Yazan: Suzan Kaytan

Sobalı evlerde büyüyüp, soğuk kış sabahlarında üşüyerek  gittiğimiz küçük okulumuzun, içimizi ısıtan yüzleriydi öğretmenimiz. Yeri gelir çatlamış ellerimize krem sürer, yeri gelir ıslanmış çoraplımızı kaloriferde kurutandı...Okuma yazma bir yana, hayatı, arkadaşlığı, paylaşmayı öğretenimizdi. Hem deli gibi korkar, hem de şefkatine muhtaç olduğumuzu bilirdik, içten içe çok sever ama çekinir söyleyemezdik. Soru sorduğunda bilmiyor olmanın  mahçupluğu büyük üzüntü verirdi.

Yıllar geçince okul  yolları binaları, sınıfları, müfredatı değişti elbet. Ancak değişim bununla kalmadı. Öğretmeni, öğrencisi, sevgisi ve saygısı... manevi değerlerin içi boşaldıkça, öğretmene duyulan saygımızı, öğrenciye duyulan sevgi ve içtenliği kaybeder olduk. Öğretmen öğrenci arasında ömürlük, hayatımıza yön veren ilişkiyi yok sayar olduk. Belki teknoloji öğretmenin rolünü azalttı, belki biz yetişkinler genç nesillere yeterince güzel örnek olamadık.Kaybolan öğretmen saygınlığı, yitirilen “emanet öğrenci” algısı. Sebep ne olursa olsun öğretmenlik gibi kutsal bir meslek tarih  boyunca sonsuz saygıyı hak ediyor. Öğrencilerimiz, çocuklarımız ise vatandır, emanettir. Öğretmen öğrenci konumlarını yeniden kavramalı, toplumsal rollerimizi ona göre benimsemeliyiz. Unutmamalıyız ki çocuklarımız vatanımızın emanetleridir. Bu emanete en güzel sahip çıkacak olanlar yine öğretmenlerdir…

Editör: Haber Merkezi