Uzunca bir süredir başta siyaset algımız olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, basın, sanat, ekonomi ve eğitim yoluyla yaşamakta olduğumuz kültürel yozlaşma; her geçen gün kendini biraz daha hissettirmekte ve binlerce yıllık Türk tarihinin kılcal damarlarını oluşturan oldukça önemli davranış biçimlerimizi ortadan kaldırmaktadır. Yaşadığımı yozlaşma öylesine etkili olmaya başlamıştır ki, toplumsal reflekslerimizi, gelişmeler karşısındaki duruş ve tavrımızı etkisizleştirerek; kendimizi tanımlarken kullanmamız gereken öz değerlerimize karşı hepimizi yabancılaştırmaktadır.
Efelik kültürü de bu olumsuz süreçten nasibini alan köklü kültürlerimizden biri malesef... Oysa efelik kültürü, Türk tarihinin ilk dönemlerinden bu yana farklı nedenler, farklı argümanlar, farklı refleksler, farklı olaylar ve farklı yapılanmalar ile ortaya çıkmış köklü bir kültürdür. Değişik zaman aralıkalarında ve farklı olaylar karşısında renk ve şekil değiştirse de, temel özelliklerini asla yitirmeyen çok önemli bir yaşama biçimi ve oldukça ciddi bir toplumsal reflekstir.
Esasen efe kelimesi Türkçe’de, yiğitlik, cesur, mert ve sözünün eri olmak, doğru yolu gösteren ağabey olmak anlamlarında kullanılagelmiştir. Bu açıdan bakıldığında, nereden ele alırsak alalım, efelik kültürünün her zaman, sosyal düzenin bozulduğu, yabancılaşmanın arttığı, devletin hakimiyetini yitirdiği, haklının haksız, haksızın haklıymış gibi davrandığı sıkıntılı ve karanlık dönemlerde kendini gösterdiğini net bir şekilde görürüz. Daha başka bir tabirle efelik kültürüne mensup olan efelerin, Türkçede zırh demek olan ‘say” gibi koruyan, sağlam ve sıkı anlamlarına gelen ‘beg’ gibi de ayakta tutan misyonları ile var olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. 
Tarih boyunca Türk milletinin toplumsal reflekslerini en iyi şekilde tarif ve temsil ettiğini bildiğimiz efelik kültürünün bu gün getirildiği nokta ya da dönüştürülmek istenen hali,  gerçek efelik kültürü ile asla örtüşmemektedir.  Bugün efelik dendiğinde üzerine efe kostümü giyen kişilerin bir takım organizasyonlarda protokol karşısında dans etmeleri algılanıyorsa, efelik kültürü çoğunluğun zihninde oyun ve kostüm zenginliği ile sadece folklorik bir unsur olarak ele alınıyorsa, hatta efelerin sadece milli mücadele esnasında varlığını ortaya koymuş gaziler olduğunu düşünülüyor ya da öyle biliniyorsa gerçek efelik kültüründen ciddi anlamda uzaklaşmışız demektir.
Efelik kültürünü bir yaşama biçimi, hayatı yorumlama tarzı ve toplumsal refleks olarak ele aldığımızda, karşımıza siyasetin, dinin, paranın, sanatın ve bilginin kullanılarak kişisel ya da sınıfsal hegemonyaların, baskıların, zulümlerin kendini gösterdiği dönemlerde asla biat etmeyen, sosyal adaletin yanında olan, bağımsızlığına düşkün bir kültür çıkar ki, bu da ilgi ve etki alanlarının sınırlı neden ve olaylara dayanmadığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bu düşünceden hareketle bir dönem Dede Korkut olup, onurlu yaşamayı, haksızlık karşısında susmamayı, onurlu bir yaşam için kahramanca mücadele etmeyi temsil eden efelik kültürüne mensup ulular, bir başka zaman da ‘dört nala gelip uzak asyadan, akdenize bir kısrak başı gibi” uzandılar... Gün geldi içinde yaşadığı zaman, Kerbela kuyusuna düştü. Gerek sırtını otoriteye dayayarak inanç dünyasını kontrol altında tutan ilmi istibdatçılar, gerekse yine sermayenin bölüşülmezliğini devletten veya yandaş fetvacılardan icazet alarak yayan sömürü ehilleri, gerekse alın terini hiçe sayan  ticaret erbapları çoğaldığında Horasan Erenleri olup, Hoca Ahmet Yesevi, Hakim Ata, Hacı Bektaş gibi akın akın her yerde kendilerini hissettirdiler.
Sonra Ortadoğu’nun hiç bitmeyen kavgalarına bir çare olmak için, Anadolu’yu bir iklim, bir mekan, bir vatan, bir yurt haline getirdiler. Onlar ki o vakit,   Balım Sultan, Sarı Saltuk ve Şems gibi güneş oldular Anadolu’nun bahtında. Her halleri ile  sema’ya durdular. Taptuk Emre eşiğinde dosdoğru Yunus oldular.. Ahi Evran ve  Hacı Bayram ile Bedrettin’e yol oldular… Hızır Paşa dar ağacını kurduğunda efeler yine ortaya çıktılar. Bu kez de, yoksulların şahı, Pir Sultan oldular. “Ferman padişahın, dağlar bizimdir” diye ünlendi Dadaloğlu. Köroğlu olup; Bolu beyine karşı, dağlara yaslandılar...
            Osmanlı  Devleti’ni Kayı Beyi Ertuğrul Gazi, Şeyh Edebali, Osman Gazi gibi Türkmenler kurmuştu kurmasına ama, Yavuz Sultan Selim’den sonra devletin merkezinden Horasanlılar kovmaya, yönetimden Türkmenleri uzaklaştılmaya başladı ki, bu da koca imparatorluğun yıkılmaya başlamasına yol açtığı gibi, ülkede gün geçtikçe huzur ve dirlik bozuldu. Artık devletin bekası ve dirliği eşkiyalara, çalı kakıcılara, sahtekarlara, düzenbazlara, zalim mültezimlere bırakılmıştı. Efeler bir kez daha tarih sahnesindeki misyonlarını yerine getirmek için davrandılar. Vali-i vilayet, hademe-i devlet Atçalı oldular. Yağdereli Sinan, İnce Mehmet, Gamalı Zeybek oldular. Nice canlar düştü toprağa, nice Iraz gelinler taş bastı bağrına da, onlar Çakıcı Efe olup; adaletin peşinde dağlara ses verdiler, nam saldılar...
Efeler Türk milletinin her başı sıkıştığında tarih sahnesindeki yerini almakta hiç gecikmedi. Gün oldu mukaddes vatan emperyalistler tarafından işgal edildi. Esaret nerdir bilmeyen Türk milletinin bağımsızlığı elinden alınmak istendi. Efeler de bu kez, Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali Efe, Gökçen Efe, Poslu Mestan Efe, Tekeli İsmail, Sökeli Cafer, Durmuş Ali Efe, Danişmetli İsmail, Canip Efe, Sadettin Efe ve Çete Ayşe gibi niceleri oldular. Dağları mesken tuttular, düşmana karşı şahlandılar, vatanı aziz bilip toprağa düştüler.
Onlar vatan için dağlarda buluşurken son efe Samsun’a çıkıyordu. Zaferin ardından hastalığına rağmen vatanı kurtarmanın onuru ile kollarını kaldırıp diz vurdu, Sarı Zeybek Mustafa Kemal Atatürk oldu...
İşte bu nedenle efelik kültürü sadece folklorik bir unsur olarak algılanamaz. Efelik kültürü, hiç bir zafer kazanmadan protokol karşısında iki  dönüverme ile  tarif edilemez! Kostümleri çekip, gerçek efelerin bir kere olsun giyemediği deri çizmelerin topuklarının yerde çıkardığı sesler ile caka satmak değildir efelik.
Kültürünün yok olup gittiği, ona buna peşkeş çekildiği, asil milletinin hayat damarlarından öz suyunun çekilip, yerine zehirlli davranışların enjekte edildiği bir devirde rahat uyuyamamaktır efelik....
Efelik adam gibi adam olmaktır vesselam...
Adaletin yanında, ilmin peşinde, vefanın koynunda yaşamaktır...