Üç katlı binanın tüm katları asıl temizlik görevlileriyle birlikte Tahir’in sorumluluğuna verilmişti. İki görevli bir de o; zorluğu mu vardı üç katlı binayı paspaslamanın. Tuvaletleri de bir elden geçirip, öğretmen odalarıyla dersliklerin kabasını aldılar mı, kalan zamanlarda yan gelip yatmak işten değildi.
Ama, gitgide sıkıntılar kendini belli etmeye başladı; temizlik işinin erbabı olan asıl görevliler sürekli hastalanıyorlardı. Hastalanmadıklarında da başına dayıbaşı kesilip işleri sürekli buna yaptırıyorlardı. Görevliler kurnazdı; hele hele bunun karısını dövmekten hapis cezası alıp, TCK’nın yeni hükmü gereğince, hapse karşılık temizlik işine verildiğini öğrenmemişler miydi? Bu artık tümüyle tuzu biberi olmuştu.
 
                                                             …
 
Gün geçtikçe her şeye kızmaya başladı Tahir. Çalışırken görenler de, iş bulduğunu sanıp, “Aylık ne kadar?” diye sorup durmuyorlar mıydı? Hele biri de, “Tayir mayış nedigan?” diye sormaz mı? En çok ona kızdı, ifrit oldu. “Konuşmasını bilmez, elalemin aylığını sorar” diye söylendi durdu.
Okul müdürünün, yaptığı temizliği çok beğenip, “Aferin sana, adın gibi temiz adammışsın” demesi bile can sıkıntısını azaltamadı.
Aslında en çok karısına kızıyordu. Durduk yerde aylarca temizlik yapacaktı; hem de tek başına ve üstelik üç katlı binanın tamamını temizlemecesine.
İyi kötü geçimini sağlayacak bir gelir elde etse canı yanmayacaktı. Üç katlı binayı böyle her gün, bedavaya temizlemek ağırına gidiyordu. Neymiş? Gönüllü temizleyiciymiş. Ama “Buna da şükür” diyordu ara ara; öyle ya, bunun yerine gidip hapis yatmak da vardı.  
 
                                                           …
 
Okuldaki asıl temizleyiciler son güne kadar ya hastalanacak ya da başında amirlik yapacaklardı; bir çare bulmalıydı.
Düşünürken başının üstünde bir yıldız belirdi, karısını her gün düzenli hırpalayan Ahmet Bey geldi aklına. Can sıkıntısı az biraz dağılır gibi oldu. Ahmet bey’in başına gelecekleri düşününce de, kimseye belli etmeden sinsi sinsi gülmeyi ihmal etmedi. “Öyle ya” dedi, kendi kendine, “Biz bir tekme, yarım yamalak bir tokat, o da tokattan sayılırsa; erkeklik gururumuz izin vermediğinden karşılığında yediğimiz sopayı anmıyoruz bile, üç ay, temizle babam temizle. Peki, bu Ahmet Bey’in durumuna ne demeli? Sevim kardeşimize günde üç öğün dayak atar. Düzenlidir de. Sabahları kahvaltıya uygun hafif geçer, çok çığlık attırmaz komşucağızımıza. Öğlenleri belli olmaz, kimi gün hiç ses duyulmaz, kimi gün mahalle ayağa kalkar. Evde olmadığı zamanlarınkini biriktirir mi bilmem. Asıl düzenli bağırış çığırış akşamları duyulur, akşam yemeği niyetine sıkı hırpalar.”
Bak sen şimdi; Tahir eften püften bir sebeple üç kat binayı temizlesin, komşu Ahmet bey, üstüne üstlük nerden bulduğu belli değil paralarla akşamlara kadar kahvelerde oyun oynasın, keyif çatsın; olacak şey mi? Tahir bir akşamüstü özellikle yavaş yavaş evin yolunu tuttu. Amacı, Sevim bacıya rastlarsa, kışkırtıp Ahmet Bey’i şikayet ettirmek, hapis karşılığı temizlikçiİAlik uygulamasıyla yanına aldırmak, üç katlı binayı tek başına temizlemekten kurtulmaktı.
O gün şanslı gününde miydi neydi, bir de baktı Sevim hanım arkadan geliyor. Daha da ağırdan aldı. Yaklaşınca da fırsatı kaçırmadı:
-  İyi günler Sevim bacı?       
-  İyi günler, bir şey mi vardı?
-  Yahu, eşiniz diyecektim, sizi çok dövüyor anladığım. Olur mu öyle. Ver savcılığa iki satır dilekçe kurtul şu dayak illetinden.
Sevim hanım durumundan hoşnut olsa gerek Tahir’in söylediklerine çok şaşırdı:
-  Tahir efendi Tahir efendi, bizim evi izlemekten başka işiniz kalmadı mı sizin? Hem sizin için iş bulmuş çalışıyor, diyorlar; kendi işinize baksanıza siz.
Tahir dut yemiş bülbüle döndü birden. Aslında onu bu sözler bile çok etkilemeyecekti; Sevim hanım tam yürüyüp gidecekken, dönüp bir söz söyledi ki, asıl umutlarını kıran o oldu:
- Hem, kocam değil mi ayol? Sever de döver de!
 
                                                              …
 
Tahir bu sözlere karşılık da hiçbir şey demedi, diyemedi. “Temizle Tahir okul senin” sözü geldi geçti aklından bir an. Yürürken söylenmeye de devam etti, “Breh breh! Yahu, ellerde ne karılar varmış be! Bizimkine bir tokat savuracaksın; değmesine bile gerek duymaz, rüzgarından savcının karşısında topuk selamına geçer tövbeler olsun!”
                
                                                              …
 
Bu olayın tek yararı, Tahir’in görevlendirildiği okulun üç ayı tertemiz geçirmesi oldu. Görevliler şimdi Tahir gibi yetenekli birinin yolunu gözlüyorlar. Ne demişler, temizlik TCK’dan gelir.