Önce hedefler koyuyoruz, hayaller kuruyoruz. Sonra bunları bahane denilen halatlarla sımsıkı bağlıyoruz. Sonuç istediğimiz gibi olmadığında ise hatayı nerede yaptığımızı sorgulamak yerine, sonuca takılarak suçu başka başka şeylere atıyoruz. Tıpkı aşağıdaki hikâyede geçen araştırmacı öğrenci gibi. Ben bu hikâyeyi hep başka konuları örneklemek için dinledim ya da okudum. Oysa bana her zaman sonuçlara yüklediğimiz yanlış anlamları hatırlatır. Sonuç ne olursa olsun ilk yapmamız gereken izlediğimiz yolu gözden geçirip hangi eylemlerimizin ayağını bağladığımızın farkına varmaktır.

Araştırmacı bir öğrencinin fareler ve labirentlerle yaptığı deneylerle ilgili bir hikâye vardır. Bu klasik projede öğrenci farenin belirli durumlarda labirentte yolunu bulması için geçen süreyi ölçer.

Öncelikle öğrenci herhangi bir değişiklik yapmadan fareyi labirentte 3 kez dolaştırır. Sonuçlar iyidir, öğrenci farenin herhangi bir teşvik olmadan labirentte yeniden dolaşmak istediği zamanlar ve heyecanıyla ilgili notlar alır.

İkinci aşama için farenin bacaklarından biri bağlanır ve labirentte geçen süre ölçülür. Öğrenci not defterine, "Fare motiveydi, koşu süresi ilk süreye göre artmıştır. Fare düşüncelidir." diye not alır.

Üçüncü deneyde farenin iki bacağı bağlanır ve labirentte koşusu için deney başlatılır. Fare labirentte kendini sürüklemek zorunda olmasına rağmen, görev başarıyla gerçekleştirilir. Not defterine, "Fare yavaşladı. Görevi tamamlayabilmesi için fiziksel motivasyona ihtiyaç var." yazılır.

Dördüncü ve son deneyde tüm bacaklar birbirine bağlanır. Fare labirentin giriş bölümüne yerleştirilir, öğrenci fareye :

Başla! der ve minicik bir iter. Hiç bir şey olmaz.

Biraz daha yüksek sesle:

Başla! der ve iter. Hiçbir şey olmaz.

Nihayet öğrenci olabildiğince yüksek sesle bağırır.

Başla aptal fare! Ve daha hızlı iter ancak hiç bir şey olmaz.

Öğrenci not defterine, "Dört bacağı da birbirine bağlandığında fare sağır oluyor.” yazar.

Sevgi ve huzurla...