2011 Kasımında “Kanuni Sultan Süleyman’ın Yanlışları” adlı bir yazı yazmıştım. Üzerinden 15 ay geçmesine rağmen hala revaçta. Tıklanma oranı bu yazıyı yazdığım sırada 13500 idi. Yazıma olumlu olumsuz 60 yorum aldım. Aynı sitede yazdığım bir arkadaşımız da bana göndermede bulunmuş. “Tıpkı her fırsatta kötülemek için fırsat kolladığımız “Muhteşem Süleyman”… demiş. Ben kimseye, yok yere bu kişi şöyle böyle demem. Yanlışı varsa söylerim. Bu ne tarihimizi karalamaktır, ne de olayları saptırıp gerçeği gizlemektir.
 
Olumsuz eleştirilerde, benim atalarımıza nasıl böyle yazı yazdığım; Osmanlı padişahlarının evliyalık mertebesinde olduğu, yarın ahirette yüzlerine nasıl bakacağım söylendi. Bir okurum sağ olsun hislerime tercüman olmuş, “Torunları Kanuni’ye ‘Dede, 5 yaşındaydık, bizim canımıza nasıl kıydın? Çocukluğumuzu yaşayamadan bizi mezara koydun.” deyince Kanuni ne cevap verecek, yüzlerine nasıl bakacak.” demiş. “Kanuni’yi iki oğlunu ve torunlarını öldürttüğü için sevmem.” dedim. “Fatih Kanunnamesi vardı, ondan öldürttü.” dediler.
 
Önce şu ayetlere bir bakalım: “Allah'ın verdiği canı Allah alır. İntihar, kasten adam öldürme cinayettir (Kuran-ı Kerim 2. süre 85.ayet). “Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası içinde devamlı kalacağı yer Cehennemdir.” (Nisa: 93). “Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Mâide: 32)  Görüldüğü gibi bir kişiyi öldürmek ile milyarlarca kişiyi öldürmek arasında hiçbir fark yok.
 
Yine bir ayette şöyle diyor; “Sizi ilkin topraktan, sonra her birinizi bir damlacık meniden, bir kan pıhtısından yaratan O’dur. İçinizden bazıları ergenlik ve ihtiyarlık çağına ulaşmadan hayata veda eder. Sonuçta hepiniz belirlenmiş bir vakte kadar yaşamaktasınız. Allah’ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur.” (al-i İmran suresi, 145)
 
Siz “Fatih kanunname yaptı, kardeşlerini öldürmek caizdir.” diyorsunuz. Kuran’da Yüce Allah da “Verdiğim canı ben alırım.” diyor. O zaman; “Siz Fatih Kanunnamesi’ni Kuran’dan üstün mü tutuyorsunuz. Yoksa kutsal kitabımızın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?” Kürtaj olayına “Allah’ın verdiği canı Allah alır, çocuk aldırmak günahtır” diye karşı çıkanlar “Padişah oğlunu, torunlarını öldürtebilir.” diyorlar.
 
Burada bir noktayı kaçırmayalım. Diyeceksiniz ki, devletin geleceği için öldürttüler. O zaman karşı sorum hazır. Eğer devlete karşı ayaklanmışsa, isyan etmişse tamam. “Beş yaşındaki torunun devlete isyan edeceğine o günden nasıl karar veriyorsunuz? Kanuni bunu nasıl anlamış? Mustafa hangi ayaklanma girişiminde bulunmuş da öldürülmüş?” Geçin bunları. Lütfen kendi kendinizle çelişkiye düşmeyin. Bu haftadan itibaren Türk tarihindeki taht kavgalarını, Fatih Kanunnamesini ve Osmanlıda kardeş katli üzerine seri bir yazı yazacağım.
 
Orta Asya Türk devletlerinde veraset sistemi yoktu. Yani hakan ölünce kimin tahta geçeceği belli değildi. Ülke hanedan üyelerinin ortak malı sayıldığından hakan soyundan herkes tahta geçme hakkına sahipti. Bu durum sık sık taht kavgası çıkmasına, devletin kısa sürede yıkılmasına neden oldu.
 
Türklerde ilk taht kavgası, tarihteki ilk Türk Devleti olan Asya Hun Devleti’nde görülür. Asya Hun Devleti’nin kurucusu olan Teoman, oğlu Mete yerine Çinli eşinin oğlunu tahta çıkarmak istedi. Töreye göre Türk hatundan olan çocuğun başa geçmesi gerekiyordu. Bu nedenle Teoman eşinin dolduruşu ile Mete’yi düşmanı Yüeçiler’e rehin olarak gönderdi. Bunun anlamı “Size saldırmayacağım, saldırırsam oğlumu öldürün” idi. Teoman ardından Yüeçiler’e savaş açtı. Bir yolunu bulup Yüeçiler’in elinden kaçan Mete, babasını, üvey annesini, kardeşlerini öldürüp kağan oldu. Bundan sonraki Türk Devletlerinde taht savaşı sürdü gitti. Bunda kağanlara gönderilen Çinli prenseslerin payı büyüktü.
 
Bu taht kavgaları genelde kardeşler arasında veya amca-yeğen arasında idi. Ancak farklı olaylar da görülüyordu. Örneğin Kutluk Devleti’nde Bilge Kağan ile Kültigin. Babaları öldüğünde çok küçük olan bu iki kardeşin yerine amcaları Kapağan Kağan hakan oldu. İki kardeş amcalarına sadakatle hizmet ettiler. Amcaları ölünce Bilge Kağan hakan, kardeşi ordu komutanı oldu. İki kardeş birlikte hareket edip Göktürk Devletine son yükselme devrini yaşattılar. Kültigin, ağabeyinin kendisinin hakan olması teklifini kabul etmedi. Orhun Yazıtlarında Bilge Kağan bunu şöyle anlatır: “Kardeşim Kültigin Hakan olmayı istemedi. Benimle sözleşti. Baba ve amcamızın üzerinde çalışmış oldukları büyük Türk Ulusunun adı, ünü yeryüzünden silinmesin diye gece uyumadık, gündüz oturmadık.”…
 
İki kardeş arasındaki ilişki “küçük kardeşin büyüğünü bilmesi” ve “büyük kardeşin küçüğünü gözetmesi”dir. Aralarında bir kavga yaşanmamasını da bir ölçüde bu aile terbiyesine bağlayabiliriz. Küçük yaşta yetim kalan bu iki kardeşi birbirlerine böylesine kenetlenmelerini öğütleyen kişi hiç şüphesiz anneleri İlbilge Hatun’dur. Demek ki olabiliyormuş. Tahta geçmek arzusu kardeşlerin birbirine olan sevgi ve saygısını yok etmeyebiliyormuş.
 
Gelecek hafta Osmanlılarda taht kavgalarını ve tarih boyunca neler yaşandığını anlatacağım.
 
Saygılarımla hoşça kalın.