02 Ocak 2015 Cuma günü akşamı yani bu akşam, biz Müslümanlar nezdinde mübarek gecelerimiz arasında yer alan “Mevlid Kandili”yani Peygamber Efendimizin 1444.doğum yıldönümünü kutlayacağız inşallah.

O’nun doğum gününü kutlamaktan maksat, O’nu, eşsiz ahlakını, hayatındaki eşi benzeri bulunmaz güzellikleri yeniden ve tekrar tekrar hatırlamak ve hatırlatmaktır. Tâ derinden gelen minnet hislerimizle, sayısız salâvatlarla, dualarla ve “iyi ki geldin, iyi ki doğdun Ya Rasulallah!” dedirten sevinç ve mutlulukla anmaktır.

Tarihin tanıklık ettiği en mutlu ve en kutlu doğum, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)´in doğumudur. Çünkü O’nun doğumu Kur’an-ı Kerim’in açık beyanıyla sabit olduğu üzere “Âlemlere rahmet” vesilesi olmuştur.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz peygamberlik öncesi hayatında kendisini tanıyan herkesin güvenini, saygı ve takdirini kazanmıştı. Bu yüzden Mekkeliler O’na, daha çocukluk döneminden itibaren "Muhammed'ül-Emin" diyorlar; en kıymetli eşyalarını O’na emanet ediyorlardı. Kâbe'nin onarımı sırasında, "Hacer-i esved"in yerine konulması ile ilgili olarak çıkan anlaşmazlıkta Mekkeliler Onun hakemliğine razı oldular. Çünkü haktan ve dürüstlükten ayrıldığı hiç görülmemişti. O, çocukları çok severdi. Çocukları sevindirmeyi de severdi. Biz de gerek kendi çocuklarımızı ve gerekse çevremizdeki çocukları, sırf O, bundan hoşlanıyordu diye O’nun doğum gününde sevindireceğiz. Belki küçük bir hediye vererek, belki başlarını okşayarak. ‘Niçin bu ilgi’ diye sorarlarsa, “Biliyor musun bu gece peygamberimiz doğdu.” diyerek... O, fakirleri daima görüp gözetirdi...

Biz de bu gece ya da yarın sabah bir fakir arayıp onun ihtiyacını gidermeye çalışmalıyız. Yüzünde açan tebessüme bir tebessüm de biz eklemeliyiz: “Biliyor musun bu gece Peygamberimiz doğdu” diyerek...
Mevlid kandilleri, Peygamberimize olan bağlılığımızın kuvvetlendirildiği, Allah’ın emri gereği O’na karşı göstermemiz gereken hürmet ve muhabbetimizin yeniden gözden geçirildiği, Peygamberimizin daha önce bilmediğimiz bir sünnetinin öğrenilip uygulandığı geceler olarak anlaşılmadığı, bu anlayışla değerlendirilmediği müddetçe, sıradan bir doğum günü kutlamasından öteye geçmez. Peygamberimizin bizden böyle bir beklentisi asla yoktur. Yarın Allah’ın huzurunda O’nu bizden memnun edecek, göğsünü gere gere “Ya Rabbi bu benim has ümmetimdir” dedirtecek yegane vasfımız, O’nu yaratılmış olan her şeyden çok sevmek ve bu sevginin en belirgin alameti olarak her hususta O’na ve getirdiklerine tâbi olmaktır. Çünkü O’nu sevmek, Allah’ı sevmektir. O’na tâbi olmak, Allah’ın rızasına tâlip olmaktır...
Bu haftaki yazımı bu hususa dikkat çeken bir ayet-i kerime meali ile bitiriyorum:
(Ey Peygamber) De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olun.’ (Eğer böyle yaparsanız) Allah da sizi sever ve günahlarınızı bağışlar. Allah Ğafûr ve Rahîm’dir.”

Bu vesile ile bütün Müslüman din kardeşlerimin ve Yerel Güç okuyucularının Mübarek Mevlid kandillerini tebrik eder, hayırlara ve kazanımlara sebep olmasını Yüce ALLAH’ tan niyaz ederim. Kandiliniz kutlu ve mutlu olsun.