ÖDEMİŞ BELEDİYE BAŞKANI BEKİR KESKİN
BELEDİYEYE 10 ÜZERİNDEN 8 PUAN VERDİ
 
“BİZ ÖDEMİŞLİLERLE BERABER ÖDEMİŞ’İ UÇURURUZ”
 
 
BEKİR KESKİN’LE BİR YIL
 
Ömer AKŞAHAN-Yiğit SÜMER
 
Ömer Akşahan: Öncelikle böyle bir söyleyişi bizimle yapmayı kabul ettiğiniz için gazetemiz Yerel Güç adına teşekkür ediyoruz. Yerel Güç’ün iki editörü Yiğit Sümer ve ben, sizin bir yıllık icraatınızın bir dökümünü yaparak okuyucularımıza duyuralım istedik. Bu söyleşiyi herkesin merakla beklediğini sanıyoruz. Ödemiş’in güzide mekânlarından biri olan Ahrandı tepesinin bahçesinde güzel bir bahar esintisinin yüzümüzü okşadığı saatlerde insan çok farklı duygulara kapılıyor burada. Sanırım siz de bir yılın nasıl geçtiğini anlayamadınız. Bizler zamanın peşinde koşmaktan yorulduk.
Bekir Keskin: Ülkede zaman hızla akıyor, sürekli gündem değişiyor. Özellikle 60’lı yıllardan bu yana dingin bir yaşantımız yok. Biz geriye dönmektense hep önümüze bakmalıyız.
ÖA: Elimizde beş yıllık bir zaman dilimi var. Bunun bir yılını harcadınız. Bu süreçte neler başardınız? Kalan dört yılda neler yapacaksınız, bu söyleşinin ekseninde bunları konuşalım diyoruz.
BK: Ben de en azından size teşekkür ederek başlamak istiyorum. Böyle bir imkânı bulduk, böyle dingin bir ortamda, Ahrandı’da. Adet yerini bulsun diye değil ama şöyle geriye dönüp bir yılda neler yaptığımızı irdeleyebileceğimiz bir ortam yarattınız. Aynı zamanda buradaki çay bahçesi çalışmalarını da paylaşıyoruz.
ÖA: O zaman hemen şöyle bir soruyla gireyim söze. Bir yılda bir başkan olarak sizde derin iz bırakan ne oldu?
 
“ÖDEMİŞ’TE BU KADAR İŞSİZLİK OLDUĞUNU TAHMİN ETMİYORDUM”
 
BK: Açıkçası ben Ödemiş’te bu kadar büyük bir işsizlik olduğunu düşünemiyordum. Daha dengeli, daha az bir işsizlik var sanıyordum. Ekonomik darboğaz var. İnsanlar da durumu gelip bana anlattığı için her şey bende birikiyor. Normal klasik iş başvuruları her zaman oluyordu. Ama insanlar gelip size kendi özel durumlarını anlattığında da bu kadarı da Ege’de hele Ödemiş gibi bir yerde de var mıymış dedirtecek hayat öyküleri var. Yürek paralayıcı şeyler. Çocuklarının bakımı için bir yerlerde çalışmak zorunda olan insanlar ki, onlar gerçekten yürek paralayıcı. Belediyedeki arkadaşlarla da bu konuyu konuştuğumuzda eskiden de böyle şeyler vardı farkındaydık ama bu dönemki kadar iş başvurusu olmadığını söylediler. Benim için bir şansızlık, ülkeme tutulmuş küçük bir ayna olması benim için önemli bir unsurdu.
ÖA: Sizin konuşmalarınızda da sık sık vurguladığınız bir olay, başkanlığa geldiğiniz günden bu yana bin 500 civarında iş başvurusu olduğu şeklindeydi.
BK: Evet, evet, aşağı yukarı o civarda.
ÖA: Siz bir dönem Ödemiş’te elektrik mühendisi olarak çalıştınız. Daha sonra yurtdışına giderek çalışmanızı sürdürdünüz. Ayrıldığınız Ödemiş’le, başkan olarak döndüğünüz arasında ne değişti? Ne fark görüyorsunuz?
 
“ÖDEMİŞLİLER KÜLYUTMAZ. KIVRAK ZEKAYA SAHİPTİRLER.”
 
BK: O zaman da belediyeyle ilgili işler yapıyorduk. Belediyeyle iç içeydik. Elektrik müteahhidi olarak projeler çiziyor, taahhüt işlerini yapıyordum. O zamanlar Ödemiş’in alt yapısının hemen hemen tamamlanmak üzere olduğunu görüyorduk. Öyle bir tespit vardı. Bu geçen onbeş yıl içersinde temel belediye hizmetleri bitmiş, tamamlanmış. En azından Ödemiş derli toplu, Türkiye de çok az şehre nasip olacak şekilde klasik belediyecilik hizmetlerini tamamlamış kentlerden biri haline gelmiş. İlk gözlemim o oldu. Ödemiş küçük bir köy halinde iken, bir kent haline dönüşürken kente gelip yerleşen çok farklı kimlik ve kültüre sahip insanların oluşturduğu yeni bir şehir. Yani dağın sırtlarında kurulmuş eski bir yerleşim olarak Tire gibi değil. Birgi de merkez olma konumundan uzaklaşmış. 1800’lü yıllardan sonra Ödemiş çok farklı coğrafyalardan göç almış; Arnavut, Boşnak, Pomak, Rumeli göçmenleri, Türkmenler var. Bu kültür birarada yaşarken saygı ve sevgiyi de aralarında geliştirmiş. Biz farkında değiliz ama Ödemiş dışında gördüğümüz birçok yerde iki kültürlü yerlerde bile çok büyük çatışmaların, didişmelerin olduğunu biliyoruz. Bu değişik kültürler ve değişik insanlar Ödemiş’te çok güzel kaynaşmış. Bir de göç dalgasında güçlü insanlar, o göç koşullarına dayanabilen insanlar ayakta kalabiliyor. Zayıflar o koşullara uyum sağlayamadığı için geride kalıyorlar. Dolayısıyla buraya Ödemiş’e ulaşan insanlar da güçlü insanlar. Zeki insanlar. O zekâ kırpıntıları kuşaklar boyunca bize de geçmiş. Onların torunları olarak biz Ödemişliler biraz daha farklıyız. Yani çok iyi biliyoruz; nereye kadar gideceğimizi, nerede duracağımızı; ne hakkımızdır, ne hakkımız değildir ve güzel iş, kötü iş çok güzel ayırt edebiliyoruz. Bunu açık açık dillendirmesek de bıyık altından gülebiliyoruz. Yani biz Ödemişlilere kolay kolay kimse kül yutturamıyor. Tamam diyoruz yüzüne karşı ama iş kendi aramızda olayın değerlendirmesine geldiğinde burası doğruydu, şurası yanlıştı diye çok rahat irdeleyebiliyoruz. Yani biz bir sürü gibi değiliz. Yahut birileri biz Ödemişlileri alıp güdemiyor. Kıvrak bir zekâ yapısına sahibiz. Bunu biz tüm Ödemişliler olarak ele alıp söylüyorum. Bu ürün çeşitliliğinde de öyle. Bir zamanlar tütün varmış, pamuk varmış; birisi bitmiş hemen öbürüne geçmiş; işte park bahçe bitkilerine, hayvancılığa, sebzeciliğe geçiyor, seraya geçiyor. Yani bir yönüyle çıkış yolunu buluyor. Çok fazla şey beklemiyor merkezi hükümetten.
ÖA: Bunda herhalde eğitimin büyük önemi var. Özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında 1932’de Ortaokul, 1944’de Erkek Sanat Enstitüsü, 1955’te lise, havzada ilk kez Ödemiş’te açılan eğitim kurumlarıydı.   
 
“KALICI MAKYAJ YAPIYORUZ”
 
BK: Ödemiş’in kent haline gelmesini sağlayan insanlar Kuvay-ı Milliye deneyiminden gelmiş, bir kısmı aynı zamanda eğitimlerini yurt dışında tamamlamış insanlardı. Mesela Refik İnce, Hamit Şevket İnce, Şükrü Saracoğlu, Koca Doktor Mustafa Bengisu, Mithat Baykal, Mutahhar Şerif Başoğlu yüksek öğrenimini İsviçre’de yapmış. Özümlediği o kültürle Ödemiş’i değiştirmiş. Kent planını uluslar arası yarışmaya açmış. Şükrü Saracoğlu Fransa mezunu. Yabancı dil bilen belediye başkanları var burada. Hemen hepsi yabancı dil biliyor bu insanların. Yani bizim belediyecilik geleneğimiz çok sağlam. Gerçi arada bazı duraksamalar olsa da Ödemiş bugüne kadar çok iyi idare edilmiş bir kent. Onun için bizim yapacağımız, belki de bu benim şansım, Ödemiş’i hep süslemek, güzelleştirmek kente kalıcı bir makyaj da denebilir yapılanlar.
Yiğit Sümer: Kentsel belleğe özel bir önem veriyorsunuz.
BK: O benim kişisel bir ilgi alanımdı. Yani Ödemiş’e bağlılık, Ödemiş sevgisindendi. İlkokuldan sonra Ödemiş’ten ayrılarak hep yatılı okudum. Hep bir ev özlemi, aile özlemi ve ona bağlı olarak doğduğum büyüdüğüm kent özlemi. Ödemiş Lisesinde iki yıl okuduktan sonra tam kente dönüş yaptım derken yeniden üniversite hayatı, ardından Suudi Arabistan’a gidiş, ki o zamanlar yılda ancak bir kez gelinebiliyordu. Bu Ödemiş özlemini Ödemiş üzerine yaptığım araştırmalarla giderebiliyordum. Sonra günün birinde bunları yazmak gerekince de ortaya o güne kadar el atılmayan ama bir o kadar da değerli konuları yakalamış oldum. Onları kitaplaştırınca da güzel bir kent belleği ortaya çıkmış oldu.
ÖA: Ödemiş olarak geç kaldığımız bir konu var mı? Geniş kapsamlı olarak da düşünebiliriz bunu.
 
“ÖDEMİŞ’İN SANAYİ KENTİ OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM”
 
BK: Ödemiş sanayileşmede geç kalmadı. Sanayileşme Ödemiş’te olamazdı zaten, olmamış da. Zorlasan da olmazdı sanayi. Çok verimli tarım arazisi. Hiç anlamı yok. Ama Ödemiş’in biraz nüfusu şişti. Etraftan göç almadı, köylerden göç alarak büyüdü. O nüfusa göre yeni gelişen yerlerimiz güzel gelişmedi. Ama bunu fark ettiğimiz zaman da Ahrandı’ya Zeytinlik’e Efe Konut’a doğru güzel gelişmeye başladı. Yani Ödemiş’in batı ve güney kısmı da gelişebilirdi yıllar içinde. Çok fazla eşit dağılmamış kent içi güzellikler. Ben de bunu böyle tespit edince Ödemiş’te güzelliklerin daha homojen, kentin tamamına yayılan bir tarzda olması için çalışıyorum.
YS: Artık bir fabrikalaşmaya gidilemez mi Ödemiş’te?
BK: Gidilebilir ama bunlar münferit tek tek fabrikalar olabilir. Yani bir Torbalı, bir Kocaeli gibi koca bir sanayinin parçası olamaz Ödemiş. Fabrika kurulması lazım, yani bir tane iki tane kurulur. Yan yana fabrikalar kurulup bir sanayi kenti olabileceğini düşünmüyorum. Torbalı’da yan yana fabrikalar geldi, bunda İzmir’e yakınlık da önemli rol oynadı.
YS: Sizin için bir yılda hayata geçmiş ya da geçecek olan en önemli proje nedir?
 
“SAĞLADIKLARIMLA KONUŞMAK VE ÖVÜNMEK BENCE DAHA İYİ”
 
BK: Bence hayata geçenler önemli. Hayata geçecek olanlar sanki insanın kafasındaki plan gibi kalır ama kentte yaşayanlar hayata geçenlere bakarlar. Bir kere Ödemiş’in tüm giriş çıkış yolları refüjlü, kaldırımlı, güvenli, aydınlık olmaları gerekiyor. Ben bunu yarattım sanıyorum. Ahrandı yolu, Birgi yolu kaldırımı ve aydınlatması yönüyle bunların diğer iki ana çıkış yolu gibi çağdaş bir yapıya kavuşması gerekiyordu. Yani bunlar başarıldı. Sırada Ovakent çıkışı var. Ödemiş bir tarım kenti olması nedeniyle mahalleler oluşurken de homojen bir şekilde büyüyemedi. Hayvancılığa geçilince Ödemiş’in kıyısında yapılan hayvan damları zamanla sürekli oturulan mekânlara dönüşmeye başladı. Öyle olunca bahçe arasında süt kamyonları hayvancılıkla ilgili trafik arttı. Orada yaşayan çocuklar arttı. Kent içinde evi olan insanlar oralara taşınmaya başladı. Dolayısıyla oralar hizmet bekliyordu. Asfaltlanacak tarla bahçe yolları, oranın su şebekesi, çocukların okula gelmesi için imkânları sağladık. Sağladıklarımla konuşmak ve övünmek daha iyi bence. Ama plan çok. Biyogaz santralı kent için gerçekten bir yenilik. Önümüzdeki yıllarda hayalleri zorlayacak bir yenilik. Bunlar planlandı, programlandı. Ama bunlar gerçekleştiğinde konuşmak daha iyi. Bir et kombinası o da planlandı, programlandı, Kalkınma Ajansına teslim edildi. Çöp deponi alanı da çağdaş bir kent için yapılması gereken bir çalışma. Bunda bir takım bürokratik engeller var ama sonuçta hepsi dokunulmuş projelerdi. Sanırım sizin kastettiğiniz bitmiş projelerdi. Bu kapsamda Kuvvetli Meydanı çalışması. Kuvvetli 1965’li yıllarda Ödemiş’e bağlı bir köydü. Orada çağdaş bir alan yaratmayı Ödemiş’te homojen bir yapı sağlamanın bir göstergesi olduğu için önemsiyorum. Hemen bu alanın yanıbaşında Dikmen Caddesinde keskin dönülen bir virajın yanındaki üç evi kamulaştırırken gördük ki, karşısında 8900 m2’lik yer Ödemiş’in merkezindeki Salı Pazarı gibi bir prestijli bir alan olabilir. Perşembe pazarını da oraya taşıyabileceğimiz alan; dolayısıyla hemen oraya yöneldik. Yani düşüncemiz ve ileriye doğru kentin merkezinde ne varsa kıyısında da o olsun deyince kendiliğinden ufuk açılıyor. O yolu yaparken o araziyi planladık. Orayı da bir iki yıl içinde yapınca herhalde ‘nasıl bir Perşembe pazarı oldu’ diye orayı konuşmaya başlayacağız. Amaç, kentin her yerine hizmetleri eşit götürmek ve dağıtmak. İnsanları da kentin bir parçası haline getirmek. Yani kendilerini kentin dışında kalmış hissettirmemek. Bir bütünlük sağladığımızda da herkeste bir Ödemişlilik bilinci ile hem kentin yönetimine katılacak hem eleştirileri daha yapıcı olacak hem daha bir güven duygusu içinde sıkıntılardan kurtulabilecekler. Temel hedef, güleryüzlü insanların daha çoğunlukta olduğu bir kent yaratmak. Temel hedef ve sloganı böyle seçmiştik. O doğrultuda Ödemiş’i güleryüzlü insanların kenti yapmak istiyorum.
YS: Gelecek dört yıl yine bu projeler üstüne mi gidecek yoksa aşama aşama mı? Yani bunlar 2010 için mi yoksa gelecek dört yıl için mi?
 
“YÖRENİN KALKINMASINA ÖNCÜ OLACAĞIZ”
 
BK: Yoo bunlar beş yıl içinde. Yörenin kalkındırılması için çalışacağız. Temel belediyecilik hizmetleri aşağı yukarı tamamlanmış. Belediye klasik bir devlet dairesi haline gelmeyecek. Su parası toplayan ya da imar sorunlarını çözen, harç ve vergi toplayan kurum olmak yerine bir takım konularda inisiyatif alacak. Bunların da başında yörenin kalkınmasına katkı sağlamak üzere geliştirilen projelerde öncü olacak. Yani kendisi yapamadığı noktalarda bilgisi birikimiyle insan kaynaklarıyla toplumun önüne geçecek. Kuruluşları, kurumları oluşturacak. O kurumlarda güven duygusu aşılayacak belediye olduğu için ve örneğin park bahçe bitkilerinde olduğu gibi pazarlama konusu çok önemli. Ödemiş’te bin 200-bin 300 park bahçe bitkisi üreticisi var. Eğer biraraya gelemiyorlarsa belediye onları bir araya getirecek. Ondan sonra bırakacak yakalarını, onlar zaten kendi yollarını çizmiş olacak. Hayvancılık da keza öyle. Hayvancılıkla belediyenin ne ilgisi var? Hayvancılık belediyeden uzak, bağ bahçe arasında yapılıyor gibi görünüyor ama belediyenin yaptırdığı biyogaz santrali hayvanın dışkısını alıp ondan elektrik üretiyorsa insanlar bunu görüp 300-500 ortaklı şirketler kurup bizim kurduğumuzdan daha büyük bir santral veya işletme kurma yoluna gideceklerdir. Yani böyle öncü olacak, öyle inisiyatif alacak. Kaynakları bu gibi konulara aktarmaya başladıkça halkın güveniyle birleşen bu durum eminim Ödemiş’teki ekonomiyi de farklı bir yöne götürecek. Yoksa öbürü iddialı olur; Ödemiş Belediyesi tek başına Ödemiş’in ekonomisini kalkındıramaz. Belediye orda inisiyatif alıp öncü olur yolu çizer, Ödemiş’in zeki insanları, değişime ve olaylara göre çok kolay tavır alabilen insanlar bir biçimiyle o noktadan sonra kendileri tarımsal sanayiye yönelik tesisleri de kurarlar.              
YS: Peki, bu bir yıllık süreçte genel anlamda nelerin değiştiğini gördünüz Ödemiş’te?
 
“ÖDEMİŞLİLER BELEDİYEYE SAHİP ÇIKIYOR”
 
BK: Sanırım siz onu daha bilirsiniz değerlendirirsiniz. Bu bir yılın sonunda insanların kafasında bu belediye bizim belediyemiz imajı oluşmaya başladı. Göreve başladığımızın ilk aylarında bu böyle değildi. Aslında böyle bir soruyu ben size sormalıyım. Böyle bir imaj oluşmaya başladı mı? Ben bunu hissetmeye başladım. Bizim belediyemizde klasik siyaset, partizanlık yapılmıyor ama elbette belediye CHP’nin siyasetleri doğrultusunda, sosyal demokrat görüş doğrultusunda bir yerlere doğru gidiyor ama bu bir partizanlık bağlamında değil daha bir sosyal belediyecilik anlamında bir yerlere doğru gidiyor diye bir izlenim edinmeye başladım. Bahçe yollarına girmek, asfaltlamak, onların sorunlarına çözüm bulmak; Perşembe pazarı, Kuvvetli Mahallesi, hemen akabinde Kantarcı Meydanı düzenlemesi ki meydanı var, parkı var, bordürleri var ama yıpranmış bir görünümde binaların boyaları dökülmüş. Bunları yeniden ele alıp boyadığımızda orda yepyeni bir meydan oluştuğunu görecek insanlar; “Evet, belediye buraya da geliyormuş,” diyecekler. Belediye klasik işleri dışında su, kanalizasyon çöp işleri dışında bizim çağdaş bir görüntü içinde yaşamamız için bir şeyler yapıyormuş diyecekler. Ben o doğrultuda devam edeceğim.
ÖA: 5393 sayılı Belediye yasası belediyelerin anayasası gibi. Belediyeci olarak bu yasayı incelemek durumundasınız. Bu yasada şu noktalar da olsaydı ya da şu kısıtlamalar da olmasaydı diyeceğiniz hususlar var mı?
BK: 5393 sayılı yasa 2000 yılları başlarında bir taslak olarak hazırlandı ve tartışmaya açıldı. O taslak çok güzel bir taslaktı. Yani eğitimin bir kısmı, kent güvenliğinin bir kısmı belediyeye bırakılıyordu. Çağdaş Avrupa ülkelerinde, Amerika’da buna benzer uygulamalar vardı. Ama Güneydoğudaki terör ve eğer kentleri bu kadar yetkiyle donatırsak Güneydoğuda çok farklı noktalara gider diye yasanın birçok yeri kırpıldı. Bu yapılmasaydı örneğin bugün şehir içi trafiği tamamen belediyenin denetiminde olacaktı. Eğitim, sağlık hizmetlerinin bir kısmı belediyeye devredilecekti. Belediye böylece merkezi hükümetten biraz daha bağımsız, kaynakları daha fazla olan ve kararlarını kentlinin verebileceği bir yönetim tarzına kavuşacaktı. O kırpılmalara rağmen bazı açık kapılar buluyoruz ama örneğin bir şirket kuramıyoruz. Aslında şirket kurmak da o kadar suistimal edilmiş ki şehirlerde. Evet, Ödemiş’te bir ihtiyaç olsaydı da keşke kursaydık derken, diğer kentlerde yapılanlara bakıyorsunuz, içiniz acıyor. O kaynaklar heba olup gidiyor. Oraları insanlara maaş verilen ama zarar etmesine karşın hiç kimsenin de o kaygıyı gütmediği kuruluş haline getirmişler. Ekonomik olarak büyüyorlar ve serbest piyasa ekonomisinde dengeleri bozan bir hale geliyorlar. Onun için önümüzdeki beş on yıl içinde Türkiye geliştikçe bu 5393 sayılı yasanın olanakları da daha iyi yerli yerine oturacak ve kentler daha iyi yönetilir hale gelecek.
ÖA: Hemen burada aklıma gelen Büyükşehir belediyesinin İzbeton şirketinin İzmir’deki İlköğretim Okullarının birer güleryüzlü kurumlar haline gelmesinde yaptığı katkılar unutulmaz. 5393 sayılı yasada benim eksik bulduğum şey belediyenin eğitim kurumlarına fiziksel olduğu kadar, başka konularda da müdahil olamamasıdır. Örneğin Osmanlı zamanında öğretmenlerin maaşını belediye ödüyordu. Öğretmenlerin atanma işi yerel eğitim kurumlarınca gerçekleşiyordu. Burada bu konular gelsin belediyenin yetkisi altında olsun demeyeceğim ama diyeceğim şu ki; belediyenin kentin bütün kurumlarıyla organik bir bağı olmalı. Bu anlamda 5393 bana göre eksik ya da değdiniz gibi kırpılmış.
YS: Göreve gelmeden önce acil olarak çözmem gereken şey şudur dediğiniz ama göreve geldikten sonra acil olarak çözmem gereken şu oldu dediğiniz şey ne olabilir?
 
“YETKİLER DAĞITILMALI, HER ŞEYİN BELEDİYE BAŞKANININ İNİSİYATİFİNDE OLMAMASI LAZIM”
 
BK: Belediyeler yönetimi kamu yönetimi zihniyeti içinde, biraz durağan yapısı var gibiydi. Bir nüfus dairesi, bir vergi dairesi gibi sırası geldikçe yapılan rutin işler gibi işleyen bir yapısı vardı belediyenin bence. Bu bir eleştiri değil, öyle gelmiş öyle giden. Siz de öyle devam etseniz kimse neden öyle devam ediyor diye sormaz. Belediye bu bölgenin bir şemsiyesi ise ve güvenilir bir kamu kuruluşu ise bence; yönetim sistemi kamu kurumu disiplini içinde yapılacak, ama hizmetler ise bir özel sektör dinamizmi içersinde olması lazım. Belediyenin organizasyonunda yasaların izin verdiği ölçüde değişiklikler yapmak gerekiyordu. Ödemiş Belediyesi’nin iki tane başkan yardımcılığı kadrosu uzun yıllardır var. Bu kadroları kullanarak organizasyon yapısında bir dinamizm kazandırmak, işleri bölmek istedim. Ödemiş gibi orta ölçekli kentleri yönetmek yerlerde bir zorluk; beldelerde belediye başkanı bir kahveye çıktığında hemen herkesle bir şekilde temas etmiş oluyor. Büyükşehirlerde ise öyle alt birimler, müdürlükler var ki hepsi bir biçimiyle işleri paylaşıyor; Büyükşehir belediye başkanı da biraz daha protokol, biraz daha işlere yukardan bakar hale geliyor. Ödemiş gibi yerlerde beldeler gibi hem insanlarla iç içe olacaksın, aynı zamanda Büyükşehirler gibi projelere yukarıdan bakacaksın. Buna tabii zaman yetişmiyor. Her şey belediye başkanının inisiyatifinde olmaması lazım. Yetkilerin dağıtılıp yapılan işlerin yine bir komite, heyet tarafından irdelenip tek kişinin becerisine bağlı olmadan irdelenip ondan sonra değerlendirilmesi lazım. Bu, mesela Ödemiş Belediyesi’nde uygulanmayan bir şeydi. Ben onu uygulamaya çalışıyorum ki; artık bu düzenlemelerin sonuna geldik gibi. Müdürler değişti, yeni müdürlükler kuruldu. Başkan yardımcıları kadrolarına bağlı olan birimler belirlendi. Bu şekilde nerdeyse bir özel sektör dinamizmine doğru gidiyoruz. Mesela bu değişim oldu ama bunu vatandaş pek fazla fark edemedi. Bundan sonra yapacağımız hizmet ve hamlelerde bu sistem bizi daha da hızlandıracak.
ÖA: Bu değişimi biz basın olarak farkındayız da acaba vatandaşın farkına varamamasında göreve getirdiğiniz isimlerin de bir fonksiyonu yok mu? Örneğin Başkan Yardımcısı İrfan Akça sürekli tartışılan bir isim. Ben bunu vatandaştan değil bizzat partinin içinden bir belediye başkanının ağzından –ismini vermek istemem- duydum. O, “Belediyede iki sıkıntı var; biri İrfan Akça, diğeri Ali Türer” dedi. Bu iki isim de sizin göreve getirdiğiniz kişiler.
BK: O konu, sizin olaya nerden baktığınıza bağlı.
YS: Bu eleştiriyi partilerin ilçe başkanlarından da duyduk. Onlar da, o kişi orada ne yapıyor, ne tür projeler üretmiş, biz de duyalım gibi sözler söylüyorlar. Yoksa o, ortalarda gözükmeyi mi sevmiyor?
 
“İRFAN AKÇA TAM BİR BELEDİYECİ”
 
BK: İrfan Bey ortalara çıkmayı da, öne çıkmayı da sevmiyor. Teknokrat insanların bir kısmı projecidir, proje üretir. Bazı insanlar da o projeleri gerçekleştirir, o projelerin önüne çıkar, ismi öne çıkar. Proje bir adım geride kalır. İrfan Akça aldığı yönetim terbiyesiyle nerde söze başlayacağını nerde sözü başkanına bırakacağını çok iyi bilen bir insan. Yani onun düzeyinde deneyimli birikimli olan bir insanın başka bir ortamda olsa çoktan belediye başkanının önüne geçerek ipi alıp göğüslemesi gerekirdi. İrfan Akça ayrıca tam bir belediyeci. Belediyeye Ödemiş’te başlamış daha sonra Büyükşehir’e geçmiş, çeşitli dairelerde çalışmış daha sonra da Tansaş’ı kurmak üzere yola çıkmış, kurmuş büyütmüş; ortada henüz yurtdışından gelen büyük alışveriş merkezleri yokken Tansaş’ı yurt çapında geniş bir ağ zincir market haline getirmiş. Daha sonra da ismi halen saygıyla sevgiyle anılan rahmetli Ahmet Priştina’nın genel sekreterliğini yapmış. Yani İzmir Büyükşehir’in ikinci adamıymış. Bu kadar bilgi birikimli, deneyimli bir ağabeyimizden Ödemiş’te yatırım yapmış birinden yararlanmak için eleştirmek yerine bizim bu göreve gelmesini talep etmemiz gerekirdi. Onun çok değişik projeleri var. Mezbaha, eski ve yeni soğuk hava depo tesisleri yanında paketleme tesislerinde Ödemiş’in sebze ve meyvelerinin İzmir’e pazarlanması gibi. Ödemiş ekonomisinin geliştirilmesine ilişkin bütün projeler onun denetiminde gerçekleştiriliyor. Çevresi çok geniş İzmir’de. O çevredeki kişileri bir biçimde Ödemiş’teki işlerin içine sokuyor. İrfan Akça ve Ali Türer’e çok dar bir partisel kadrodan baktığınızda evet, belki eleştirilebilir ama hiç parti gözüyle değil de, bir klasik bir Ödemişli gözüyle Ödemiş’te kimler proje üretiyor, Ödemiş’i kimler yönetiyor gözüyle baktığınızda da Ödemiş için çok büyük kazanç oldukları görülür. Yani ilk başta da konuştuğumuz, Ödemiş Belediyesi herkesin belediyesi, bizim belediyemiz kavramı yerleşmeye başladı derken çok dar bir kadro bunlar ne arıyor burada derken, çok geniş insan grubu da; bu insanlar belediyenin yapacağı işlerde kendi bilgi birikimlerini de ortaya koyuyorlar diye de takdir ediyorlar. Benim de düşüncem öyle.
YS-ÖA: Bu isimler niye dışarıda gözükmüyor eleştirisi ki, bu sizin için de geçerli.
 
“ÖDEMİŞLİNİN KAYNAKLARINI EN İYİ ŞEKİLDE KULLANMALIYIZ”
 
BK: Ödemiş gibi ortanın biraz üstünde büyüklükte kentler için aslında o bir yanılgı. Belediye başkanı bol bol esnaf ziyareti yapacak, bol bol ortalarda görünecek, işte herkesle kucaklaşacak, herkese hayırlı işler diyecek, oturup çay içecek, kahve içecek yani zamanının büyük bölümünü insanlar arasında geçirmek çok büyük bir beklenti Ödemiş’te. Aslında ben onu da yapacağım. Ama bu hoş bir alışkanlık değil. Aslında Ödemiş’in kenar semtleri bizden çok fazla hizmet bekliyor. Yani bu konuştuğumuz projeler birilerine terk edilip de birilerinin gerçekleştireceği projeler değil. Bir biyogaz santrali projesi, benim bizzat kendimin ilgilenmesi gereken bir iş ki, daha önce bu alanda kendi deneyimlerim var. Bu alanda gerek yerli, gerekse yabancı bir kişi ve firmayla birebir ilişkilerim var. Onlarla toplanacağım, en doğruyu bulmak üzere zaman harcayacağım. Onlara zaman harcamasam birileri projeyi getirse, ya o proje yanlışsa ya onu uyguladığımızda mahcup olursak Ödemişliye! Belediye Ödemişlinin kaynaklarını, ödediği su, işgaliye, bina harçlarını o biriken paraları en iyi şekilde harcamakla yükümlü. Yani benim sorumluluğum o. Ben bunu çarçur edemem. Başarılı olup olmamanın da ölçüsü o. Minimum parayla maksimum iş yapmak.
ÖA: Bir eleştiri konusu da Kız Öğrenci Konukevi olayında ilk olarak Tevfik’in binasının kiralandığı, sonra da şimdiki yerine taşınması sırasında önceki binaya kira ödenerek gereksiz harcama yapıldığı hakkında ne diyeceksiniz?
 
“YENİ YURDUN MALİYETİ DAHA DÜŞÜKTÜ”
 
BK: Bir ay kadar kira verdik. O sırada projeyi yapıyorduk. Onu yaparken yepyeni bir olanak çıktı, yepyeni sıfır bir bina çıktı. Biz de ona geçtik. O Kız Öğrenci Konuk Evi için acele etmemin nedeni de bizim sosyal belediyecilik anlayışımızın bir gereğiydi. Ödemiş’te bir kız yurdu ihtiyacı var. Atatürkçü, çağdaş bir kız yurdu ihtiyacı. Bu geciktirilmeden acilen halledilmesi gereken bir konuydu. Yani biz kızlarımızı oradaki buradaki evlerin içinde, hangi ideolojinin düşüncenin çerçevesinde olduğuna bakmadan bir takım ellere teslim edemezdik. Ödemiş’te kızlarımızın her şeyin açık, şeffaf ve gönül rahatlığıyla kalabildikleri bir yurt ihtiyacı vardı, bir konuk evi ihtiyacı vardı. Bu bir zorunluluktu. Onun için acele ettim. Eğer bu yıl açılmasaydı seneye açılabilirdi ama gelir gelmez tavrımızı belli etmeliydik. Evet, Ödemiş Belediyesi’ndeki zihniyet budur, kız öğrencilerimize sahip çıkıyoruz burası Atatürkçü bir kenttir, kızlarımızı Atatürkçü ellere teslim ediyoruz, bu göstergeyle acele ettik, ilk planda bu binayı tuttuk. Daha sonra projeler, yönetmelikler derken daha iyi bir olanak elimize geçtiği için öbür binaya geçtik. Önceki binada fiziki olarak yapılacak iş çoktu, maliyeti çok yüksekti. Odalar bölünmesi gerekiyordu. Hem buranın kirası diğerinden daha düşük ve mükerrer kira vermedik.
YS: Şu anki yurtta kaç öğrenci var?
BK: 72 öğrenci kapasitemiz var. Gecikmemize rağmen şu an 42 öğrencinin yanısıra gelip giden, kalan öğrenci ailesi, öğretim üyeleri ya da yeni atanan memurlardan o kadar da misafir oluyor. Yani bu yılı 40-50 öğrenciyle geçirmiş olduk. Ama önümüzdeki yıl şimdiden müracaatlar var, galiba kapasiteyi dolduracağız.
ÖA: Bu kapasite belki de önümüzdeki yıl size yetmeyecek sanırım. Öğrendiğime göre Meslek Yüksekokuluna önümüzdeki yıl iki yeni bölüm daha açılacağı haberini aldım.
YS: Sanırım Sağlık Yüksekokulu kaldırılacakmış.
BK: Kaldırılıp yerine başka yüksekokul gelecek. Dört yıllık diye İzmir’e taşımak istiyorlarmış. Tüm ilçelerdeki dört yıllık okulları merkeze toplamak istiyorlarmış.
ÖA: Benim burada dile getirmek istediğim şu; Denizli’nin üç bin nüfuslu Bekilli ilçesine devlet Kredi Yurtlar Kurumu olarak kız ve erkek yurdu yapıyor da niye bu Ödemiş’e yapılmıyor? Derdim bu, benim. Belediye olarak bu konuda bir takım girişimler olmalı diye düşünüyorum.
BK: Ege Üniversitesi rektörünün de; “Biz Ödemiş’e iki yüksek okul getirdik ama Ödemişliler bu okulların gelişmesine yeterince sahip çıkmadılar,” diye bir sitemi vardı Mayıs ayında yaptığımız görüşmede. Ben de kendisine bu konukevi düşüncemizi anlattığımda çok sevindi. O görüşme projeyi hızlandırmamızda önemli bir etken oldu. Hemen bir yer bulup o yeri konukevi yapabildik. Bu bir göstergeydi; evet, Ödemiş dışardan gelen öğrencilere sahip çıkıyor fikri benimsendi. Eğer yine ihtiyaç olursa, biz belediye olarak bir konukevi daha açarız. Bizim işimiz dışardan gelen öğrencilerimiz Ödemiş’te rahat ettirmek.
YS: Ödemiş’in adını duyurmak adına bu bir senede neler yapıldı, gelecek yıllarda neler yapılacak?
 
“YEREL BASIN ve BELEDİYE KAYNAŞMALI”
 
BK: Valla bunu hep beraber yapacağız. Ad duyurmak demek bir iletişim meselesi, bir medya, bir halkla ilişkiler meselesi. Bunu biz yerel basınla iç içe çok iyi bir diyalog içerisinde işlerimizi yürütürsek yerel basının ulusal basınla ilişkileri sayesinde kendiliğinden önümüz açılır. Sadece Ödemiş’teki yazılı ve görsel medya ile değil onların bağlantı içinde olduğu ulusal medyayla, yani bir noktada onlar bizi oraya taşıyacaklar. Ödemiş Belediyesi’nin etkinliklerini, hizmetlerini ulusal medyaya direkt yansıtamıyoruz nedense.
YS: Paneller, konferanslar yapılıyor, el sanatları için TRT çekimler yapıyor.
BK: Ama onlar hep gelip geçici. Esas etkiyi yaratacak olan yerel basınla belediyenin kaynaşması ve yerel basının da bir Ödemişlilik bilinci, sevgisi ile bunları ulusal basına taşıması.
ÖA: Burada hemen devreye gireyim. Gönen Belediyesi denince ilk aklıma Ömer Seyfettin Öykü Yarışması geliyor. Gönen’le Ömer Seyfettin’in özdeşleşmesi. Bizde de öykücü rahmetli Behiç Duygulu vardı. Bu konu o kadar zor bir konu, aşılmayacak bir konu değil. Biz de pekâlâ Ödemiş belediyesi öncülüğünde Behiç Duygulu Öykü Yarışması yapabiliriz. Bu şiir de olabilir.
BK: Tabii, tabii çok iyi bir fikir. Ödemiş’in çok değerli insanları var.
ÖA: Ödemiş’in uluslararası saygınlığı olan çok değerli insanları var. Örneğin bir Muzaffer Şerif Başoğlu sosyal psikolojinin kurucusu; “Şerif Teorisi” olarak anılan projesiyle anılan biri. Bir gün Ödemiş Fenerbahçeliler Lokali’nde Saracoğlu’nun fotoğrafı önünde oturan iki kişiye o resimdeki kişinin kim olduğunu sorduğumda, tanımıyoruz, dediler. Buyurun. Bu kentte Şükrü Saracoğlu’nu tanımayan binlerce insan var. Size bir başka ismi söyleyeyim: Prof. Dr. Osman Tosun. O da ziraat profesörü ve biz onu Ödemiş Efe dergisinde yıllarca önce tanıtmıştık. Biz Ödemişliler olarak bir Kuşadası Belediyesi’nin yaptığı gibi Ödemiş’in yetiştirdiği değerli insanların büstlerini bir park içinde yer alması neden olmasın. Bir Mustafa Bengisu’nun belediye içindeki o ucube büstünü her gördüğümde içim acıyor doğrusu. Bana kalsa onun heykelini dikerdim.
BK: Seçim öncesi söyledik biz. Saracoğlu’nun anıtının karşısına Bengisu’nun da anıtı dikilmeli diye. Bunu yapacağız. Mesela biz kendimizi duyuramıyoruz. Onun bir göstergesi de şu anda ulusal bir fotoğraf yarışması açtık, Ödemiş Belediyesi olarak. Konu Ödemiş fotoğrafları. Jüri ulusal bir jüri, kendimizi yine duyuramadık. İnternette duyurusunu yaptık, fotoğraf sitelerinin haberi var. Para ödüllü bir yarışma.
ÖA: Niye fotoğrafçılık?
BK: Bununla başladık. Arkasından öykü gelebilir.
YS: Ödemişlilerin bu konuda tanıdıkları illaki vardır, iletişime geçilebilir.
BK: Gelsinler Ödemiş’te foto safari yapsınlar. Biz Ödemiş’i tanıtma konusunda sıkıntı çekiyoruz. Bunu bir senede de henüz aşamadık. Daha önceki yıllarda da aşamadık.
ÖA: Benim belediyede hep eksikliğini hissettiğim bir müdürlük nihayet sizin döneminizde gerçekleşti: Kültür Müdürlüğü.
BK: Evet, ayrı bir bütçesi olacak, o işle ilgili çalışanlar olacak.
ÖA: Ancak bu müdürlük Kuşadası’nda gördüğüm bir müdürlük gibi olacaksa ben ona karşıyım. Orda gördüğüm şey, kültür müdürlüğü değil de sanki nikâh müdürlüğü! Gelenlere nikâh tarihi rezervasyonu yaptıran asık suratlı biriyle karşılaştım ve beklemeden de oradan uzaklaştım.
 
“SPOR KONUSUNDA SESİMİZİ DUYURACAĞIZ”
 
BK: Bir de bünyemizde yaz okuluyla birlikte 750 kişinin spor yaptığı bir spor etkinliğimiz var ki bu da anılmaya değer bir durum. Özellikle gençlerin sporun her branşındaki etkinliklere katılması o çağın getireceği sorunları önlemede büyük önem taşır. Spor demek disiplin demektir. Spor demek enerjisini akıtmak demektir. O kadar kişiye sahip çıkıyorsun demektir. Yani Ödemiş Belediyesi’nin klasik hizmetlerinin yanısıra diğer hizmetlerin de önü açılmış durumda. Bu konuda benden önce hizmet eden her kişiye teşekkür etmem gerek. Ben aslında önümde hazır da buldum diyebilirim. Klasik alt yapı hizmetlerinin yanında bu tür hizmetleri de tüm Ödemişlilerle birlikte yapacağız. Mesela bir Atletizm Şenliği başlı başına İrfan Akça’nın bir organizasyonuydu. Hatta benim haberim bile olmadı. Ben sadece gidip madalya verdim. Farkında mısınız bilmem, orada birincilere 250 TL, ikincilere 150 TL, üçüncülere 100 TL Tansaş hediye çekleri verildi. Bu çocuklar için çok büyük bir olanak. Şenliğin dört tane sponsoru vardı. Belediyenin kasasından beş kuruş çıkmadan organizasyon gerçekleşti. Önümüzdeki yıl daha güzel olacak. Ve atletizm sporu Ödemiş’e yerleşecek. Stat bize geçerse hemen kale arkalarına kum havuzuyla yüksek atlama, uzun atlama pisti yapacağız. O branşları da Ödemiş tanıyacak. O dallarda da yetenekli çocuklarımız vardır. Bu sayede de artık sesimizi duyurmaya başlayacağız.
ÖA: Burada bir eleştirimi de dile getirmem gerekiyor. Geçenlerde voleybolda gençlerimiz Kuşadası Yıldız Fenerlilerle yaptığı karşılaşmayı set vermeden 3-0 alarak bölgesel ligde şampiyon oldular. Ancak bu önemli maçta belediyeden sadece Ufuk Bey vardı. Ne Meclis üyeleri, ne belediye başkan yardımcıları o maçta yoktu. Oysa voleybol severler tribünleri doldurmuştu. Spor denilince neden yalnızca futbol akla geliyor ki? Bu sadece bizde değil ülkede yapılan bir yanlış. Birçok spor dalı var ki, her biri birbirinden değerli ve onların da tutkunları var. Buradan motodrag konusuna geleceğim. Bu işte belediyenin bir ihmali söz konusu mu?
BK: Tabii önemli bir konu. Hayır bir ihmal yok. Orası kentin bir caddesi. Yapıldığı zaman şehrin dışında bir yerdi. Şimdi şehir oraya doğru genişledi ve insanların gelip geçeceği, trafiğin işleyeceği bir yer oldu. O bölgede yaşayan vatandaşları da daha fazla mağdur edemeyiz. Motodrag talebi gibi orada yaşayanlar da biz ne zaman caddemize kavuşacağız, diyorlar. Dengelemek lazım. Bu durumda motodragı kapatmak değil ama bir başka yere pisti taşımak zorundayız. Bunun için yer bulduk. Çevre yolundaki bir alanı motodrag pisti haline getirmek istiyoruz.
YS: Motodrag’ın Avrupa ayağı alınmak istenirken şimdi ulusal yarışmalardan çıkma durumu söz konusu. Pistin bir bölümünde sıkıntı vardı.
 
“MOTODRAG PİSTİNİ ÇEVREYOLUNA TAŞIYACAĞIZ”
 
BK: Evet, o yeri düzelttik. Pistin tamamını yeniden asfaltlamak nerden baksan 100 bin liraya mal oluyor. Son yarışlardan sonra ortaya çıkan dalgalı yerlerin de tamiriyle yarışlara açık olacak pist. Ama söylediğim gibi tarla bahçe yolları dururken 100 bin liralık bir parayı piste harcamak orada yaşayan insanlara haksızlık olmuyor mu? Öyle iki arada bir derede konu. Yeni pisti 2010’da olmasa bile 2011’de yapabiliriz diye düşünüyorum.
ÖA: Peki, 1956’da yapılan Otogar binası ne zaman yeni yerine taşınacak?
BK: O da, çevre yoluna bağlı bir konu. Çevre yolu şu an mahkeme kararıyla iptal edildi. Yani 18 B uygulaması yanlış yapıldığı için dava açan kazanıyor. Sadece asfalt kalıyor. Asfaltın güneyi ve kuzeyi yeniden düzenlenecek. Orada kimin neyi var neyi yok bir şehir plancısı tarafından ele alınıp, belediye meclisince onaylanacak. Başladığımız noktaya döndük. Biz en kısa zamanda 1/5000 ölçekli haritayı hazırlatıp, onaylatacağız. Tarla sahipleriyle görüşüp yolun bir bölümünde motodrag pisti ayırıp bu çevre yolu krizini de çözeceğiz. Şu an asfalt dışında kalan kısmında vatandaş davayı kazandı. Asfalt 1985 yılında onaylanmış. Nereden geçeceği belli. Asfaltın kenarındaki alanlar ne amaçla kullanılacağı yeniden düzenlenecek ve yeniden belediye meclisinde onaylanacak.
ÖA: Peki asfalt açılamaz mı?
BK: Çok az bir kısmı kamulaştırılmış. Aslında daha önce asfaltın kamulaştırılma işi Bayındırlık Bakanlığı tarafından kaynak aktarılıp kamulaştırılsaydı bu tür sorunlarla karşılaşmayacaktık. Karayolları İzmir’den geliyor Ödemiş’e kadar orada bırakın kamulaştırmayı belediye olarak biz yaparız diyoruz. Birgi yolunda gene Karayolları devreye giriyor. Yani efeliğimiz tutuyor! Böylesi trilyonluk projeleri belediye olarak üstleneceğimiz yerde merkezi hükümetten kaynak aktarılmalıydı. Şimdi olmaz mı, olur yine de. Olası bir hükümet değişikliğinde benim isteyeceğim ilk şey bu çevre yolu kamulaştırması olacak. Bu hükümetten isteyemiyoruz. Burada bu işi proje bazında hazırlayabiliriz ama kamulaştırma işine girme konusunda bana sorarsanız, bu kaynağı çevre yolundansa şehir içinde yaşayanlara harcamalıyız, derim. Doğrusu Karayollarının işini biz nasıl yapabiliriz ki?
YS: SGK konusu var başkanım. Onda son durum nedir?
 
“BELEDİYENİN KÜTÜPHANESİNİ SGK’YA TAHSİS ETMENİN BİR ANLAMI YOK”
 
BK: SGK’ya biz Ödemiş olarak bir yer gösterdik. Bu doğrudan belediye olarak olmasa da onların hizmet verebileceği yer konusunda yardımcı olduk. Ödemiş’te SGK’nın kendi binası var. Şimdiki ING Bank’ın olduğu bina. Bankanın bir senelik kontratı var. Bu yılın sonunda kontratı dolunca o binaya geçecek. Onlar geçici bir süre için istiyorlardı. Biz sanayi sitesinde bir yer gösterdik, Ziraat Odasının alt katında bir yer gösterdik. Onlar karar verecekler. Belediyenin kütüphanesini onlara tahsis etmenin bir anlamı yok ki. Biz kitaba, eğitime, kültüre, sanata önem veren bir belediyeyiz.
ÖA: Ama o konuda dertliyim Başkanım. Derdimi deştin gene. İlçe Halk Kütüphanesi olayı. Bu kütüphanenin sanayi sitesinde olması mı gerekiyordu? Belediye Kütüphanesiyle İlçe Halk Kütüphanesi birleştirilemez miydi?
BK: Birleştireceğiz. Tabii bunun hesabını bana soracağınıza Kültür Bakanlığına soracaksınız. Merkezi hükümete soracaksınız. Ben de böyle deyince manşete çıkıyorum! Merkezi hükümetin onca kaynakları var.
ÖA: Efeliğimizi çevre yolunda göstereceğimize bu konuda gösterelim. Gel diyelim, kütüphanelerimizi birleştirelim, diyelim.
BK: Bunu ben söyledim kendilerine. Buraya taşınabilirsiniz, dedim. Bize yer yetmeyecek, hem kolileri açamayacağız, dediler. Oraya sığmayacağız, dediler. Kendileri başlangıçta isteseler de daha sonra yaptıkları hesaba burası uymadı.
Madem sordunuz, en büyük projeyi açıklayayım. Gelin elbirliğiyle belediye binasını yıkalım, yıkılan alanı park yapalım, Çukur Parkın ayıbını örtelim. Çünkü şehirler meydanlarıyla anılır. Çukur Park ne yazık ki 12 Eylül sonrası emir demiri keser bir anlayışla yapıldı. Bu arada, Türk Hava Kurumu binasının restorasyon izni çıktı. Orayı restore edeceğiz. Valilik proje çizimi için kaynak ayırdı. Diğer restorelerde müteahhitlerle bazı sıkıntılar var. Çok düşük fiyat verdiler Ama eninde sonunda o binalar da bitecek.
YS: Belediyenin adliye binasına taşınma durumu söz konusu olacak mı?
 
“ENİNDE SONUNDA BELEDİYEYİ TAŞIYACAĞIZ”
 
BK: Ben Adalet Bakanlığı’ndan talep ediyorum. Yeni adliye binası cezaevinin yanına inşa edildiğinde şimdiki binaya taşınmayı en azından mevcut alanın park olarak değerlendirilmesi için Ödemişliler adına istiyorum. Bunu da bir fırsat olarak değerlendirip Ödemişliler olarak, belediye binasını yıkmak için istiyoruz. Adliye olmazsa yeni hastane yapıldığında eski SSK binası olur, oraya belediyeyi taşıyalım diyoruz. Belediye için yer seçmiyoruz ama eninde sonunda belediyeyi taşıyıp o alanı parka dahil edeceğiz. Önümüzdeki dört sene içindeki önemli projelerden biri de bu olacak.
YS: Bu bir yıl içinde sizce en başarılı çalışan birim hangisi? Yani en yoğun çalışan birim?
 
“İMAR VE FEN İŞLERİ BAŞARILIYDI”
 
BK: İmar ve Fen İşleri Müdürlüğü. Klasik belediyecilik hizmetleri açısından bu birimler haliyle çok çalışıyor. Daha verimli çalışmaları için de müdürlük kadrolarında değişiklik yaptık.
ÖA: Biraz da siyaset konuşalım. Şu sekiz meclis üyesi niye o toplantıya katılmadı, sizi terk etti? Öte yandan Kent Konseyi bütçesi reddedildi. O ne olacak? Orda benim anladığım bütçe rakamına itiraz vardı.
 
“MECLİS ÜYELERİ TÜZÜKLERİ İYİ OKUMALI”
 
BK: Rakama değil de niye biz bu işe bütçe ayırıyoruz şeklinde itiraz vardı. Bütçe kavramına itiraz edildi. Ama önümüzdeki meclislerde konu yeniden gündeme gelecek. Çünkü bütçe ayırmak yasa gereği. Meclis üyelerimiz zaman zaman yasalarda tüzüklerde yönetmeliklerde neler var onlara bakmaları gerekiyor.
ÖA: Merak ettiğim diğer bir konu, başkan yardımcılıklarına meclis üyelerinden birileri getirilemez miydi?
BK: Yasal yönden bir engel yok. Ancak Şevket Akgün’ün belediyedeki 28 yıllık deneyimini, denk bütçenin oluşmasındaki katkılarını gözardı edemezdim. Yani ondan yararlanmak istiyoruz. Emekliliği gelmiş bir insan. Benim tercihim onun deneyiminden, birikiminden Ödemişliler adına sonuna kadar yararlanmak. Onu da ben rica ettim. Kafasında emekli olma fikri de vardı. En azından bir dönem daha taşlar yerli yerine oturuncaya kadar bu görevi yapmasını istedim. Bazı müdürlükleri ona bağladık. Sistem değişikliği ordan çıktı.
ÖA: Hangi müdürlükler bunlar?
BK: Mali İşler Müdürlüğü, İşletme İştirakler, İtfaiye ve zabıta bağlandı. Bu konularla ilgili işler bana gelmeyecek. Öte yandan bazı konular da İrfan Beye bağlandı. Onlar da bana gelmeyecek. Bana da Fen ve İmar İşleri ve Yazı İşleri Müdürlükleri kaldı. Şu an 16 müdürlük oluşturuldu. Belediye bu yapısıyla büyük bir organizasyon. Bu durumda başkanın tüm yetkilerini elinde bulundurduğu bir yapıdan uzaklaşıp, yetkilerin dağıtıldığı bir şekle getirilmesi gerekiyordu. Bunları gerçekleştirirken tabii sancılı oluyor. Kimilerin faklı beklentileri oluyor, düşünceleri oluyor. Sonunda ben bunun Ödemiş için doğru olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki yıllarda bu sistemin işlediği görülecek. İşlemezse geri döneriz ama sanmıyorum işlemeyeceğini.
YS: Bir Ödemişli vatandaş olarak yönettiğiniz belediyeye kaç not verirdiniz? Bir senelik haline
 
“BELEDİYEYE ŞU AN 10 ÜZERİNDEN 8 VERİYORUM”
“BİZ ÖDEMİŞLİLERLE BERABER ÖDEMİŞ’İ UÇURURUZ”
 
BK: Geçen sene nisan ayında 7 ise şu an sorarsan 8. İki üç yıl sonra sorarsan 10 üzerinden 10 vermek istiyorum. İnanıyorum ben. Ekibim çok güzel. Ödemişliler çok güzel geri besleme yapıyorlar. Eleştiri gibi görünüyor, ama onların her biri bir katkı. O bir tarz meselesi. Yani bizim Ödemişliler eleştirilerini çok kibar dile getirmiyorlar. Sanki biraz küfürlü biraz ağır eleştiri gibi geliyor ama onları süzdükten sonra kalan çok değerli katkılar; neyi iyi yapıyor, neyi yapamıyoruz, o eleştirilerin arasından çıkıyor. Çok güzel yolumu açıyorlar benim. Mesela Perşembe pazarı olayı. Benim orada öyle bir arazi olduğundan haberim yoktu. Kamulaştırılabileceğini bilmiyordum, bilseydim seçimlerden önce anlı şanlı söylerdim. Benim yapmayacağım yer olarak Ulus Parkı vardı, onun yerine bunu yapacağım derdim. Türkmen Mahallesi de bu tür eleştirilerin ardından ortaya çıkan projeler. Bu tür eleştiriler insanı ilk anda tedirgin etse de düşünce hak veriyorsunuz. Demek şuraya da önem versek iyi olur gibi fikirleri bize hatırlatıyor. Yani biz Ödemişlilerle beraber bu Ödemiş’i hallederiz. Ödemiş’i uçururuz.
ÖA: Şöyle diyebilir miyiz? Yerel Güç olarak yayınladığımız eleştirel yazılardan bir rahatsızlık söz konusu olabilir mi?
 
“ELEŞTİRİLERDEN RAHATSIZ OLMUYORUM”
 
BK: Ben kesinlikle rahatsız olmuyorum, başkaları rahatsız oluyor. Yani bakış, Ödemiş’i bir yerden alıp başka bir yere götürmekse, küfür bile olsa eğer altında bir katkı varsa başımız üstüne. Sadece insanın onurunu kıran eleştiri olmasın. Olmayan bir şeyi olmuş şeklinde göstermesin. O eleştirilerin her biri birer katkı. Yerel Güç’ün de muhalif gibi görünen tavrı biraz daha inceleyince, yazılanlarda doğruluk payı olduğu görülüyor.
ÖA: Geçen dönemde biz Başkan Mahmut Badem’in icraatlarını bir hayli eleştirmiştik.
BK: Zaten tek seslilik ancak faşizm, komünizm dönemlerine özgü bir şey. Liberal ekonominin egemen olduğu bir dönemde demokratik bir toplumda her ses olacak ki onun içinden biz doğruyu bulacağız.
YS: Bu aslında muhaliflik de değil, görülmeyeni göstermektir.
ÖA: Mecliste CHP’nin, MHP’ni ya da BDP’nin hükümete siz arkadaş şunu yanlış yapıyorsunuz demesi dahi onlara doğru yolu göstermektir.
BK: Bir insan yüzde 90, yüzde 95 onaylanabilir mi? İşte bakın Kırgızistan’a. Devlet başkanlığı seçimlerini yüzde doksan iki gibi bir oyla almıştı. Ama görüyorsunuz bir gecede adam gidiyor. Mısır’da başkanlık seçimlerinin yüzde doksan dokuz nokta dokuz ilan ettiler. Almanya’da Hitler. Bir faşizm durumu. Tiranlık. Bu durumda Ödemiş’in bir yarısı bana sıcak bakarken diğer bir yarısının da bana olumsuz bakışının da yansıması gerekiyor. Ödemiş’te ne varsa yansıması lazım.
YS: Belediye başkanlarıyla ilgili bir anket yapılmıştı. Orda size yüzde elli ikiye yüzde kırk sekiz gibi bir sonuç çıkmıştı.
BK: Ya tersi olsaydı Allah muhafaza, yüzde yirmi memnun yüzde seksen memnun değil. O zaman ne yapardık. Hiçbir şey yapamazdık. Anket her ne kadar tam sağlıklı gerçekleşmese de bana verilen oylarla örtüşüyor. Yarı yarıya.
YS: Yine bu anketten en memnun olunmayan başkan olarak en alt sırada Tayfur Bey, peşinden de Mehmet Kertiş çıktı.
BK: Mesela bu doğru değil. Burada Tayfur Bey’i savunmak bana düşmez. 51 trilyon borçla devraldı belediyeyi. Eli kolu bağlı adamcağızın. Nasıl yapsın yani, ben de işin içindeyim. Hani biz burada yine lüks içinde yaşıyoruz, borcumuz yok, harcımız yok. İyi bir belediyeyiz. Bütçemiz güzel. Nereye el atsak yapabilecek kaynak buluyoruz, şükür. Adamcağızı görüyorum, göz göre göre buraya bir şey yapmak lazım diyor, karşısına hemen İller Bankası payı çıkıyor. Bütçesi yok, memur maaşını zor ödüyor. Nasıl düşünsün?
YS: Geçenlerde Tire Belediyesi’ne haciz geldiği şeklinde duyumlar aldık.
 
“SİYASET SEÇİMDEN SONRA BİTMELİ”
 
BK: Yani işte. Halk bunları bilmese de ondan hizmet istiyor. Mehmet Kertiş’in arkasında hükümet var ama onun da arkasında belediye meclisi yok. O başkanı da savunmak bana düşmüyor ama o da bir şeyler yapmak istiyor. Onunla da ortak bir iki proje yürütmek istiyoruz. O da elinden geldiğince bir şeyler yapmak isteyen bir insan. Yani başarısız deyip bir kenara atılacak bir insan değil. Belediyecilik apayrı bir şey. Siyaset seçimlerden kısa bir süre sonra bitmeli, seçimlere üç-beş ay kala yeniden gündeme gelmeli. O aradaki dönem tamamen objektif, işe odaklı bir dönem olmalı. Ara dönemde yine her türlü eleştiriler, siyasi, partizanca eleştiriler yine olacak. Benim çok açık bir tercihim: Ben bu Ahrandı’ya günde iki kere geliyorum. Buraya geleceğime Ödemiş’te dolaşıp arkadaşlarımı ziyaret edip merhaba, hayırlı işler vs. deseydim, burası bu hale gelmezdi. Ha birileri burasını yapardı, bir müteahhit yapardı ama bakardık orası eksik, burası eksik; ben burası bittiğinde her bir taşını savunacak halde olacağım. Burada bir şantiye şefi gibi işin her noktasındayım. Geliyorum gidiyorum. Burada şurasını eksik yaptınız deseniz o eleştiri tamamen benim.
ÖA: Şu ana kadar gelmiş geçmiş belediye başkanları arasında kendisini örnek alabileceğiniz isim kim olabilirdi? Tek bir isim istiyorum.
 
“MUSTAFA BENGİSU’NUN YERİ APAYRI”
 
BK: Tek bir isim vermeyeyim de, her birinin değişik özellikleri var. Madem benden tek isim istiyorsun, elbette Doktor Mustafa Bengisu’nun yeri benim için de hakikaten ayrı. Onun kimsenin hayal edemediği işlere el atması, bir elektrik santrali, su tesisleri, kasaphane, mezbahane, sokak genişletme çalışmaları, onun o yönü var. Bulmuş buluşturmuş, uluslar arası firmaları getirmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında başlı başına büyük başarılar. Ama yaptıkları biraz okuyup inceleyince, belediye meclis tutanaklarını okuyunca bir Ahmet Okçular değişik şeyler yapmış. Ne bileyim bir Mithat Baykal iki ayrı dönemde belediye başkanlığı yapmış. O da zor günlerde belediyeyi omuzlamış. Mustafa Bengisu zamanında oluşan borçlar onun zamanında ödenmiş. Yani omuzlamış. Neler yaptığına baktığında da 1935-1942 yılları arasında İkinci Dünya Savaşı zamanında çok fazla şey görünmüyor Ödemiş’te. Sırf öyle bakmayacaksın dünya koşullarına bakacaksın. Dünya ikinci dünya savaşına gidiyor, belediyelere ayrılmış imkânlar kısıtlanmış. O da belediyeyi ikinci dünya savaşına hazırlayacak. Onun o yönü var. Siyasetin içinden CHP içinden gelen biri değil, bir bankacıymış. O da herkesi kucaklamaya çalışmış. O yıllarda yavaş yavaş Demokrat Partinin filizlendiği, muhalefetin sesinin yükseldiği bir dönem. Mutahhar Başoğlu’nun bambaşka artıları var. Ben eski belediye başkanlarını değerlendirirken, eski dönemde bırakmayı düşünüyorum. Şu an yaşayan başkanları değil de rahmetlik olanlara bakıyorum. Onları da daha sonra söyleriz. Herkes elinden geleni yapmış. Eleştirmeyeceğiz, önümüze doğru bakacağız. Demek herkes bir şeyler yapmış ki, Ödemiş bu kadar güzel bir şehir haline gelmiş.  
YS: Ödemiş’in birinci gündem maddesi işsizlik.
BK: Eğer bir başlık atılacaksa bu istihdam olurdu. Bizim yaptığımız işlerde kimi vatandaşı işe alıyoruz ama bunlar yaraya merhem bile değil. Örneğin bu park bittiğinde altı yedi kişi çay büfesinde çalışacak. Daha fazlası yok. Yirmi değil elli değil. Ve onların seçiminde siz de görüyorsunuz ki, partizanca davranmaya çalışmıyorum. Bir de yasayla gelen bir zorunluluk var. Belediye işlerinde toplam işçilik yüzde otuzu geçemez diye. 5393 sayılı Belediye Yasasının getirdiği bir dayatma da var, onun için daha fazla işçi alamazsın.
YS: Şu an belediyenin kaç personeli var?
BK: Toplam kadrolu, taşeron, sözleşmeli 500’e yakın. Kapasite aslında 350 civarında. Ama Ödemişli bir müteahhidin yaptığı iş olursa o da yedi sekiz kişiyi işe alıyor ki o da bir istihdam. Pazarcıyı da çok fazla sıkıştırmazsan sekiz on kişi de oradan sebepleniyor. Bu da bir istihdam. Bunların hepsi bir yaraya merhem bile olacak şeyler değil. Bu sorun Türkiye’nin genel bir sorunu, politikası. Bunu iyice anlamak lazım. Bunu anlamadığın zaman belediyeye çok fazla yük binmiş oluyor. İnsanlar direkt eleştiremeyince, başka konuları eleştirmeye başlıyor. Oradan sözünü iletmek istiyor. İşte o zaman bazı haksızlıklar oluyor.
ÖA-YS: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyoruz Başkan Bey.
BK: Ben de size teşekkür ediyorum. Böyle bir imkân bana sağladığınız için. Tekrar görüşelim, tekrar söyleşelim…