Öncelikle saygıdeğer öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler gününü kutlarım.

Çocuklarımızı emanet ettiğimiz bu kutsal mesleğin mensuplarının hâl-i pür melâlini acaba ne kadar biliyoruz.

Beni yazıyı yazmaya sevkeden, Türkiye’nin en büyük eğitim sendikasının yaptığı araştırmaların yayınlanması oldu. Buna göre öğretmenlerin yarısı mutsuz ve yılgın. Hükümet yanlısı olduğu bilinen Eğitim-Bir-Sen’in (240 bin üyeli) anketindeki çarpıcı sonuçlar. Bir tekini yazmakla yetineyim: Öğretmenler, sorunlarının çözümü için, resmi makamlara güvenmedikleri. Aslında yukarıdaki tek cümle sözün bittiği yer olması gerekir değil mi? Değil… Bir dokun, bin ah işit! misali bakın daha ne dertler var…

Aynı sendikanın araştırmasından bir başka çarpıcı sonuç da; öğretmenlerin stresli olduğu. Eğitim-Bir-Sen (malûm hükümet yanlısı bir sendika) “Öğretmenlerin Yıldırma Algısı ve Tecrübeleri Araştırması” başlıklı anketine katılan öğretmenlerin % 45.7 si, meslek hayatları boyunca yıldırmaya maruz kaldıklarını söylüyor.

Dikkat edileceği gibi, bu sonucun; psikolojik şiddet olan yıldırmanın temel ve orta öğretim kurumlarında yaygın olduğu belirtiliyor. Araştırmaya göre, her 5 öğretmenden 1’i yıldırmaya bağlı stres yaşıyor. Bu konuda öğretmenlerin yıldırmayla ilgili resmi şikâyet kanallarını kullanmadığı gerçeği var. Öğretmenler genellikle, durumun zaten değişmeyeceği düşüncesiyle, herhangi bir girişimde bulunmuyorlar. Ayrıca istenmeyen duruma kişinin sadece kendisinin değil, başkalarının da maruz kaldığını bilmesi, en acısı da; durumu kabullenme ve duruma katlanma eşiğini yükseltmektedir. Öğretmenlerin yıldırmaya karşı tepkisiz kalmalarında, yıldırmayı önlemeye yönelik herhangi bir politikanın geliştirilmemiş olmasının da önemli bir rolü olduğu dikkatlerden kaçırılmamalıdır.

Ayni dönemle eş zamanlı yapılan bir başka araştırmada, Eğitim Sen (130 bin üyeli) mensubu öğretmenlerimizin % 90’ı geleceğe umutla bakamıyor. Öğretmenlerin % 38’i siyasi kadrolaşmaya dikkat çekip, baskı ve yönlendirmeyle karşı karşıya olduklarını söylüyorlar. Bu baskının da daha çok “Eğitim-Bir-Sen’li”  okul müdürlerinin, ”Bizim sendikaya üye ol! Yoksa burada sana hayat yok!” yaklaşımından geldiği biliniyor. Ne kadar acı değil mi saygıdeğer okurlarım? Peki, öğretmene yıldırma anketini kim yapmıştı? Eğitim-Bir-Sen. Öğretmenleri kimin neden yıldırmak istediği ortaya çıkmış oluyor böylece.

OKUL MÜDÜRLERİNE MÜLÂKAT HAKSIZLIĞI

Konu ile ilgilenenler; Okul Müdürlerinin görevden alınmasına Danıştay’ın ‘dur’ dediğini hatırlayacaklardır. Bu karar sonucu mağdur olan idarecileri, mahkemeler görevlerine iade etti. Buraya kadar hukukun işlediğini görüyoruz. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı bir hukuksuzluğa imza atarak, eğitimcileri görevlerine atamıyor. Dikkat buyurunuz! “Üçüncü defa dahi mahkemeyi kazanan okul müdürlerinin şimdilerde mülâkata çağrıldığını öğreniyoruz. Bundan sonra ne olacağı söyleyeyim sayın okurum: Bazıları mülâkat için kapıları aşındıracak, bazıları ise ‘yine görevi vermeyecekler!’ deyip mülâkata falan gitmeyecek. Bu mülâkat meselesine nasıl bir kılıf uydurmuşlar biliyor musunuz? Yönetmelik değişti efendim. Eh! Konumuzla ilgisi yok ama Devlet İhale Kanunu ile ilgili yönetmeliğin 140 defa değiştirildiği bir idareden ne beklenir? Dikkat buyurunuz, üç defa mahkeme kapılarını aşındırıp, yürütmeyi durdurma kararı verilen idareciler, görevlerine dönemiyorlar. Bu durum tam bir hukuksuzluktur. Yani, işin Türkçesi; kendilerinden olmayana elmek hakkı yok!

Saygıdeğer öğretmen okurlarımız dışındaki okurlarım için de bilgi vermem gerek; Dershaneler Yasası olarak bilinen torba yasayla 4 yıl okul müdürlüğü yapanların, görevleri sona ermişti. 100 puan üzerinden 75 alanların süresi uzatılacaktı. Ancak, bir çok ilde okul değerlendirmesinde olumlu puan alan yöneticiler, ilçe milli eğitim müdürlüğü tarafından elendiler. Bunun üzerine sendikalar söz konusu durumu, yargıya taşıdılar. Bu suretle Danıştay’ın kararı ile müdürlerin göreve dönmesinin yolu açılmıştı. Ancak Danıştay’ın ‘dur!’ demesine ve açılan davaların kazanılmasına rağmen birçok yönetici halâ görevine dönemedi.

Şimdilerde sendikalar, yine mahkeme kapılarına gittiler ve puanlamayı İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin yapamayacağına mahkemeler karar verdi. Mağdurlar yeniden puanlamaya tabi tutuldular: Bir çoğu da, sendika internet sitelerinden öğrendiğimize göre; neredeyse 100 puana yakın alanlar, ve açtıkları davaları Türk adaleti önünde kazandıkları halde görevlerine dönemiyor ve tekrar mülâkata çağrılıyorlar.

Akıllara gelebilecek bir başka soruyu da sorarak yazımı sonlandırayım. Aşağıdan gelen iyi eğitimli genç öğretmenlerimiz için kadrolar açılması iyi olmaz mı? Elbette olur. Ama maksat o değil ki; benden değilsen sana su bile yok zihniyetinin en bariz göstergesidir bu..

Saygılarımla.