MHP SIĞINILACAK BİR LİMANDI
BİZ MİLLİYETÇİLER İÇİN…
 
Tıpkı 1999 Milletvekili Seçimlerinde olduğu gibi. Ama maalesef bu ümidimizi de bitirdiler. Kimler mi? MHP üst yönetimini en acımasız şekilde bugünlerde tenkit ve tehdit eden mahut internet siteleri. Haklılık yönleri hiç mi yok? Elbette var. Fakat tam seçim arifesinde, en can alıcı ve can yakıcı tarzları hiç hoş değil elbette. Demek ki, başka çareleri kalmadı. Yoksa değil partinin seçim barajını aşamama endişesi, partinin kepenk indirmesine kadar yol açacak olaylara gebe haline getirdiler durumu. Bugünlere nasıl gelindiğini kısaca bir hatırlayalım:
12 Eylül Referandumu’ndaki MHP genel yönetiminin büyük hatası adeta bu günlerin geleceğine dair bir işaret fişeği idi. Maalesef, tabanın kendilerinin düşünce tarzına tamamen zıt bir muhafazakâr ve özgürlükten yana fikir taşıdığını bilmemeleri imkânsızdı. Çok enteresandır: Tabanı da kendileri düşünce çizgisine getirmeyi başardılar. MHP artık ulusalcı idi. Olay burada bitmiyordu. Yerel seçimler gelip çattığında;
CHP ile aşırı yakınlaşıp, yaptıkları yazılı olmayan ittifaklar sonucu, özellikle yurdumuzun batı il ve ilçelerinde belediye başkanlıklarını paylaştılar. Bu sonuçlar MHP genel merkezince başarı olarak yorumlandı. Oysa aldanıyorlardı. En büyük bir başka hataları da, kendi seçmenine CHP’ye oy vermek gibi bir alışkanlık kazandırdılar. Oysa ülkücü gençliğin kanına CHP virüsünü kendi elleriyle enjekte etmişlerdi. Genç kuşak CHP’yi bilemezdi ki!
Son yerel seçimlerde, Ödemiş’teki evimin altında, MHP seçim bürosu açılmıştı. Akşamları araçları ile propaganda çalışmaları için değişik partilerin araç konvoylarına ülkücü gençlerin davranışları tam bir ibretlikti. Örneğin; aynı caddedeki AKP ilçe merkezinin önünden hareket eden bu partinin araç konvoyunun önü bu gençlerce kesiliyor, aleyhte sloganlar atılıyordu. Araçların hareket etmesine izin verilmiyor, dakikalar sonra MHP seçim bürosunun bulunduğu ve trafiğin felç olduğu yere gelen polisler yolu açıyorlardı. AKP’nin bu durumda her akşam uyguladığı sağduyu, olayların çıkmasını hep engelledi. Onlarca araçtan bir Allah’ın kulu inip de, arkadaş benim yolumu niye kesiyorsun demedi bu taşkın gençlere.
Bir de madalyonun diğer yüzü vardı. Bu gençlerin, seçim günü oy verecekleri CHP araçları geçerken yaptıkları lehte tezahürat tam bir ibretlikti. Alkışlar gırla gidiyordu. Sonuçta başardılar. Ödemiş’e yanız şehircilik olarak değil, AKP hükümetinin imkânlarını da seferber ederek Ödemiş’imize kazandırılan; 25 yılda hiçbir mesafe alınamayan Beydağ Barajı ve Ödemiş-İzmir arasında sefere konulan, lüks, ucuz ve sık saatlerde hizmet veren tren hattı, adeta uçak inecek genişlikte Ödemiş-Gölcük yolu. Yaylalara veya denize tatil için gitme imkânı olmayan insanımızın nefes alacağı bir alan olan Kültürpark ve daha onlarca mahalli parklar ve çocuk bahçeleri daha fazla saymaya ne yerim ne zamanım olan hizmetleri başarı ile yapan Belediye Başkanı Mahmut Badem’i MHP seçtirtmedi. İşin en ironik ve trajik yanını hiç görmediler, hatırlatan da olmadı galiba. Kendi partilerinin (MHP) de koç gibi bir belediye başkan Adayı da vardı: Tertemiz bir kardeşimiz, vefakâr ülkücü ağabeyleri Mehmet Dumanlı’ya hakaret değil mi idi yaptıkları? Mehmet Dumanlı kardeşime bunu hatırlattığımda, ben bir ideal adamıyım. Partimin aday çıkarmasına yardım ettim dedi. Böyle particilik olmaz ama MHP yönetimleri bunu da icat ettiler. Partiler seçim için vardır. Şansın var veya yok. Kendi adayına sonuna kadar sahip çıkıp onun oyunu çoğaltmak gerektiğini de öğretmemişler bu yeni yetmelere. Yaptıkları Mehmet Dumanlı’ya hakaret değildi de ne idi?
Gelelim son günlerdeki kaset olaylarına:
12 Eylül 2010 Referandumunda MHP’nin takındığı tavır, kendi tabanında ciddi bir erime ve söküne yol açmıştı. Son kasetler çıkmasaydı bile MHP güvelerin lime lime ettiği bir kumaş parçasına dönmüştü.
Gelelim işin en acıklı yönüne
Beğenin beğenmeyin; MHP’yi MHP olarak var eden “VATANSEVERLİK” ÜLKÜSÜDÜR. Soğuk Savaş yıllarının Komünizm tehlike ve tehdidine ağır bedeller ödeyerek gelinmişti bu günlere. Ağır işkenceler, uzun hapishane yılları, idam sehpalarının yanı sıra, eli silahlı solculara tanına hoşgörünün (gerek devlet gerek adi basın organlarınca) binde biri tanınmayan kayıp bir gençlik! Hayatta kalabilenler, hayata tutunabilenler (Mustafa Basmacı örneğinde olduğu gibi) küsmeden, kırılmadan ama kısık bir mum ışığı gibi; MHP çatısı altında bir umut ile ideallerini sürdürmüşlerdir.
Sayın Bahçeli ve şürekâsı bunlardan kaç tanesini aday listelerinin haklı oldukları yerlere koydular. Nerdeee. Utanmadan bu çocukları listelerin dolgu muamelesini reva gördüler. Türk-İslâm şuurunu terk eden MHP’den, nurlar içinde yatası Muhsin Yazıcıoğlu ve peyderpey cezaevlerinden çıkan çileli idealistler de Büyük Birlik Partisi adı altında partiden kopunca; MHP bırakın kendini yenilemeyi, kaset olaylarında görüldüğü gibi kokuşmuş siyasiler tarafından ele geçirilmişti.
Alparslan Türkeş sonrasındaki Devlet Bahçeli yönetimi ise elde kalan tabanını, geçmişi adeta unutturarak, çilekeş ülkücülerin izlerini silme yoluna hem girmiş, enteresandır koşulsuz itaate dayalı bir yapı oluşturmuştur. 12 Eylül Anayasa Referandumunda, partilisine; hafıza kaybettirici, unutkanlık, susturuculuk zehrini enjekte etmişti adeta. MHP’yi bitiren asıl kaset, 12 Eylül 2010 Referandumunda çıkmıştı.
Gelelim bugünkü en acıklı, can alıcı, dramatik duruma.
MHP 12 Eylül 2010’da, 12 Eylül 1980’e karşı gösterdiği, duyarsızlık ve unutkanlık, sadece sıradan bir vefasızlık değil, aslen ÖLÜMCÜL BİR HATAYDI.
Saygılarımla.