Büyük şehirlerin genellikle giriş çıkışlarında, şehirler arası yollarda, yol güzergâhındaki küçük yerleşim birimlerimde o levhaları görmek mümkündür. Kırmızı yazılı büyükçe tabelâların gösterdiği adak - kurban satış yerlerinin,  ayrıca kurbanın vacip dini görev olarak yerine getirilmesi dışında da komik hikâyeleri vardır. Biz Türklerde adak adamak da hayli yaygın gelenektir. Bu tür gerçek hikâyeleri sizler için derledim. Bayram günlerinizin tebessümü artsın diye.
 
Sevmediği komşusu veya kiracısı evden çıktı diye kurban kesenler, takımının şampiyonluğu için adak adayanlar, rüyasında gördüğü kara koç uğruna aylarca bekleyenler gibi…
 
Acıda, sevinçte, kavuşmada kısacası her duygu yoğunluğunda dilimize dolanan bir temennidir adak kurban kesilmesi. Vakti zamanı gelince adres bellidir, en yakındaki kurbanlık satış yeri. Kurbanlık hayvan seçilir, kesimi gerçekleşir eti ya bir vakfa-öğrenci yurduna bağışlanır ya da eşe dosta, fakire pay edilir.
 
Adağın kabul olması için dinimizin hükmü de kesenin yememesi. Daha fazla detaya gerek yok.
 
Aman yanlış anlaşılmasın. Kurban Bayramı günü Kurbanınızı keser kesmez, kuşbaşı doğranmış ete yağından da koymayı ihmal etmeden bir güzel kavurun. Sıcak sıcak üzerine limon ve karabiber dökerek afiyetle yiyin. Yağların özellikle ağzınızın iki yakasından akması görgü kurallarına aykırı değildir; Kurban Bayramına mahsus olarak. Yağlar çenenize kadar inmelidir. Kurbanın tadı böyle çıkar. Kavurmanın yanına yoğurt da mutlaka tavsiye ederim. Etin ağırlığını alır. Kahveyi sade veya az şekerli nasıl isterseniz öyle için. Evin kalabalığında et doğramaktan kaytaran kızınız veya gelininize yaptırın kahveyi. Hem et kokmayan bir elden içmiş olursunuz, hem de işlenmekten canı burnunda olan evin hanımının; az daha sabredemedin mi fırçasından kurtulmuş olursunuz. Halin vaktin yerinde ise, torunların da on yaşından büyükse mavi yüzlüğü her biri için hazırlamanız yerinde olur. Gelen misafirlerin çocukları için onluk ve yirmilikleri bence bu günden hazırlamalısınız. Evin hanımının geliri varsa aynı kıyağı onun da yapması gerekir. Bayram bu. Elbette çocuklara geliyor. Bakın size,  kendi yaşadığım komik bir olayı anlatayım. 8 – 10 yıl evvel en büyük kâğıt para 20 milyon TL. Söylenişi bile havalı,  boru mu ? Yirmimilyon lira. Benim torunlar da o zamanlar küçük. Ben de desteksiz atmışım keyifli bir bayram gününde. Ömrüm oldukça size her bayram, ülkenin en büyük parası ne ise onu vereceğim demişim. Bizimkiler unutur mu? Recep Tayyip Beyin Hükümeti de olmaz dediğimiz, öyle sandığımız pek çok olumlu iş gibi; attı mı paralardan altı sıfırı?
 
Gel zaman git zaman mavi yüzlükle idare ettik.
Geçen sene miydi ? evvelki yıl mı ? Pembe renkli 200 Liralıkları Hükümet çıkarmaz mı? Emekli maaşı zaten 800 TL. Milletvekili kelimesi traji-komik bir kelime. Benim, sizin, yani vatandaşın vekili oluyorlar. Kendilerine son yaptıkları zam % 167. Biz emeklilere ayda 20 Tl. zam yaptılar. Bunlar benim vekilim mekilim olamaz arkadaş. Aslında önce milleti sonra kendini düşünmesi gerekmez mi? Nerdee. Dört güzel torunum mavi ile pembeyi ayırt eder yaşa ve bilince erince hafiften dokundurmalar başladı. Eee. söz vermişiz bir kere.
Biz devletten pembe 200 lüğü görmeden, bakın iş hangi noktaya geldi. Bankamatiklere en büyük mavi yüzlük konuyor aslında. Vaktinde söz verirken, bankamatiğin verdiği en büyük parayı alacaksınız diye de söz veremezdik herhalde. Yüce Allah’ım herkese nasip etsin, torunların üçü Üniversite öğrencisi. Bir yüzlük bayram için, bir yüzlük de okuluna dönerlerken işi şimdilik otomatiğe bağladık gibi. Olan en küçük Sıla’ya oldu. Mavi yüzlükle idare ediyoruz, şimdilik. Yakında bayrağı çekebilir Sıla da! 4+4+4 ‘ün ikinci diliminde okuyorum! Şurada Üniversiteye ne kaldı? Deyip; Hak ve Adaletten bahsedebilir. Böylece bizim maaş gitti gider.
Gölcük komşularımızdan rahmetli İrfan Okuroğlu’nun kızından dört oğlan torunu var. Üçüz olanlar; Mert, Batuhan, Ceyhun şimdi 5 nci sınıflar. Bir de dünya tatlısı adı gibi Yaman var. Bunlar benim küçük arkadaşlarım. Hepsi de çok zeki. Geçen Ramazan Bayramında malûm Gölcük’te idik. Yaptığım araştırma, benim küçük arkadaşlarımın dedesi, benim de evlâtlarımın öğretmeni, sevgili dostum Dursun Seval. Halâ kırmızı onluğa devam ediyormuş. Gençleri doldurdum! Mavi yüzlükten aşağı olmaz diye. Kışın ufaklıkları görmüyorum. Ömrüm olursa önümüzdeki yaz “Z “ Raporunu alacağım kendilerinden! Varlıklıysan vereceksin arkadaş. Şimdi sevgili kardeşim,  o da Gölcük komşum; Şeref Güven’e sorsam, alacağım cevabı biliyorum. Onun torunları daha çok küçük. Onları yazın gezdirirken yüzündeki mutluğu gördükçe keşke daha çok küçük torunum olaydı diye iç geçiriyorum. Eminim ki Şeref kardeşim;Ah! keşke seninkiler kadar olsalar da pembe 200 lük helâl olsun diyecektir. Yüce Allah’ım! herkese benim yaşadığım bu tür mutlulukları nasip etsin.
 
Gelelim Kurban-adak hikâyelerine…
Siz hiç komşusu taşındı diye kurban kesen birine şahit oldunuz mu ? Ben görmesem de, bu anı bizzat yaşayan bir dostumdan hikâyesini dinledim.
 
Bundan 7-8 sene evvel, böyle “adaklık-kurban” levhası olan satış yerine bir kadın telâşla gelir ve mekânın sahibi kasap Ayhan’a hemen bir kurban kestirmek istediğini söyler. Oradakiler kadına yardımcı olur, kurbanlık hayvan seçilir, kesim yapılır.
 
Sonra kadıncağız, dileğini gerçekleştirmenin verdiği huzurla başlar anlatmaya: “Onbeş yıllık komşum vardı. O ya da ben evimizden çıkarsak kurban keseceğim diye adakta bulunmuştum. Şükür o taşındı, ben de hemen dileğimi gerçekleştirdim. ”
 
Kadını komşusundan bıktıran sebepler neydi bilinmez..
Ancak daha pek çok ilginç gerekçeyle kurban kestirenler olduğunu duymuş veya okumuştum. Meselâ; İbrahim Tatlıses vurulduğunda ve iyileştikten sonra kurban kestiren çok kişi olmuş. Tezahüratlarında bol bol adaklar adayan futbol tutkunlarının da takımları için zaman zaman kan akıttıklarını okumuştum. İstanbul’lu bir kasap geçende gazetede anlatıyordu. Fenerbahçe Şampiyon olduğunda çok kurban kesildiğini söylüyordu.
 
Bizim Beşiktaş seyircisi de eski Başkan Yıldırım Demirören’in gitmesi için az tezahürat yapmadılar.
Eğer aralarında adaklık kurban adayanlar var ise, bir hocaya sorarak, adak yerine parasını kulübe göndersek olur mu?diye. Yıldırım Demirören yönetiminin sebep olduğu ; bu borçlar ödenecek gibi değil zira. Kulüp belki de TMSF’ye devredilecek gibi görünüyor.
 
Aziz Yıldırım içerdeyken, bir yıl boyunca her mahkeme günü, akşam öğünleri Aziz başkandan geliyormuş gibi İstanbul Çağlayan Adliyesinin önünde tam gün nöbet tutan, bu uğurda zaman zaman asayişi sağlamaktan başka kusuru olmayan polisle de çatışan Fenerli taraftarlardan da Aziz Başkan çıkınca kurban kestiren mutlaka olmuştur.
 
Siz saygıdeğer okurlarımın, hemşerilerimin, dostlarımın ve İslâm Aleminin Kurban Bayramlarını kutlarım. Yücel Allah; çoluk çocuğumuzla, huzurlu ülkemizde nice bayramlara ulaştırsın bizleri. Yüzünüzden tebessümü de eksik etmesin.
 
Saygılarımla.     rifatgurevin@hotmail. com