Ulu Önder Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyetimizle birlikte modern ve çağdaş Türkiye’de kadının yerine oldukça önem verilmiş olup bugün ülkemizde kadının adı hemen hemen her dalda anıldığı gibi başarılarıyla da bu hakkın onlara tanınmasındaki memnuniyetlerini dillendirmektedirler. Ancak erkek milleti olarak geçmişten günümüze kadar gelen belkide yıllarca yitirmeyeceğimiz bir hisle meslek ve konumları ne olursa olsun kadınlarımızı korumak isteriz. Erkeğin gözünde kadının yeri anlatılamaz. Ayrıca olaya sadece eş olarak değil kız kardeş ya da kız arkadaş olarak baksak da bu durum değişmez. Güçlü yada güçsüz her erkek yanında bir bayan olduğu vakit karşı karşıya geldiği olaylarda veya istemeden de olsa kendini içinde bulduğu tartışma ortamlarında kesinlikle sonucunu düşünmeden kavgaya atılır. Bu yüzden haklı bile olsak dövüşmeye zaten karşıyım ama yanında bir bayan bulunan kişiyle ağız münakaşasına girmememiz bizi küçük düşürmeyeceği gibi tam aksine gösterilen bu olgunluk bizi yüceltecektir.
Tam olarak tarif edemeyeceğim bu duygu, bir erkeğin kendisine erkek denilebilmesi için gerek duyduğu başlıca ana şartlardan diyebilirim. Bir erkek yanında bulunan bir bayanın önünde kesinlikle güç, korkak ve zor bir duruma düşmemelidir. Eğer bu duygulardan herhangi birini yaşarsa sonunu düşünmeden hem kendisi hem karşısındaki için büyük tehlike olabilir. Erkekteki bu eylemin mutlaka tıbbi ya da bilimsel bir adlandırması mevcuttur. Yanlış olabilir ama buna koruma ve kollama içgüdüsü de diyebiliriz diye düşünüyorum. Kaldı ki çoğu zaman bir erkek kendi çocuğunun yanında da bahsettiğimiz türden tartışmalar ve olaylar içerisinde yer almak istemez. Bu durumda sonu tartışmaya varacak hususlar içerisinde yer alan erkeğin yanında bir bayan olması halinde karşı taraftaki erkeğin anlayış göstermesi ile olay büyük ölçüde tatlıya bağlanır. Aynı durumla kendileri de geçmişte karşı karşıya kaldıkları için olsa gerek ki genelde orta yaş ve üstü erkekler bu tip olaylarda anlayış göstermeyi tercih ederek haklı bile olsalar tartışmayı uzatmazlar. Ancak gençliğin bahsettiğimiz hususu yadırgamak ya da idrak etmek için zamana ve tecrübeye ihtiyacı olduğundan ötürü aynı anlayışı göstermesi beklenemez.
Bundan yedi - sekiz yıl kadar önce hoş bir ortamda birbirinden güzel insanlarla gerçekleştirdiğimiz sohbet içerisinde o zamanki Ödemiş İlçe Emniyet Müdürü Yaşar Özdemir’ de vardı. Kendisinin anlatmış olduğu, oldukça beğendiğim ve konunun anlam ve önemine yakışır bir hikâye ile devam etmek istiyorum: “Ormanlar Kralı Aslan toplantı yapmaya karar verir. Toplantı saatinde bütün hayvanların orada bulunmasına rağmen Serçe toplantıya iştirak etmemiştir. Aslan, Karga’ya görev verip Serçe’yi derhal toplantıya çağırmasını ister. Serçenin yanından gelen Karga Aslan’ a Serçe’nin toplantıya gelmeyeceğini söyler. Aslan; “Benim çağırdığımı söyledin ve gelmeyeceğim dedi, öylemi?” diye sorar. Karga, evet aynen öyle cevabını verir. Aslan Karga’ya ikinci bir kez Serçe’yi çağırması için görev verir. Serçe’nin yanından gelen karga Arslan’ a; “Sizin çağırdığınızı söylememe rağmen toplantıya katılmayacağını gayet sert ve kararlı bir şekilde söyledi” der. Bu kez Aslan Karga’ya “Serçe’nin yanında dişisi var mıydı?” diye sorar. Karga da Aslan’a “Belirttiğiniz gibi yanında dişisi vardı” cevabını verir. Aslan da bunun üzerine “Öyleyse bırakın serçeyi gelmesin. Serçe yanında dişisi varsa Kral’ı tanımaz” der.
Okuduğunuz üzere erkek işte böyle bir şey, yanında dişisi varsa Kral tanımaz. Bunun genlerimizde var olan ve engelleyemeyeceğimiz bir güdü olduğunu düşünerek bu tarz olaylar içerisinde bulunmamız halinde bu hususu göz ardı etmemekte fayda görüyorum.
Sevgi, saygı ve selamlarımla…