Bir yıl aradan sonra şehrimde ve şehrim için yeniden yazıyor olmanın bende yarattığı mutluluğu inanın tarif bile edemem. Bu bir yıllık arada en çok da sokakta beni çevirip yazımı konuştuğum dostları özledim. Kendim gitmedim ama bakın kendim geldim. Yazdıklarım yine birilerinin işine gelmeyecek ve belki benimle yine uğraşacaklar ama bin kere yenilsem de milyon kere pes etmeyeceğim. Neden gittim, neden geldim? Ne yaptım, ne ettim? İnşallah bunları yazacak çok zamanımız olacak…
 
 
Sizden ayrı kaldığım zamanlarda bana kucak açan, birçok haberi ile ulusal basına referans olmuş ve olmaya da devam eden Ege’nin en güçlü haber portallarından Ege’de Son Söz isimli internet haber sitesindeki yazılarıma da elimden geldiğince devam edeceğim. Çünkü oradan ve o camiadan çok şey öğrendim. İnternet medyası zaman içinde bana çok şey kattı. Fakat yerel ve yazılı medyadan uzak kaldığım süre içinde ilgi alanı ve tesiri açısından keşke şunu da yazsaydım dediğim birçok konu ile karşılaştım. Başlığıma hayat veren bu haftaki köşemde işte bu konulardan birine yer vermek istiyorum.
 
 
Şu an hatırlayamadığım bir tarihte işim nedeniyle Ödemiş Tapu Müdürlüğü’ne gitmiştim. Orada daire içine insanların alınmadığını, vatandaşın başvuru ve işlemler için iki memurun bulunduğu pencereli kısıma yönlendirildiğini gördüm. Pencerenin yarı hizada bırakılarak vatandaşı bankonun önünde adeta eğip büken bu sistem hiç ama hiç hoşuma gitmemişti. Rahatsızlığımı bankodaki yetkililere de anlatmıştım. Yetkililerin “İşine gelirse!” tarzındaki yaklaşımları beni hepten bitirmiş ve derhal bölge müdürlüklerini arayarak konuyu ilgililere iletmiştim. Konuşmaların kayıt altına alındığı o görüşmede “Devlet vatandaşına bel büktürmez!” dedim. Ertesi gün pencereler sonuna kadar açıldı. Hatta oraya turnike bile koydular.
 
 
Başka bir tarihte resmi bir evrakın teslimi için yine aynı kuruma gittiğimde ise oradaki ilgili memur elimdeki zimmet teslim tutanağını beğenmeyerek; “Bunu bu şekilde kabul edemem. Bana zimmet defteri getirin!” dedi. Bende elimdeki zimmet teslim tutanağında imzası bulunan kurumları gösterdim. Kimi resmi ve özel bankalar, Vergi Dairesi, Emniyet Müdürlüğü ve hatta Kaymakamlık gibi kurumların evrak teslim alarak beğendiği o tutanağı Tapu Müdürlüğü beğenmemişti. Bense Tapu Müdürlüğü’nü bu kurumların üstünde tutan şeyi bir türlü çözemiyordum. Uzun tartışmalar sonunda evrakı almayı kabul etseler de evrakı aldıklarına ilişkin tarafıma belge vermeyi reddettiler. Uzatmadım. O gün bunu yazmalıyım dedim. İşte o gün bugündü. Zaman içinde birçok devlet dairesi üzerindeki hantal yapıdan silkinmesine rağmen tapunun bu rehaveti hala üzerinden atamadığını düşünüyorum. Mesela bir Ödemiş Vergi Dairesinde ki ferahlığı yada ne bileyim Nüfus Müdürlüğü’nde ki o derin sükûneti Ödemiş Tapu Müdürlüğü’nde bulamıyorum. Gerilip, kasılıyorum.
 
 
Siz hiç Ödemiş Tapu Müdürlüğü’ne gittiniz mi bilmem. Giderseniz şöyle bir bakın. Oradaki gizemi eminim sizde fark edeceksiniz. Orada alışılmışın çok dışında bir durum var. Havasından mı yoksa suyundan mı bilmem. Askerlik Şubesi, Emniyet ve Jandarma’da bile olmayan enteresan bir hava var. Duruşu itibarı ile orası bir Tapu Dairesi’nden çok istihbarat merkezini andırıyor. Benim karşılaştığım bazı çalışanlarda kendilerini bu havaya fazla kaptırmış olsalar gerek ki deyim yerindeyse adeta burnundan kıl aldırmıyorlar. Bu kuruma dair yazacaklarım bitmedi ama sizde takdir edersiniz ki sınırlı bir köşem var. Müsait bir zamanda yine bu kurumumuzun çalışmalarını, bu kez olaylar ve kişiler bazında ele alarak işlemeye çalışacağım. Kendinize ve kentinize iyi bakın.            
 
 
Bilmem hoş geldim mi ama ben hoş buldum!