Şahsen, ömrüm boyunca doktorluğu hayatın en saygın mesleği olarak görmüş ve savunmuşumdur. Gerçi insan hayrına ve kültürüne ait her meslek kutsaldır. Saygıdeğer damadım Bünyamin Beyefendi ve kızımla bu konuda düşünce farklılığı taşısak da. (Torunlarım, Gülfem ve Benginur ÖSYM’de aldıkları puanlarla tıp fakültelerine girebilecek iken, benim ısrarla tıp okumalarını istememe rağmen ne yazık ki itibar görmemişti. Torunlarım; mühendislikleri seçtiler) Kendileri; askerlik, öğretmenlik, eczacılık, din adamlığı, mühendislikler, hakimlik, savcılık, vb. diğer mesleklerin de kutsallığı itibariyle farklı olamayacağını ifade ettiler, tabii kızlar da. Sağlıklı bir zihin ve bünyenin her mesleğin ifasında başarılı olabileceğini kanaatini taşıyorum. Tıbba verdiğim önem ve ısrar bunun içindi. Zaten çevrenize bir bakın; doktorların çoğu fakir ve orta halli ailelerin çocukları olup bu meşakkatli mesleği seçmişlerdir. Zenginler çocuklarına kıyamazlar (!), gece gündüz farkı olmayan, memur gibi mesai saatleri bulunmayan, bol nöbetli, çileli bir meslektir doktorluk. Ömür boyu dert dinlersin. Eczacılar da öyle. Bu girizgâhı müteakip gelelim konumuza.
Yaz günlerinin sonunu yaşadığımız bu günlerde; televizyon sahibi ve yapımcılar, seyirci sayısının artacağı doğru düşüncesiyle atağa geçtiler. Diziler, şov programları, kadın, yemek, sağlık, spor, siyaset, son iki konunun tartışma programları vesaire vesaire. Spor programlarını bir başka yazı konusu yapmak düşüncesiyle, bugünkü yazımda amiyane tabirle suyunu çıkardıkları “SAĞLIK PROGRAMLARI” na değineceğim.
Sağlıklı yaşamın püf noktaları, hastalıklara doğru teşhis, canlı yayında ameliyat derken Televizyonlardaki sağlık programlarının sayısı hızla artmakta. Kanal D’de “Doktorum”, Samanyolu TV’de “Şifa Niyetine”, Kanal 7’de “Dr.Feridun Kunak Show” ve TNT’de ekranların gediklisi ve lâf cambazı “Dr.Gürkan Kubilay ile Sağlık” gibi programların yanında, kadın programı kuşaklarının içinde de sağlıkla ile ilgili pek çok bölüm yer alıyor. Bunlar yetmezmiş gibi 2 Ekim’de yayına gireceği duyurulan Türkiye’nin ilk Sağlık Kanalı “HTV” ise ekranlarda sağlığa gösterilen ilginin geldiği son nokta oluyor.
Bu konuda ilk kez ABD’de televizyon ekranlarında yayınlanan “The Dr.Oz Show”, son yılların en başarılı talk showu olarak kabul edilince, Türkiye’de de benzerleri çoğaldı. Profesyonel olarak hazırlanan yapımların en donanımlısı bence; Kanal D’de yayınlanan Doktorum programı. Halkın bilgilendirilmesi açısından bu programların faydasını inkâr edemeyiz. Yalnız şova varan abartılı programlar insanların kafasını karıştırıyor. İzlenmek için “her şeyi bilirim” mantığıyla hareket eden programlar, sadece izleyicilerin değil, yıllardır sağlık alanında hizmet eden doktorların da haklı tepkisini çekiyor. Bu programları izleyenlerin pek çoğu ekranda işlenen hastalık konusunu kendisinde aramaya başlayınca kişinin hastalık hastası olması işten değil.
Ülkemizin medarı iftiharı hekimlerimizden, Psikiyatrist Profesör Doktor Kemal Sayar, televizyondaki sağlık kuşaklarının pek çoğunun kişi ve kurumlara satıldığını söylüyor. Sayar, bunların içinde işlerini hakkıyla yapanların olduğunu söylese de yapılan işi gayri ahlâki buluyor. “Para vererek ekrana çıkmayı doğru bulmuyorum. Bunların reklam amaçlı yapıldığı, bir şekilde izleyiciye söylenmeli. Halkı aldatıyorlar. Uzman olmadıkları alanlarda hastaları tedavi ettiklerini söylüyorlar. Hekimlikten ziyade, şovmenlikle öne çıkıyor, iddialı söylemler ve görsellerle kendilerinin iyi hekimler olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar. Bir yönüyle ümit tacirliği yapılıyor.”
Samanyolu televizyonunda “ŞİFA NİYETİNE” adlı sağlık programını hazırlayan Opr.Dr.Gökhan Özçınar, doktorluğun televizyonlarda ayağa düştüğünü söylüyor. “Biz programımızda, sağlığı anlaşılır bir biçimde izleyiciye sunuyoruz. Ama kendini yerden yere atan insanları da izliyoruz. Bir de parayı veren çıkıyor ekrana. Para verdim istediğimi yaparım mantığı hakim. Bu durumda en iyiyi seçmek zorlaşıyor.”
Yeri gelmişken bir-iki diziye de değinelim. Eli silahlı Kürtlerin kudurduğu bugünlerde genlerimizdeki Türk Milliyetçiliğini diri tutma açısından; Samanyolu TV’de cumartesileri yayınlanan “ŞEFKAT TEPE” ve TRT 1 ekranlarında çarşamba akşamları oynayan “SAKARYA-FIRAT” dizilerini izlemenizi tavsiye ederim.
 
ÖYLE BİR GEÇER ZAMAN Kİ…
TV. reytinglerinde hep ilk sırayı aldığı belirtilen, geçen yıl başlayıp devamı çekilerek bu yıl da gösterimde olan Kanal D’nin “AİLE DİZİSİ” diye yutturulan bu dizi ile ilgili de birkaç kelâm edeceğim.
Yabancı bir kadına gönlünü kaptıran, Ali Kaptan’ın ailesine çektirdiği eziyetler, Cemile’nin çocuklarını mağdur etmemek için gösterdiği gayret, hayırsız oğlu Ali Kaptan ile gelini ve torunları arasındaki dengeyi mükemmel şekilde gözeten Hasefe Hanım, fitneci ve kıskanç elti Neriman, samimi mahalle esnafı ve çocuk safiyetiyle etrafında olanları bize anlatan, dizinin ileriki bölümlerinde büyüklüğünü de göreceğimizi sandığım mükemmel oyunuyla küçük Osman…
Dizide mahalle, sokak, hane dekorları, otomobil ve diğer aksesuarlar mükemmel. 1970’li yıllara götürüyor izleyiciyi.
1970’li yılların acılı ve bir daha yaşanmasını asla istemeyeceğimiz sağ-sol çatışmaları ile ülkeyi 12 Eylül 1980 Askeri Darbesine götüren günlerin Marksist kalıntıları biliyorsunuz; yazılı basına ve televizyonlara çöreklendiler. Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği paramparça oldu. Marksist ve Sosyalist Stalinist rejimler yok oldu. Fakat bizdeki kriptolar ellerine geçen ilk fırsatta bu insan hayatını hiçe sayan; rezil rejimlerin doktrinini yazarlar köşelerinde, filmciler de ortaya koydukları yapıtlarda (özellikle eser demiyorum) köhne fikirlerini, ideolojik zehirlerini kusuyorlar. Bir-iki örnekle okuyucuma ve TV.izleyicilerine bunları göstermek bizim boynumuzun borcu. Hikâyedeki masum bir olayı (küçük Osman’ın komşunun bahçesinden incir çalması), toplumumuzun ahlâkıyla bağdaşmayacak anlayışları çok ustaca ve ilk anda anlaşılması zor bir tarzda zihinlere yerleştirmeye çalışıyorlar. Kendileri, ideolojileri gereği başarıyorlar da. Dizinin geçen salı günkü (28 Eylül) bölümünde Osman’ın incir çalmasında olduğu gibi. Mahallenin aksi ihtiyarı Lemi’nin bahçesinden incirleri toplayan küçük Osman, annesine yaptığı işin doğruluğunu kendince mantıklı bir şekilde anlatıyor. “Ben Lemi’nin incirlerini çalmadım. Bu incirler ağaçta yetişiyor. Ağacın incirlerini aldım. Bu incirler Lemi’nin değil. Lemi’nin kafasından, kolundan çıkmıyor. Asıl Lemi hırsız, ağacın incirlerine el koyuyor.” Sonra Osman dış sesiyle (büyüdüğündeki fikriyatı dillendirirken); o yaşta kapitalist sistemi yerle bir ettiğini söylüyor. Ve biz farkına varsak da varmasak da ekran başındaki yaşıtları, Osman’ın şirin anlatımıyla hırsızlığın meşruiyetini, şuur altlarına yerleştiriyorlar. Oysa bizler çocuklarımıza böyle bir hareketin haram olduğunu gerek dinimiz İslâmiyet, gerekse Türk örfü gereği anlatırız. Atalarımız olan Osmanlı askerinin sefere giderken bir üzüm bağının ürününü nefisleri çekip yediklerinde, bunun bedelini para olarak asmanın dallarına astıkları gerçeğini anlatarak yetiştirdik evlâtlarımızı. Fakat medeniyetin kirli zihinli kişilerce, böylesine istismarı bu topluma yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bunların ideolojileri batsın.
 “Aile dizisi” olarak lânse edilen bu dizideki bir başka kepazelik de; Soner ile tekerlekli sandalyeye mahkum kardeşinin karısı Aylin arasındaki aşka, bu durumun sözüm ona masumiyetini kanıtlayan konuşmalarına ve salıncaktaki sarmaş dolaş görüntülerine ne demeli? Bu konuşmalar aile ilişkileri konusunda zihinlerde nasıl bir tahribata sebep olacağı neden yapımcı firma sahipleri, diziyi oynatan kanalın sahipleri, oyuncular, dublajcılar ve dizinin yapımında görev alanlar tarafından düşünülmüyor, konunun ahlâki boyuta çekilmesi için bir Allah’ın kulu bu kepazeliklere niye itiraz etmiyor. Aile toplumun temel taşı. Bu taşın oynaması kendi çocuklarının, gelecek nesillerin ahlâki çöküntüye uğrayacakları gerçeği bunları hiç mi düşünceye sevk etmiyor. Yazıklar olsun emeği geçenlere (!).
Basında, bu yayın döneminde 87 yeni dizinin başladığını okudum. Yalnız Kanal D’nin elinde 27 dizi projesi varmış. Kayda değer birine rastlarsam tavsiye ederim, siz değerli okurlarıma.