Van-Erciş depreminin ardından, televizyondaki bir-iki münferit (ayrı) olay, basın dünyasında hiç de hak edilmeyen, yargısız infaza dönüşen yazılarla farklı mecralara çekildi. Birincisi; Haberturk kanalının bayan spikeri bir canlı yayın dil sürçmesine kurban gitti. O’nun demek istediği yaşadığı şehir (İstanbul) ile çok uzak mesafedeki Van’ın bu tabii afete uğramış olmasıydı. Özür diledi ama basındaki yaylım ateşi epeyce sürdü. Fatih Altaylı’yı sevmeyenler, kızanlar, rakip TV ve gazetelerin bazı yazarları onun şahsında bu kızcağızı dövdüler yazılarında. Tiyatro sanatçısı Oya Başar da buna benzer bir söylem yüzünden kaka kadın oldu basında. Halbuki kendi adını taşıyan, 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi sonrası bu şehirde ilköğretim okulu yaptırdı, yani duyarsız değil. Esas kabak Müge Anlı’nın başında patladı. ATV’de ses getiren programlar yapan bu hanım da bir canlı yayın kazasına kurban gitti. Mealen, ora halkına; Türkiye Cumhuriyeti Devletini tenkit için; kurtarmalar, yardımlar vb. devlet nerede yollu konuşuyorlar, polisimize taşlarla, molotof kokteyllerle saldıran çocuklarınıza neden engel olmuyorsunuz, dağlarda, karakollarda, yollara döşenen mayın tuzaklarıyla şehit edilen asker ve polisimiz için sesiniz niye çıkmıyor? yollu konuştu. (aslında sessiz Türk halkının otuz yıldır yaşadığı acının çığlığıdır) Müge Anlı’nın dedikleri.
Gazetelerde Müge Anlı’ya saldıranlar; KCK silahlı örgütüyle, devletimizin güvenlik güçlerini aynı potaya koyan solcu-ulusalcı Kürt dostu yazarlar yetmiyormuş gibi, sağ basından da Kürtlere toz kondurmayan, yazılarını okuduğumda kendimi ikinci sınıf insan hissettiğim bazıları bizleri hüsrana uğrattılar.
Türk Milliyetçiliğinin kalesi İzmir yardımda en önce organize olan ve bölgeye ilk ulaşan şehrimizdi. Kürt karşıtı gösterilen Karadeniz illeri yardımlarıyla öne atıldı. PKK-KCK kalemşörleri bilhassa sosyal medyayı (internet siteleri, facebook, twitter) kullanarak istismarın dikalâsını yaparak, deprem mağduru halkı devletimize karşı kışkırtıcı oluyorlar halâ. Utanmadan; “Basın açıklamalarına anında damlayan polis nerede?” diye sorup, sözde bölgede polisin ve askerin yardımcı olmadığı yalanını yayıyorlar. Oysa milyonlarca insanımızın TV’lerde şahit olduğu kurtarma çalışmalarındaki gayretleri görülmeye değerdi, canlarını tehlikeye atarak uyku uyumadan. Devlet nerede, sorusunun cevabını bakanlarıyla birlikte bir-iki saat içinde bölgeye ulaşan Başbakan görmezden geliniyordu. 24 saat içinde 7.000 kış çadırı kurulup, bacalı katalitik sobaları, hemen verilen elektrik, tüpgaz, doktor, ilâç hizmete giriyordu. Çadır sayısı 4 gün içinde 30.000 rakamını buldu. İlk günden sıcak yemek verilmeye başlandı halka, tanımadıklarını söyledikleri üç-beş çapulcu yağmacıyı görmediler mi, niye engel olmadılar. Terör örgütünün her eylemine alçakça anında organize olup katılanlar, niye yardımlar dağıtılırken T.C.Devletinin güçlerinin yanında yer almıyor, şikâyet ediyorlar. Askerimiz, polisimiz, yüzlerce gönüllü kurtarma ekibi gece gündüz halâ bölgede hizmet veriyor. TÜRKİYE VAN’da, ERCİŞ’te, KÜRT SİYASETÇİLER, KÜRT SANATÇILAR, KÜRT İŞADAMLARI NEREDELER?
Bölgede bunlar olurken, Ankara’da bir lobi “BU İŞİ İMRALI İLE ÇÖZELİM, BAKIN ŞEHİTLER GELİYOR, DAHA ÇOK GELİRSE” derdinde. Oysa Öcalan’la müzakerelerin bir şey kazandırmadığı, aslında tecridin lehte sonuç verdiği son iki ayda tecrübe edildi. Avukatları ile irtibatın kesinlikle kesilmesi lâzım. Eğer Öcalan ile görüşmeler yeniden başlarsa, örgüt askeri anlamda da zafer ilân etmiş olacak. Bunların deprem mağdurları falan umurunda değil. Baksanıza depremin olduğu gün Van’ın ilçesinde tuzakla dört polisimizi, askerimizi yaraladılar. Osmaniye’de iki polisimiz daha şehit edildi. Gün geçmiyor ki, bölgeden üzücü haber gelmesin. Mel’anetlerine devam ediyorlar. Azra bebek ve diğer kurtulan masum insanlara bu millet gözyaşı dökerken hain örgüt ciğerimizi kanatıyor. Kürtleri esas ezen silâhlı gücün bertaraf edilmesi şarttır. Türkiye büyük devlettir. Bunlardan kimse muhatap alınarak devletimizin itibarı oynanmamalıdır. Türk Silâhlı Kuvvetlerimiz ve emniyet güçleri bunların hakkından gelecektir. KALICI BARIŞIN TESİSİ İÇİN BU ŞARTTIR!
Bir husus daha var. Basında bu meselelere hiç değinilmiyor. PKK eşittir KÜRT algısını Karayılan’lar oluşturmaya çalışmıyor muydu? Otuz senedir T.C.Devletinin; askerinin, polisinin, öğretmeninin, din adamının, sayıları 7.000’i bulan şehidimiz için;
eski-yeni hangi Kürt siyasetçisi, hangi Kürt aydını, zenginin sesi duyulmuyordu. Halen de çıt yok bunlardan, ne depreme yardım, ne terör örgütüne lanet, duyamazsınız. Beyaz Türklerin kazandırdığı milyonlarca dolarlık servetleri ile gününü gün edenlerden biri olan Yılmaz Erdoğan Mügen Anlı’ya sataşıyor. Aslında hedef yapıyor, bu hanımı ve böyle söylemde bulunan bizleri. Kendi Kürt halkının T.C.Devletinin yanında olması gerektiği yönünde bir kelâm işittiniz mi bu ve bunun gibi sözde sanatçılardan. Mevki, makam, şöhret, para söz konusu olunca ortaya çıkan Zülfü Livaneli’yi bu günlerde duyan var mı? Geçmişte bir yazımda değinmiştim. Eski SHP mi, CHP mi? Genel Başkanı büyük siyasetçi Hikmet Çetin daha 5-6 yıl önce AK Parti hükümeti tarafından bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın önerisiyle NATO’nun, Afganistan’daki NATO güçlerinin en üst yönetici konumuna getirtilmişti. Kendisine böyle şerefli bir görev veren T.C.Devletine bir borcu yok mu? Gidip Kürt halkına devletin yanında olmaları gerektiği gerçeğini söylemekten imtina ediyor. Ankara’dan dışarı çıkmıyor, eski-yeni Kürt siyasetçiler. Adalet Partisi (sonra DYP) ve CHP-SHP’den yıllarca milletvekilliği yapan ayda 5.000 TL.üzerinde bu devletten emekli maaşı alan siyasetçiler Çeşme’de, Bodrum’da, Ayvalık’ta, Antalya ve Alanya’da mebusken kurdukları kooperatiflerle hazine arazilerinde bedava denecek kadar bir meblâğla sahip oldukları villalarında keyif sürenler neredesiniz? Hikmet Çetin’in Afganistan’daki görevi; bu ülkede barış ve huzurun sağlanması idi. Peki kendi ülkesinde kan gövdeyi götürüyor. Beyefendinin bırakın herhangi bir girişimini, sesini duyan var mı? BJK’ye yeni başkan seçimi olsa arzı endam eder kendisi. Niye kendi ülkesinin barış ve huzuru için Kürt kardeşlerine seslenmiyor? İbrahim Tatlıses evlenecek kadar iyileşti. Kızdıklarına TV’lerde lânet yağdıran bu zat sesini çıkarsa ya. PKK-KCK’yı da lânetlese ya. Diyarbakırlı Mahsun Kırmızıgül, Avrupa’da verdiği konserlerde, ben Türk değilim, Türkiyeliyim diye, benim insanımdan kazandığı milyon dolarlardan bir kısmını Van’daki Kürt kardeşleri için gönderdi mi?
Hakkârili Yılmaz Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan, “Anadolu Ateşi”nin patronu. Bu kişi bizim insanımızdan kazandığından başka T.C.Devletinin dış ülkelerdeki bütün tanıtım ve etkinliklerine katılıyor. Tabii ki para karşılığı. Geçen kış Erzurum’da yapılan “Kış Oyunları Olimpiyat”larında, ABD’deki ve daha nice dış devletlerdeki, Türk Tanıtma Fonunun etkinliklerinde devletten milyonlarca dolar aldı. Van’a bir şey gönderdiğini duydunuz mu? Ayrıldığı eşi Gülben Ergen bu ülke çocuklarına 3 adet okul yaptırdı, bu kadın kadar da olamıyorlar ne yazık.
Hürriyet’in eski tepe yöneticisi büyük Türk düşünürü Ertuğrul Özkök; Paris’e gidip Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret ederek özür diledi (kim adına, niçin, neden bilmiyorum ne gerek gördüyse Kürt kökenli bu mevtalardan.) Peki yaşayanlar için bir şey yaptığını bölgeye yara sarmaya gittiğini duyanınız var mı? Güney Doğu’ya bir askeri birliği ziyaret edip, onları niye haber yapmıyor, askerimize moral olacak bu davranışı kendi insanından niye esirgiyor? Hem askeriyenin en büyük akredite adamıdır, basınımızın. Mevtaları bırak sayın Özkök, ülkemin barış ve huzuru için bugüne kadar ne yaptın? Sanatçılarla devam edelim;
Diyarbakırlı İzzet Altınmeşe, Küçük Emrah, İzzet Yıldızhan (en son İstanbul’da ahlâk polisince gözaltına alındı) Belkıs Akkale, Selâhattin Alpay, Ferdi Tayfur, İbrahim Erkal, Burhan Çaçan, Yavuz Bingöl, Şafak Sezer (babası Kürt-alevi kökenli, eski CHP milletvekili Arif Sağ’ın siyasi danışmanıdır). Hep bu coğrafyadan çıkıp meşhur ve zengin olan daha niceleri. Ülkemizin en çok ihtiyaç duyduğu bu günlerde yaptıkları hayır-hasenat konusunda bilgisi olan var mı? Benim gözümden kaçan varsa özür dilemeye hazırım. Nerede bunlar?
Bu şöhretlerin, Güneydoğulu siyasetçilerden daha etkili oldukları inkâr edilemez bir gerçektir.
Asil Türk Milletinin bağrında, bu bayrağın altında yaşıyorlar ama, şükrünü eda edemiyorlar, çok yazık. Bayram öncesi içinizi kararttım aziz okuyucularım. Ne yapayım o kadar doluyum ki. Affola. Şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. Gencecik fidan gibi; askerimden, polisimden, öğretmeninden, din adamımdan, masum günahsız insanımdan mağfiretini esirgeme Yüce Allah’ım.
Huzurlu, sağlıklı, kazasız belâsız bir bayram geçirmenizi dilerim.