İnsanoğlu gücü ve güçlüyü sever. Herkesi aynı kategoriye sokamasak da pek çokları gücün var olduğu alanda olmaya, güçlünün yanında olmaya çalışır. Kendine kenarda da olsa bir yer edinmeye çalışır. Uluslar ve Ddevletler de aynı yaklaşım içinde olmuşlardır. Tarih boyunca gerek Asya’da gerekse Avrupa’da küçük birlikler ve beylikler daha güçlü beylik ve imparatorluklara yakın olmaya gayret göstermiş, onların gölgesinde barınmaya çalışmışlardır. Hatta güç dengesi zaman zaman bozulmuş beklenmeyen yer değişiklikleri tarihin farklı yazılmasına yol açmıştır.
               Bu düşünce tarzı zaman zaman kuvvetin önem kazandığı yerde uygulanırken zemine ve zamana göre siyasetin merkezinde ya da para ve zenginliğin toplandığı başka odaklarda da uygulanmıştır. Özellikle birey olarak güçlü olamayan ve ayakları üzerinde durma sıkıntısı çekenler ilk fırsatta kendilerini kabul edecek bu odaklara yakınlaşmayı ilke edinmişlerdir. Elbette yalnızlık Allah’a mahsustur ve insanın yalnız yaşaması düşünülemez ama birey olarak kendine has bir yaşam alanı var etmek de günümüz sosyal yaşantısının bir gereğidir. Ancak yukarıda değindiğim gibi birey olma yetisinden yoksun olanlar başta olmak üzere bunu beceren ancak daha güçlü ve zengin olma veya arzulanan hedefe ulaşma niyetinde olanlar bu güç odaklarına yakınlaşma hatta sığınma düşüncesiyle hareket ederler. Bu da onların gerçekte o ideolojiye sahip olmadıklarını ya da o zümreye gerçekten kalben yaklaşmadıklarını da belgeler. Ülkemiz tarihinde de bir dönem favorili ve yeşil parkalı gençlerin sayısı birdenbire artarken ilerleyen yıllarda sarkık bıyıklı ve siyah pardösülü gençlerin artışı da siyasi eğilimlerle orantılı olmuştur. Siyasi alanları bir kenara bırakırsak, birtakım varlıklı insanlar arkalarından konuşulsa bile her zaman ilginin merkezinde olmuş, çevresi insanla dolmuştur. Tüm bu davranışların gerekçesi moda değildir, bu durum insanoğlunun önemli bir kesiminin gücün ve güçlünün yanında olması isteğinden kaynaklanmaktadır.  Ne acıdır ki insanoğlu gün gelip dengelerin değiştiği önsezisine kapılmaya başladığında o gemiyi terk eder kendisine başka bir gemi ya da liman arar. Bu yüzdendir ki bir seçimde %1,5 alan bir siyasi parti başka bir seçimde iktidara koşarken bir sonrasında yine hüsrana uğramaktadır. Unutulmamalıdır ki ne iktidar ne de hükümranlık sonsuza kadar sürmez.
                 Dahil olduğu fikir ya da oluşuma yürekten bağlı insanlar maalesef az sayıdadır ve yukarıda bahsettiğim zihniyetlerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu insanlarda, her koşulda fikre ve emele inanç ve bağlılık vardır.
                 Bir tarihte padişah bir şeyhe gönülden bağlanır. Öyle ki şeyhin müridi olan kişilerden vergi alınmayacağını ferman eder. Fermanı duyan herkes şeyhin müridi olmaya başlar ve zamanla hiç kimse vergi ödemez olur. Pişman olan padişah yine şeyhe danışır. Şeyh de tüm müritlerini büyük bir meydanda toplayarak seslenir “bir suçtan dolayı idam edileceğim Cennet’te benimle bir arada olmak için benim yerine kendini feda edecek mürit arıyorum” der. Etraftaki kalabalık yavaş yavaş azalır ve gözden kaybolur. Ortalıkta bir kadın ve bir erkekten başka kimse kalmamıştır. Şeyh padişaha dönerek “işte sultanım; gerçek müritlerim bunlardır, gerisinden vergi alabilirsiniz” der.
                 Kimi zaman samimiyetsizlikten kimi zamanda muhtaç olmaktan dolayı pek çokları bulundukları mekan ve zamanda gerçekte yürekten bağlı olmasalar da gücün olduğu yerde bulunmayı tercih ederler. Bu acı gerçek sadece geçici tercihler yapan kişilerce değil tercih edilenlerce de bilinmelidir. Ne demiş atalarımız “gün olur devran döner”.
 
Görüş ve önerileriniz için [email protected] 0-532-5920188