz göreve geldikten sonra, Temmuz ayında İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi burada incelemesinin ardından inşaatların kooperatiflere verilmesinin usulsüz olduğunu, o yüzden sözleşmeleri iptal etmemiz gerektiğini söyledi. Sonra o süreci başlattık.
-Kaç yurttaşımız mağdur durumda?
İki ayrı grubun mağduriyeti var: Bir tanesi evi ya da arsası olan ve tapusunu Büyükşehir’e devretmiş olan hak sahipleri. Yaklaşık 5 bin kişinin üç bini bu vatandaşlarımız. İkinci mağduriyet grubu ise ev sahibi olmak için kooperatife üye olup, bir miktar para ödeyen insanlar.
-Partinizin genel başkanı Sayın Özgür Özel kooperatif üyesi vatandaşların mağduriyetinin giderilmesini istedi. Ne yapacaksınız?
Çözüm için üzerimize düşeni yapıyoruz. Bunu kooperatif yapmayacak. Maalesef bunu hukuki olarak sağlayamıyoruz. Ama nihayetinde yapılan evlerden kooperatif mağdurlarına da hakları verilecek. Orada sadece şartlar hakkında uzlaşmamız lazım. Çünkü kullandığımız para belediyenin, halkın parası. Bir kamu zararına sebep olma hakkımız yok. O nedenle maliyetler üzerinden yapılacak hesaplamalarla bu uzlaşma gerçekleşecek. Mümkün olan en kısa zamanda tamamlanarak insanlara evleri teslim edilecek.
***
-Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal kimliğinin ve örgütün tamamının baskı ve cendere altına alınmasıyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
CHP’nin ilkeleri bellidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi çatısı altında siyaset yapan insanlar neyi savunmamız gerektiğini çok iyi bilen insanlarız. Değerlerimizin en önemlisi şudur: Laik, çağdaş, bilime, sanata, ahlaka önem veren bir ülke hayalimiz var. Bunun siyasi mücadelesini veriyoruz. Yanlış gördüğümüz her şeyde de mutlaka halkın ve haklının yanında yer alma sorumluluğumuz var. Bizler hiçbir yanlışı savunamayız. Dava arkadaşlarımıza sonuna kadar sahip çıkarız ama ilkelerimizi savunmak her şeyin önündedir. Türkiye’yi içinde bulunduğu dejenerasyon, adaletsizlik, haksızlık ortamından bir an önce çıkarabilmemiz için yanlış gördüğümüz her şeye karşı çekinmeden mücadele etme zorunluluğunda olduğumuzu düşünüyorum. Popülizmden ve korkudan uzak durmamız gerekir. Doğru bildiğimizi yapmaya devam etmeliyiz. Bu cendereden ancak böyle çıkarız.
***
-Belediye İş Sendikası’yla uzlaşma aşamasına geldiniz mi?
26 Mart 2024 tarihinde, yani benim seçildiğim seçimden beş gün önce Belediye İş Sendikası’yla imzalanan toplu iş sözleşmesinde günün ihtiyaçlarının çok ötesinde artış verildi. Sözleşme uyarınca altı ayda bir artış verilmeye devam edildi. Bu sendikaya bağlı personel diğer sendikaya bağlı işçi ve memurlardan çok daha yüksek ücret alıyorlar. Orantısız bir ücret politikası oluşmuş oldu. DİSK Genel İş Sendikası’yla yaşanan sorunun temelinde de bu vardı. Normalde bizim teklifimizi kabul ediyorlardı fakat Belediye İş Sendikası’na verilen imkanları göz önüne alarak “Eşit işe eşit ücret” söylemiyle hareket etmek durumunda kaldılar. Genel İş ile toplu sözleşmeyi imzaladık. Ancak onların aldığı zamma rağmen Belediye İş’teki personelin maaşları hala çok yüksek. Ben Ankara’da Belediye İş Sendikası Genel Başkanı’na da giderek maaş dengesizliğini gidermek istediğimizi söyledim, “Eylül’deki maaş artışını yapmayalım” dedim. Kabul etmediler. “O zaman belediye bütçesinin bu yüksek ücretleri karşılayabilmesi için çalışan sayısında azaltmaya gitmemiz gerekiyor” dedik. Hukuki karar aldık ve 1030 çalışanı tazminatlarını ödeyerek çıkarmayı öngördük. 350 civarında çalışan işten çıkarıldı.
-İşçi çıkarmalar devam edecek mi?
Orman yangınları, siyasi krizler gibi nedenlerle toplumun stresini artırmayalım, daha fazla sorunu büyütmeyelim diye daha düşük rakamda bıraktık çıkarma işini. Başka şekillerde sorunu çözmeye çalışıyoruz. Belediye İş’le de görüşüyoruz, tekrar tekrar rica ediyoruz. Her şey dengesini bulursa işten çıkarma da olmayacak.
“BAKANLIK YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI ALMAMIZA İZİN VERMEDİ”
-Orman yangınlarının bilançosu nedir?
26 bin hektardan fazla alan yandı, 400 civarında ev ve işyeri, tarlalar, bahçeler yandı. Orman alanlarındaki yangınlara müdahale Orman Genel Müdürlüğü’nün yetkisinde. Haklı tarafları var, koordinasyon içinde çalışılması gerekirken çift başlılık olmamalı. Bazı bölgelerdeki yangınlara karadan ulaşılamıyor, havadan müdahale etmek gerekiyor. Orman Genel Müdürlüğü her yıl helikopter ve uçak kiralıyor. Fakat gördük ki bunların sayısı yeterli değil. Üstelik bu hava araçlarının bir kısmının kira ücretinin ödenmemesi nedeniyle havalanmadığını öğrendik. O nedenle biz de belediye olarak yangın söndürme uçağı alıp, ilave personel alımı yapıp, katkıda bulunmak istedik. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı “Yetkiniz yok” dedi, izin istedik, vermedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Dairesi yakın zamanda Türkiye’nin en iyilerinden olacak ama hava aracı alamıyoruz maalesef.
YANGIN MAĞDURLARINA YARDIM KAMPANYASI
-Yangınlar yurttaşları nasıl etkiledi? Halkımız ne durumda?
Yangın alanlarını gezdiğimde kırsalda yaşayan vatandaşlarımızın ciddi mağduriyetleri olduğunu gördüm. Evleri yanan, hayvanları telef olan, tarlaları ve bahçeleri hasar gören dar gelirli insanlarımız ağır bir mağduriyet yaşıyor. Onlara geçici barınma, gıda, sağlık hizmeti gibi acil yardımları sağlıyoruz. Ama evlerinin yeniden yapılması veya tamir edilmesi, ölen hayvanlarının yerine yenilerinin verilmesi, tarla ve bahçelerinin yeniden oluşturulması lazım. Çokça alanda mağduriyet oluştuğu için belediyenin imkanları destek için yeterli olmayacaktır. O nedenle bir yardım kampanyası yapmaya karar verdik.
SU KRİZİNDE TEHLİKE ÇANLARI
-İklim krizi ve kuraklık İzmir’i nasıl etkiliyor? Su sorunu var mı?
Türkiye’de su sorunu olmayan yer neredeyse yok. Pek çok tedbir alıyoruz, yeni su kaynaklarına ulaşmaya çalışıyoruz. Ama Ekim ayına kadar kuvvetli yağmurlara ihtiyacımız var. Yağmazsa sadece İzmir’i değil, bütün Türkiye’yi daha ciddi bir su krizi bekliyor.