Bu haftaki yazımda aslında, ilk aşkım BJK’nin yılan hikayesine dönen, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın konu ile ilgili söylemleriyle belirsizliğini koruyan, Beşiktaş Dolmabahçe Stadyumu’nun yeniden inşası konusunu yazacaktım.

Ama insan,  Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin, sinirlerimizi harap eden miting söylemlerini bir hafta boyunca dinleyip de bu konuya odaklanmamak mümkün değil tabii ki.

Zonguldak’ta, Başbakan’ın ana..a.ile başlayıp, çocukları bile inandırmayacak “ayağını denk al” diyecektim tripli cevabı bu milleti tanımamaktır. Ama 12 Haziran akşamı iyi tanıyacaktır. Not almışım: bir hafta-on gün içinde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu mitinglerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve etrafındakiler diye sıraladığı kelimeleri buraya utanarak alıyorum, varsın onun utanma damarları kurumuş olsun. “Hırsız, Firavun, Deli, Angus sığırı, Angus Recep vb.” Bu hakaretamiz sözler bu ülkenin insanlarının % 47 oy vererek seçtiği Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına söylenmiştir, bu zat tarafından. Bu üslûb acziyetin ifadesidir.

Konu ile ilgili geçmişte yaşanmış, 1957 seçimlerini takiben Demokrat Parti Genel Başkanı, halen çok sevilen saygıyla, rahmetle anılan demokrasi şehidimiz bu ülkenin on yıl başbakanlığını yapmış Adnan Menderes’in söylediklerini buraya almak istiyorum.

Türkiye’nin tam demokrasiye geçtiği 1950-1954-1957 de üç dönem, büyük ekseriyetlerle, demokratik bir biçimde yapılan seçimlerle halkın iradesi sonucu kazanan Demokrat Parti ve onun Başbakanı Adnan Menderes bakın ne diyor, o günlerde de ana muhalefet olan ve bu halk düşmanlığı ile iktidar yüzünü bu milletin göstermeyeceği,

1957 seçimleri sonrası artık halktan ümidini kesen, Halk Partisi ve o günlerin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü için söyledikleri ibretliktir.

“Allah bu millete, böyle bir muhalefeti ileride de hiçbir zaman göstermesin.”

Kılıçdaroğlu’nun hakaretlerindeki genelleme beni son derece rahatsız etti. Şöyle ki; bir partinin genel başkanını merkeze alalım, onun çevresindekiler söylemi, merkezden daire olarak açılığında, bakanlarını, milletvekillerini, ülkedeki tüm teşkilât mensuplarını, sevenlerini, oy verenlerini kapsamaz mı? Kılıçdaroğlu’nun Başbakan’ın çevresindekiler sözü, soruyorum, bu milletin daha 4 yıl önce % 47’sinin tümünü hedef alan bir ifade değil de nedir? Kimse kıvırmadan bunun cevabını verebilir mi?

Zonguldak’ta sinkaflı kelimeleri sonunda, gerisini söylemeyeyim deyip hınzır hınzır gülüyor. Dinleyen CHP’liler küfrün devamını haykırınca! Toplum psikolojisi, elbette dinleyenler atılan pası iyi değerlendiriyorlar! Alkışlar, gülmeler, küfrün devamı geliyor. Bizimkisi mest. Ne de olsa bu ülkede AKP ve Recep Tayip Erdoğan düşmanlığı belirli bir kitlede hep var. Onları hoşnut etmek için küfür yeterli oluyor. Başkan mesajın alınmasından memnun. Yine geçmişten bir örnek hakaret ve küfre dair:

1948-49 yılları, CHP iktidarı. Milli Şef dönemi. Günün Başbakanı Recep Peker, TBMM’deki görüşmelerde, yıldızı parlayan ve büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün teklifi ve arzusu sonucu siyasete giren, Demokrat Parti’nin genç milletvekili Adnan Menderes’e “psikopat” diye hakaret ediyor. Söyleyecek doğru kelâmı olmayanların yapacağını yapıyor. Bu ülkede Adnan Menderes kadar kibar, beyefendi bir siyasetçi daha gelmedi. İşte görüyorsunuz onun da kimlerden neler çektiğini. Allah Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sabır, ecir versin.

12 Haziran yaklaştıkça muhalefet liderlerinin ve çevrelerindeki akıldanelerinin hedef ve üslubu artık kendini göstermiştir. Başbakana düşen büyük bir sabırla efendiliği elden bırakmamaktır. Başbakan’ın sakin olması gerekiyor. Muhalefetin bir amacı da, Türk halkı ve Dünya nezdinde yıldızı iyice parlayan, AKP iktidarının ve onun bir halk efsanesi haline gelen Başkanının popülaritesi ile oynuyorlar. Halka “Ey millet, bak biz ona sövebiliyor, hakaret edebiliyoruz!” mesajıyla karizmasını çizmek maksatları. Bu oyuna gelinmemeli!

“KADIN ve AİLEDEN SORUMLU”

MHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI!

 

Allah be! Titre bak! Bir de yenen herzelere. Devlet Bahçeli sözünü geçirip istifa ettirdi de yukarıda yazdığım ironik durum bitti. Sen ne biçim genel başkansın arkadaş. Adamı üç dönem parlamentoya taşıyorsun. Çok değerli kişi veya kişiler ki yeniden şehirlerinin birinci sırasına yeniden koyup yanında taşıyacaktın. İnsan bu kadar mı bigane olur. Yanıbaşında senelerce politika yapanların ne yapıp ettikleri ile hiç mi ilgilenilmez. Biz Türk Milliyetçilerinin sığınacak limanı gördüğümüz (nitekim,1997’de İmralılı bebek katilini asacağım diye meydanlarda esip savurdun. Biz de sana inanıp oy verdiydik.) Türk Milliyetçiliğinin sığınılacak limanı tsunamiye uğramıştır. Ah! Muhsin Yazıcıoğlu kardeşim ve onun yanında yer alan veya almayan fakat MHP ile bağlarını çoktan koparan (Agâh Oktay Güner, Yavuz Bülent Bakiler ve daha nice etrafa savrulan güzel milliyetçiler. Bunların yanında yer almamakta ne kadar haklı imişler. Mustafa Basmacı aday adayı olduğunda, muhafazakâr, milliyetçi genç bir iş adamı kardeşimiz aynen, “Mustafa ağabeyin (Basmacı) yeri aslında burası değil” demişti de üzerinde durmamıştım. Katılıyorum. Büyük Birlik Partisi’ne yazık oluyor. Genel başkanlarının demeçleri ne kadar seviyeli ve ahlaki.

Devlet Bahçeli’nin son herzesi, “Esfeli safilin” yakışıksız yakıştırmasını da (Başbakan’a) yazacaktım. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerîm’den örnekleri ile. Fakat haddimi aşacağımı düşündüm. Bu konu, “Din Adamlarımızın” alanına girer. Gazetemizin çok değerli din alimi yazarları mevcut. İnşaallah, okuyucularımızı aydınlatmak için bu konuyu kaleme alırlar.

Saygılarımla. Sağlık ve mutluluklar dilerim.